Allah’a hamd, Resulü’ne salat ve selam olsun.
Geçen sayımızda, ‘Nefsle Cihad’ babında, azimle beraber nefsle mücadelede, şartlanma, kontrol ve muhasebede mücahidin yapmakla yükümlü olduğu şeylerin olduğunu yazmıştık. Şimdi bunları işlemeye çalışalım:
ŞARTLANMA: Kişinin güne başlamadan önce; “Bugün Allah-u Teala’nın buyruklarına aykırı davranmayacağım” diye kendi kendisi ile şartlanması ve bu hususta kararlı davranmasıdır. Malumdur ki, bunu bir günlüğüne gerçekleştirmek kolay bir iştir. Ancak şeytan ve askerlerinin bu işi sana zor göstermeleri mümkündür. Oysa bu onların bir aldatmacasıdır. Olur ki bunu sürekli devam ettiremezsin. Onun için azmin kırılmasın, nefsine esir olmayasın, kararlı davranıp bunu bir müddet başarırsan artık alışkanlık ve hayatının doğal bir yaşayışı olacaktır.
MURAKABE (KONTROL): Bu bütün şartlanma müddeti boyunca şartına uyup uymadığını kontrol etmek ve kendini buna uymakla yükümlü görmektir. Allah korusun eğer aklına Allah’ın buyruğuna aykırı bir iş yapmak gelirse bil ki bu şeytanın ve nefsinin bir oyunudur, seni vazgeçirmeye çalışmaktadırlar. Onlara uymayıp şerlerinden Allah’a sığın ve nefsine de ki: “Ben bugün şart ettim: Allah’ın buyruğuna aykırı hareket etmeyeceğim. Yıllardır kendi şehvetin ve ihtirasının peşinde koştun. Allah ise buna rağmen merhametli davranıp hemen cezalandırmadı. O kadar nimetine karşı nankörlük edip hakkını nasıl öderim? Durum bu iken nasıl şu tek şarta uymazlık edebilirim?” de.
Bu durumda inşallah nefsine gelen vehim ve kuruntu defolup gidecektir. Bu kontrol aynı zamanda senin hiçbir işine de ters düşmez. Ne kazancına, ne eğlenmene, ne yolculuğuna ve ne de eğitimine engel olmaz.
MUHASEBE (HESAPLAŞMA): Bu işi akşama kadar sürdürdün mü, o zaman muhasebenin zamanı gelir, çatar. Oturur nefsini hesaba çeker, şartına uyup uymadığına karar verir, bu küçük alışverişinde Allah’a verdiğin söze ihanet edip etmediğine bakarsın. Eğer şartına sadık davranmışsan başardığın için Allah’a şükret. Bil ki bir adım ileri gidip ilahi nazara muhatap oldun. Rabbin inşallah sana dünyevi ve uhrevi işlerinde yol gösterecek ve yarınki işin daha da kolaylaşacaktır.
Bir süre şartlanmaya devam edersen bunun bir alışkanlık haline gelmesi umulur. Öyle ki; bu, zamanla sana çok daha kolay bir hale gelmeye başlar. Bil ki Allah-u Teala taşıyamayacağın bir yükü sana yüklemeyecektir. Ama şeytan ve ordusu en kolay işleri bile sana zor göstereceklerdir. Şayet Allah göstermesin muhasebe yaparken gevşek bir anında şartına uymamış olduğunu tesbit edecek olursan hemen Allah’tan özür dile, tevbe et ve ertesi gün daha kararlı davranmayı kararlaştır. Ta ki Allah mutluluk ve başarı kapılarını senin yüzüne açsın.
HATIRLAMA: İnsana nefs ve şeytanla mücadele etmede pek çok yardımı dokunan ve mücahidin üzerinde durması gereken hususlardan biri de ‘hatırlama’dır. Bu makamda (hatırlama) Allah-u Teala’yı unutmamak ve insana lutfettiği nimetleri hatırda tutmaktır. Lütufta bulunana saygı duymak insanın yapısının gerektirdiği bir husustur. Sözgelimi eğer bir doktor sizi körlükten kurtarırsa, fıtratınız gereği ona saygı duyarsınız. Eğer sizi kurtardığı şey ölüm olursa ona duyacağınız saygı daha da artacaktır. Şimdi bir bak ki Allah-u Teala bize ne kadar zahiri ve batıni nimetler vermiş. Eğer cinler ve insanlar o nimetlerin bir tekini bize vermeye kalkışırlarsa bunu gerçekleştiremezler, ama biz bu nimetlerin değerini bilmiyoruz. Mesela şu gece gündüz, 15 dakikalığına ortadan kalkarsa bütün canlıların hayatlarının sona ereceği muhakkaktır. Beden sağlığı ve göz, kulak, tatma, dokunma gibi zahiri güçler ile hayal, kuşku, akıl gibi her biri birçok yarar sağlayan batıni güçlerin durumu da budur. Allah-u Teala bütün bu nimetleri bizim istememize gerek kalmaksızın ve minnet etmeksizin lutfetmiş. Sadece bizim menfaatımıza olduğu için kimi şeyleri emredip kimi şeylerden sakındırmıştır. Bütün bu nimetleri ve daha başka binlerce nimeti hatırladıktan sonra acaba fıtrat böyle bir ihsan ediciye saygı duymayı gerektirmez mi? Ve acaba akıl, bu tür bir velinimete ihanet etmeyi nasıl karşılar?
Ayrıca insan yapı olarak kendini, karşısında hazır bulunana saygı göstermek zorunda hisseder. Sözgelimi birisini gıyabında çekiştirip hakkında kötü şeyleri söylese bile o kişi ile karşı karşıya geldi mi, fıtrat gereği susmakta ve ona saygı göstermektedir.
Allah-u Teala’nın her yerde hazır ve nazır olduğu ve bütün bir varlık diyarının onun kontrolü altında varlığını sürdürdüğü bilinen bir husustur. O halde ey nefis! Böyle yüce ve büyük bir zatın kutsal huzurunda ve bizzat O’nun sana ihsan buyurduğu nimetlerinden biri olan şu yetilerle günah ve masiyetler işlemenden daha büyük bir zulüm ve günah olabilir mi? Öyleyse Rabbinin yüceliğini hiç bir zaman unutma ve bir an önce mücadeleye koyul. Başarı Allah’tandır.
Yukarıda bahsettiğimiz tedavi usulü (tefekkür, azim, murakabe, muhasebe vb.) bütün nefsi hastalıklar ve zafiyetler için kullanılabilecek orta bir yoldur. Bununla beraber bu tedavi usulünü destekleyecek ve onu güçlendirecek başka unsurlara da sarılmak gerekir. İnşallah bunları anlatmaya çalışacağız:
1-HAYALİN SINIRLANDIRILMASI: Müslümanın şeytan ve ordusuna karşı galib gelebilmesi için hayal kuşunu kontrol altına alması gerekir. Hayal her an yeni bir dala konmak isteyen, uçmakta maharetli bir kuşa benzer. Oysa bu durum pek çok bedbahtlığın kaynağı ve sebebidir. Hayal, insanı zavallılaştırmak ve sıkıntıya sokmak için şeytanın kullandığı araçlardan biridir.
Kendini ıslah etmek ve batınını sefalı kılıp iblis ordusundan arındırmak isteyen mücahid, hayalin dizginlerini eline almalı, onu dilediği yere kanat çırpmaktan alıkoymalı, kendini azgınlık ve şeytanlık gibi fasit ve batıl hayallere kapılmaktan korumalı ve daima hayalini şeref ve izzetle dolu işlere yöneltmelidir. İmam Şafiî’nin şu sözü ne kadar anlamlıdır: “Hak ile meşgul olmazsan batıl seni istila eder.” Bu nedenle batıl şeyleri hayal etmekten kaçınılmalıdır. Bu iş ilkin zor görünse de az bir denetim ve kollama sayesinde oldukça kolay bir iş haline gelecektir. Bunun için dilini Allah’ın zikrine alıştırıp manaları üzerinde düşünmek ve düşüncesini o yönde kontrol altına alabilir.
2-ÖLÇÜYE DİKKAT ETMEK: Ölçü, akıllı insanın, nefsin ve şeytanın direktifleri ile saplanacağı fasit ahlak ve alçak yetileri, akıl ve şeriat direktifleri doğrultusunda fazilet ve güzel ahlakla karşılaştırıp doğru olanına yönelmesi demektir. Sözgelimi insanın şehvet yetisi öylesine güçlüdür ki faraza eğer bir şehrin kadınlarına sahip olsa bunlarla yetinmez, başka şehirlerin kadınlarına yönelir. Daima sahip olmadığı şeyleri isteyecektir. Doymak nedir bilmez. Aynı şekilde insanın öfke yetisi de böyle bir yapıya sahiptir ki bir memleketin mutlak hâkimi olsa bununla yetinmemekte zulmen de olsa başka yerleri ele geçirmeye çalışmaktadır. Her halükarda diyelim ki insan güttüğü maksatlara ulaştı. Acaba bundan ne kadar faydalanabilecektir. Genç olmanın sağladığı enerji bitmez midir? Ki ömrün baharı geçip de yollar hazana çıktığında, uzuvlardaki güç ve enerji çekilip gitmekte; tat alma hissi işlemez hale gelmekte; görme, işitme, dokunma, duyuları vs. duyular etkinliğini kaybetmekte; muhtelif hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Haydi, faraza sana 150 yıllık ömür içerisinde, şehvet, öfke ve şeytanlık araçlarının tümünün temin edildiği bir ortam tasavvur edelim. Acaba rüzgâr gibi geçecek bir sürenin ardından akıbetin ne olacaktır? Onu düşünüp ölçüyü yakalamalı, faydalı olan şeye yönelmeli, gayret göstermelisin. Bununla beraber nefsindeki yetiler bir ihtiyaç için yaratılmıştır. Onları şer’i ölçüler ve helal dairesi içinde kullanarak ihtiyacını karşılayabilirsin. Tamah ve aşırı istek duygularına gem vurup Allah’ın çizdiği sınıra kanaat etmelisin.
3-NEFSİ İSTEKLERİN ZIDDINA HAREKET ETMEK:
En iyi ilaç; insanın, sahip olduğu kötü yetilerin bilincinde olması, bir süre yiğitçe onların isteklerine aykırı hareket etmesi ve nefsin eğilimlerinin aksine hareket etmeye gayret göstermesidir. Müslümanlar olarak bizler nefsimizin isteklerine aykırı hareket etmek zorundayız. Kötü huyun sonunu düşünerek iyi işler yapmalıyız. Müslüman, şeytana yürekten lanet eder. Allah’a sığınarak bir kaç tekrardan sonra çok geçmeden o kötü huyu bütünüyle ortadan kalkacak ve batın diyarına iyi huy egemen olacaktır. Eğer tartışmacı ve çekişmeci biri isen bir süre nefsi isteklerine aykırı davran. Hatta haklı olduğun bir konu bile olsa tartışmayı kesmelisin. Nitekim Allah Resulü: “Haklı olduğu bir konuda tartışmayı kesene cennetin ortasında, haksız olduğu bir konuda tartışmayı kesene cennetin kenarında yer vaad etmiştir.” Başka bir hadis-i şerifte “Günün birinde Resul-i Ekrem dini hususlar hakkında birbiri ile çekişip duran bir topluluğun yanına çıkagelir. O hallerini görünce daha önce benzeri görülmemiş bir biçimde öfkelenip şöyle buyurmuş: “Bu durum sizden öncekileri helake sürükledi; çekişmeyi bırakın, çünkü ben kıyamet günü çekişip tartışanlara şefaat etmem. Haklı bile olsanız çekişmeyi bırakın, bunu yapanlara cennetin altı, ortası ve üstünde üç ev garanti ediyorum. Çekişmeyi bırakın, çünkü Rabbim’in beni putlardan sonra sakındırdığı ilk husus çekişmedir. (Kırk Hadis-46)
Adamın birisi Ömer bin Abdulaziz’e dedi ki: Ben ne zaman konuşayım? Ömer: Nefsin susmayı istediği zaman konuş. Adam: Ne zaman susayım? Ömer: Nefsin konuşmayı istediği zaman sus” demiştir. Nefis daima kötü olanı ister. Şeytan insanın bu zayıf yönünü bildiğinden ona bu yönden yaklaşıp aldatmaya çalışır. Ancak nefsin isteklerine aykırı hareket ederek bunun zararlarından ve şeytanın aldatmalarından korunabilir.
Ahiret yoluna aday olan ve kalbin ıslahına çalışan kişi nefsini, mübah olan şeylerden tıka−basa doymaktan da alıkoymalıdır. Çünkü nefis mübahların bir kısmından menedilmediği zaman bu sefer mahzurlu ve haram nesnelere dadanacaktır. Bunun gibi dilini gıybetten, haram konuşmaktan korumak isteyen kimsenin, Allah’ın zikrinden, dini mühim emirlerden başka konuşmamayı diline zorlaması gerekir. Ta ki kendisinden konuşma şehveti ölsün. Ancak hak ile konuşabilsin. Böyle bir kimse artık konuşsa da, sükût etse de ibadet hükmüne geçer.
Dolayısıyla nefsin zıddına hareket etmek zor olsa da en etkili tedavi yöntemi olduğunu bilmek lazımdır. Hz.Ali’nin şu veciz sözüyle bu bölümümüze nihayet verelim: “Nefsin olgunlaşması ona muhalefet etmeye bağlıdır.”
Bu ayki yazımızı burada noktalarken, Allah azze ve celleden hepimize, nefsinin dizginlerini elinde tutacak güç ve kudreti vermesini diliyoruz.