Medine’ye hicretle başlayıp Hayber’in fethiyle son bulan aktif Yahudi hakaretçiliği, modern çağda Hıristiyan ortaklar bulunca bir daha başladı
Yahudilerin Hz. Resulullah’a karşı savaşı, Şeytanın insanlığa karşı savaşıdır.
Bu savaş, atası cennetten çıkarılan insanlığı cennete götürme mukaddes çabasına karşı, insanlığı cehenneme atma çabasıdır.
Resulullah (s.a.s), insanlığın özüdür, insanlığın saf halidir, insanlığın mutlak önderidir. İnsanlığı sevmek, Onu sevmektir; Ona karşı savaşmak insanlığa karşı savaşmaktır.
Yahudiler, insanlığı hiç sevmediler, insanlığa karşı savaş alışkanlıklarını hiç terk etmediler; Resulullah’a karşı mücadeleyi hiç ertelemediler, sadece günün koşullarına uydurdular.
Öte yandan Hıristiyanların da Resulullah’a karşı bir savaşı var. Bazen Müslümanlardan habersiz yol alan, bazen Müslümanlara duyrulmak için gösterilen özel bir gayret gösterilen bir savaş….
Yahudi ve Hıristiyanların imkanlarını İslam’a karşı birleştirdikleri bir çağda yaşıyoruz. Modern çağ, karakterini bu koalisyondan alıyor.
Yahudiler ve Hıristiyanlar, tarih boyunca çatışan iki topluluktu. Çatışan iki topluluğun bir güce karşı birleşmeleri, başarısızlığın, acziyetin ürünüdür.
Yahudi ve Hıristiyanların İslam’a karşı bir araya gelmesi, onların İslam karşısında acziyetini ifşa ediyor.
Hakaret acizliğin eseridir
Eleştiri ayrı, hakaret ayrıdır. Eleştiri, düşüncenin ürünüdür, hakaret, kin ve öfkenin acziyet içinde beyanıdır. İslam, bizzat Kur’an üzerinden her tür eleştiriye cevap veriyor. Öyle ki yüce Allah (cc), Mekke müşriklerini muhatap alıyor, onların Resulullah’a itirazlarına bir bir cevap veriyor.
Mekke’de hakaret söz konusu olmakla birlikte, 1 müşriklerin Resulullah’a karşı mücedelesi inkar ağırlıklıdır.
Resulullah’a karşı organizeli hakaret süreci, Medine’de ve Yahudilerce başlatıldı. Yahudi tavrında, Mekke müşriklerinin “şairdir, sihirbazdır” gibi düşünce yanı öne çıkan, bir yorum içeren çarpıtmadan öte, doğrudan hakaret söz konusudur. Bu hakaretlerini kendi aralarında müşrik ve münafıkların yanında açığa vuruyor; Müslümanların meclislerinde ise sinsice sürdürüyorlardı.
“Ey iman edenler, ‘Raina’ tabirini kullanmayın, ‘Unzurna!’ deyin ve sözü dinleyin; süphesiz kafirler için acıklı azap vardır.” (Bakara / 104)
Ebül-Alâ Mevdüdi, Urducadan Türkçeye çevrilen mealinde bu ayet-i kerimenin tefsiri ile ilgili olarak “Yahudiler Hz. Muhammed’e (s.a.s.) karşı duydukları kin ve buğz sebebiyle her türlü kötü uslûp ile hileli ve kötü kelimeleri kullanıyorlardı. Hz. Peygamber ile konuşurken ona “Raina” diyorlardı. Bu (bilinen anlamda) “Bir dakika!” yani “Anlamak için bir durun” anlamındaydı. Ama diğer taraftan kelime kötü bir anlamda da kullanıyabiliyordu” diyor. Tefsirlerde kelimenin ağız bükülerek kullanıldığında İbranice ve Süryanicede ağır hakaretler içerdiği belirtiliyor.
Resulullah (s.a.s.), onları düşünsel ortama çekerken onlar düşünce ortamında aciz kalıyor ve sinsice hakaret yoluna başvuruyorlardı. Düşüncenin karşılığı düşüncedir; hakaretin karşılığı düşünce değildir. Nitekim onların ağız bükmelerini tespit eden Sa’d bin Muaz (ra) “Ey Allah’ın düşmanları Allah’ın laneti sizin üzerinize olsun, sizden bir adamın Resulullah’a bunu dediğini duyarsam onun boynunu vururum” diyor. 2
Yahudiler, Medine’de düşünce bağlamında yenemedikleri Resulullah’ı hakaretle insanların gözünden düşürmeye çalışıyor, Onun manevi şahsiyetini hakaretle katletmek istiyorlardı. Onlar, bu manevi katlin gerçekleşmediğini görünce doğrudan Onun canına kast ettiler. Uhud Savaşı, Reci Vakası, Bir-i Mauna Faciası… Müslümanların acıları Yahudileri cesaretlendirdi. Beni Nadir Yahudileri, Resulullah’ı kendi semtlerinde sinsice katletme planları yaptılar. Planları bozuldu. Beni Nadir Yahudileri Medine’den sürgün edildi. Onların düşmanlık ve hakaret organize şefi Kab bin Eşref, bir gece tuzağıyla sahabeler tarafından öldürüldü.
Ancak aktif Yahudi düşmanlığının kesilmesi Hayber’le gerekleşti. Hayber’de ağır bir yenilgi alan Yahudiler, yemeğine zehir katarak bir daha Resulullah’ın canına kast ettiler ve bir daha başarısız oldular.
Hayber yenilgisi Yahudilere bin yıllık bir ders verdi. Hayber’den modernizme kadar Yahudiler, topluluk halinde, bir daha asla İslam’ın karşısına çıkmadılar. Hakaret sürecini modernizmde Hıristiyanlarla kurdukları koalisyonla yeniden başlattılar ve ancak bu koalisyon içinde siyonist hareketi kurup fiili saldırıya geçtiler.
Hıristiyanların Resulullah’la savaşı
Hıristiyanların hakaret girişimleri de acziyetlerinin ürünüdür. İslam dünyasında neredeyse her şehrin “Rahipler- Alimler Münazarası” öyküsü vardır. Kur’an-ı Kerim, Ehl-i Kitabı düşünsel mücadeleye davet eder. Müslümanlar, zayıf da olsalar güçlü de olsalar her dönemde sahipleri münazaraya davet ettiler, her münazarayı kazandılar, her münazara bir hidayet çemberine dönüştü, çoğu zaman rahiplerin kendileri de münazara bitiminde Müslüman oldu. Nitekim, Meyafarkin (Silvan) böyle bir münazarayla fethedildi. Hicretin on yedinci yılında gerçekleşen bu olayın herhalde İslam’dan once bir örneği yoktur. Bir şehrin münazarayla teslim alınması, İslam’ın fikir zaferidir.
Hıristiyanların Resulullah’a karşı tarihe geçen hakaretleri Haçlı Seferleri sırasında gerçekleşiyor.
Ümmet paramparça olmuştu. Haçlılar Kudüs’ü ellerinde tutuyorlardı. Selahaddin-i Eyyûbi tarafından teslime zorlandıkları bir dönemde Kerek Kontu Ernat, ki bazı Hıristiyanlar tarafından da “Mel’un Ernat” diye biliniyordu, bir donanma kurarak, Mekke ve Medine’ye hacı götüren limanlara saldırdı, savunmasız hacıları katlederken “Neredesin Muhammed, kemiklerini topraktan çıkarmaya geliyorum” diye naralar atıyor, Medine’yi işgal edeceğini, Hz. Resulullah’ın pâk bedeni çıkarıp Avrupa’ya götüreceğini söyleyecek kadar haddini aşıyordu. Ernat önce, bir baskına uğradı, adamları bizzat Mina’ya götürülüp öldürüldü. Kendisi ise Büyük Hittin zaferinde Kudüs Kralı Guy ile birlikte esirler arasındaydı. Selahaddin, onu İslam’a davet etti, sonuç almayınca “İşte Muhammed adına ben buradayım” dedi. Arkadaşlarının “Sultanlar infaz yapmaz” uyarısına aldırış etmeden onun boynunu kendi kılıcıyla vurdu.
Hittin zaferi ve Kudüs’ün fethi, Batı Hıristiyanlığının İslam karşısındaki mutlak yenilgisidir. Batı Kilisesi (Katoliklik), o zaferden sonra paniğe kapıldı, mensuplarının İslamlaşmasından korktu, acziyetini hakarete döktü, şairlerini organize ederek Yahudivari bir hakaret süreci başlattı. İtalyan şair Donte gibi ünlü isimlerin de görev aldığı o süreç, Müslümanları taciz etmekten çok, Hıristiyanları İslam’dan uzalaştırmaya yönelik olduğu için İslam dünyasında pek duyulmadı.
Modern hakaret koalisyonu
Resulullah’a yönelik düşmanlık Avrupa’da Protestanlıkla modern sürece girdi. Martın Luther gibi Protestan rahipler, katolikler tarafından İslam’dan etkilenmekle suçlanıyorlardı. Protestanlar, bu iddiayı bertaraf etmek için, İslam’a ve Resulullah’ın şahsına her ortamda hakaret ettiler, etkilenme iddiasını hakaretle savma yoluna gittiler. Yahudiler, onların İslam karşıtlığını fırsat bilip İslam’a karşı onlarla zımmi bir koalisyona girdiler.
Bu koalisyon Fransız İhtilali sürecinde ve sonrasında Flaubert gibi ünlü Fransız yazarların da kullanılmasıyla belirginleşti. Dünya iktidarı olmayı hedefleyen bu koalisyonun amacı, emperyalizm çerçevesinde İslam dünyasını işgal ve Müslümanlara zulüm sürecini sıradan Avrupalıların gözünde meşrulaştırmaktı. Propagandayı yürütenler, insanseverlik akımı Hümanizm ile insanın değer kazandığı Avrupa’da Müslümanların “insan sayılmayacak insanlık düşmanları olduğunu” hakaret üzerinden toplumun bilincine yerleştirme yoluna gittiler. Bu propaganda da malzemeyi hazırlayanların neredeyse hepsi Yahudiydi; propagandayı yayanlar ile dinleyip etkilenmeler ise Hıristiyandı. siyonizmle yahudilerin eliyle fiili saldırıya dönüşen bu süreç, bugün dünyada evangelist denen Yahudi-Hıristiyan koalisyonunca Yahudi bir karakter üzerine yürütülmektedir.
“Müslümanların Müsumiyeti” adlı film, bu koalisyonun fiili bir adımıdır. Bir tarafı Yahudilere, bir tarafı Kur’an-ı Kerim yakma girişimini başlatan rahip Terry Jones’e diğer tarafı Mısır Kıptilerine dayanmaktadır. Filmi Arapçaya çeviren Mısırlı Kıpti Morris Sadek’in “israil devletinin bir gün Gazze ve Batı Şeria’daki, Müslüman Arapları da yok edeceğine ve Kudüs’ün tamamen başkent olacağına inanıyoruz. israil’in zaferi, aslında Ortadoğu’daki bütün ezik halkların zaferi olacaktır” sözü Evangelist koalisyonu her yönüyle ele vermektedir. İnsanlığı cehenneme sürüklemek isteyen bu koalisyon; insanlığı temsilen Resulullah’a (s.a.s.) karşı fiili bir savaşın içindedir.
Bu savaşı, Haçlı Seferlerinde ayıran tek şey bu koalisyonun varlığıdır. İki yıl once “Bizi Selahaddin öncesi çağa döndürmek istiyorlar” diye (tarafımdan) Doğruhaber’de bir makale kaleme alınmıştı. Bugün “ O Detyinon Planı” diye bizzat o süreci amaçlayan 1982 tarihli bir sözleşmeden söz ediliyor.
Bu koalisyon yenilmeye mahkumdur
Bugün çağın bütün imkanları, insanlığa karşı savaş koalisyonunun elinde. Bu koalisyon, kendisini çağın ilahı ilan etmiş durumda. Ama İslam’a boyun eğdiremiyor; kendi zulümüne karşı İslam kaynaklı tehdidi hissetmeyecek bir aşamaya bir türlü geçemiyor. Bu yüzden çılgınlaşıyor, hakaretlerini amacıyla birlikte ilan ediyor.
Bu koalisyon son iki yüzyılın ilk yarısında İslam dünyasında piyonlar bulamadığından Hz. Resulullah’a (s.a.s.) karşı savaşı bizzat kendi yürüttü;
O günün iletişim imkanlarında bile bu savaş duyulduğu ölçüde İslam dünyasından tepki aldı, Batı’ya karşı bir nefret doğurdu.
Kirli koalisyon, Miladi 20. Yüzyılda propaganda savaşını İslam dünyasında ürettiği acenteler üzerinden yürüttü. Gazete, dergi, tiyatro, sinema, radio, televizyon; hatta ders kitapları bile İslam’a karşı savaşın birer aracı olarak kullanıldı. Kurtuluş ideolojileri ihraç edildi. İslam toplumu, kendi mahallesinde, iş yerinde hatta evinde hakaretler işitti, kendi öz evlatlarını bu hakaretin bir parçası olarak görme eziyetini yaşadı. Bu, kökü dışarda olan ağır bir saldırı idi. 3
İslam’ın gücü, Hz. Resulullah’ın (s.a.s.) kalplere nakşolan sevgisi o ağır süreci zaferle kapattı. Bugün İslam dünyasının neredeyse hiçbir hoktasında toplum içinde İslam’a doğrudan hakaret etme söz konusu değildir; bir zamanların en saldırgan basın organları bile o kirli çağı kapatmak durumunda kaldılar.
“Vekalet Savaşları” denilen bir çağda yaşıyoruz. Envanjelist Koalisyon, kendi savaşmaktansa etkisindeki güçleri cepheye sürüyor. Bu yönde güçlü yerel ortaklar oluşturuyor. Ama böyle bir süreçte propaganda cephesine bizzat kendisi çımak zorunda kalıyor. Bu cepheyi karikatür meselesinde olduğu gibi önce Kuzey Batı Avrupa’ya çekti, oradan da Kur’an-ı Kerim yakma hadisesinde olduğu gibi okyanus ötesine taşıdı.
Bu, Resulullah’a duyulan sevginin zaferidir; bu sevginin İslam dünyasında oluşturduğu duyarlılığın zaferidir.
Hayber’de sinenler, Hittin’de esir alınanlar, Resulullah’a (s.a.s.) karşı savaşı bir daha kaybedeceklerini görmeye mahkumdurlar.
Bu zor çağında bile Batı toplumunu etkilemeyi sürdüren bu güçsüz halinde bile zalimlerin kendisine karşı tedbir ihtiyacı duyduğu İslam, Sa’d bin Muazlarını bulursa, Selahaddin-i Eyyûbilerini bulursa ne olur diye Kab B. Eşrefler, Ernatlar kötü rüyalar görüyorlar; korkularını azaltmak için İslamofobi üzerinden kendileri gibi hakaretçi acizleri artırmaya çalışıyorlar. Oysa Resulullah’a sevgiyi tercih etselerdi, buna hiç gerek kalmayacak ve onların o kirli kalpleri bile o sevgiyle tertemiz olacaktı.
1. Mekke’nin fethi sırasında “Affedilmeyecek” sınıfına alınanlar arasında alaycı şarkıcıların bulunması (özellikle Hicretten sonar) Mekke’de Resulullah’a karşı hakaret mekanizmasının geliştirildiğini gösteriyor. Ancak Hicret’ten once “Galiz hakaret” Mekke’de çok yaygın değil. “Şairdir, sihirbazdır, kendi uyduruyor” ifadeleri hakaret içerse de bir düşünce de içerdiğinden “salt hakaret” değildir.
2. Celalen şerhi (savi) ilgili ayetin tefsiri
3. Selman Ruşdi bile Hint kökenli müslüman bir ailendi.
İnna lillah ve inna ileyhi raciun
Muhterem Mele Yusuf Zengin Amcanın Hakkın rahmetine kavuştuğunu gazeteden öğrendim. Kendisine yüce Allah’tan rahmet, değerli hanımefendilerine, evlatlarına, yakınlarına ve sevenlerine sabr-ı cemil diliyorum.