2003 yapımı bir animasyon. Orijinal adı “Nemoyu bulmak” Bizde ise “Kayıp Balık Nemo” olarak sinemaları girdi ve bütün dünyada olduğu gibi iyi bir gişe yaptı. Bir palyaço balığı olan Marlin eşini ve bütün çocuklarını bir saldırı sonucu kaybeder. Geriye bir tek Nemo adında bir yüzgeci özürlü oğlu kalmıştır. Haliyle oğlu için son derece kaygılıdır. Nemo okula başlaması babasının kâbusu olacaktır. Küçük balık babasını haklı çıkaracak. Okulun ilk günü kendini ispatlamak için insan ırkının mahremine girerek teneke dedikleri tekneye dokunmaya kalkışır. Ve bu macera Nemo'nun akvaryuma gitmesiyle sonlanır. Tabi bütün gün gizlice peşinden gelen baba da ordadır ve her şeyi görür.
Baba Marlin oğlunu kurtarmak için peşlerine düşer. Dalgıç onun fotoğrafını çekerken patlayan flaşla bayılır. Kendine geldiğinde tekne kaybolmuştur. Geride dalgıca ait bir gözlük kalmıştır. Şaşkınlık ve korku içinde sağa sola koştururken unutkan balık Dori'yle karşılaşır ve Dori teknenin nereye gittiğini bildiğini söyler. Macera şimdi başlamıştır. İnanılmaz derecede güzel efektler ve görüntüler, bir o kadar sürükleyici bir macera, çok iyi betimlenen karakterler ve insanoğlunun doğada yol açtığı tahribatı da içine alarak mükemmel bir hikâye. Son söyleyeceğimizi şimdiden söyleyelim, kesinlikle çocuklarınızla beraber izleyin. Gelgelelim meramımıza.
Film bir eğitim-öğretim modeli ortaya koyuyor. Amerika sinemasının temel bir kırmızıçizgisi var; Aile. Avrupa'nın aksine ailenin kutsallığını her şekilde önceliyorlar. Ama bahsettikleri aile bağının temel yapısından bahsetmiyorlar. Sevgi diyorlar, özgürlük diyorlar, saygı diyorlar ve susuyorlar. Bütün bu değerlerin altı boşta kalıyor. Tekrar konumuza dönelim.
Çocuk terbiyesinde yapılması gereken şeyi, ona güvenmek ve serbest bırakmak şeklinde özetliyorlar. Nemo babasının bütün korumacı ve kaygılı düşüncelerini alt üst ediyor. Resif denilen okyanustaki küçücük dünyalarından bile babasının koruması altında olan Nemo, dünyanın en tehlikeli varlığı olan insanoğlunun vahşi dünyasından tut, balıklar için olabilecek bütün tehlikelerin üstesinden gelip bütün engelleri aşarak babasına kavuşacak kadar mükemmel bir imtihan vererek kendini ispatlıyor. Sevgi temelli aile bağı Marlin'in bütün endişelerini boşa çıkarıyor.
Uzatmadan şunları söyleyelim. Evet, bir çocuğa, kendine güvenebileceği bir ortam sağlanmalı. Belli bir sınır içinde özgürce dolaşabilmeli; ama onu koruyacak ve kirlerden uzak tutacak steril bir ortam sağlamadan, ona bulaşacak kirleri önceden görüp temizlemezsek, geleceğini nasıl koruyacağız? Batı kültürü “Çocuğun her türlü düşünce ve tercihine saygı gösterin” diyor; ama biz bunu diyemiyoruz.
Bizim sokağa, sapkınlığa, manadan uzak, maddeye tutsak, nefsinin esiri; ama ailesini seven bir çocuk düşüncesini kabul etme gibi bir lüksümüz yok.
İslam eğitim sisteminin temel gayesi iyi insan yetiştirmektir. Bunun için değişmez kaidesi ve temel felsefesi sevgi, şefkat, doğruluk, iyilik ve iyimserliktir. Affedici ve müjdeleyicidir. Batı eğitim sistemi ise rasyonel ve maddeye dayalı bir iyilik ve mutluluktan bahseder.
Kısaca bizim terbiye anlayışımızda korumacılık esastır. Özgür birey denilen başıboş ve hiç bir derde değmeyen bir birey matlup değildir. Bu yüzden çocuğun yaşam alanını temiz tutarak onun sağlıklı ve iyi bir insan olmasını isteriz. Kur'an-ı Kerim bu konuda çok net bir ifade ile çizgimizi belirtiyor. Kötülüğün kaynağı olan küfrün olduğu bir ortamda ancak ona yakışır bireylerin çıkabileceğini söylüyor. Ve dolayısıyla çocuklarımızı en azında bu ortamlardan uzak tutarak tehlikelerden korumamız gerektiğini beyan ediyor.
“Nuh dedi ki: “Yeryüzünde kâfirlerden bir tek kişi bırakma. Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar.” (Nuh suresi: 26-27)
Evlerimizi, gazetelerimizi, ekranlarımızı ve sokaklarımızı temiz tutarsak, çocuklarımızın ne okuduğuna ve kiminle arkadaşlık yaptığına dikkat edersek rahatça ve özgürce dolaşmalarına bir engel kalmıyor, değil mi?