Dünya dönüyor, devran değişiyor. Rabbimiz; “fıtrat… (ve) …günleri insanlar arasında değiştiririz” buyuruyor. Bizdeyse “tarz-ı siyaset” değişmiyor.
Başta halka benzeyerek parti kurulur. Sonra kendine benzeme süreci, sonra halkı kendine benzetmeye çalışma ve nihayet dağılma süreci..
Çocukluğumuzun reklamlarındandı: “Siz hala annenizin/nenenizin deterjanını(kil) mı kullanıyorsunuz?” diye. Parti tüzükleri; nenemizin vazgeçemediği “deterjanı/kil” gibi sabit. Değişen ise “son pişmanlıklarımızdır” o da nafile!
Milli Şef ruhunun cumhursuz CHP'si müstesnadır. Nenesinin deterjanını en çok kullanan partilerden. Yasaklar, inkârlar ve infazlarla anılagelmiştir. Her sandıkta gömülmüş; canı çıkmış ama huyu çıkmamıştır.
Umudun adresi için ortaya çıkan sair partiler(!) de kendi sonlarını hazırlamış.
Demirel; askeri darbelerden yediği sillelerle parti kaybeden liderlerden ama emaneti teslim ettiği, kefil olduğu kadroların kurbanı olmuştur.
Turgut Özal; halka güven veren söylemleriyle ilk seçimde iktidar oldu. Türkiye'yi dünyaya açtı. Bunun olumlu ve olumsuz yönleri elbette konuşulur ama halk kendisine inandı ve yalnız bırakmadı.
Rahmetli ne yaptı? Muhalefetin güçlü olmadığı bir dönemde, muhalefetin eline imkânlar verdi. Halktan aldığı sevgi ve sahip olduğu karizmanın kıyısından geçemeyen Yıldırım Akbulut, özellikle de Mesut Yılmaz'a kefil olması; ANAP için, sonun başlangıcı, hatta son oldu.
Merhum Erbakan; Türkiye ve dünyadaki İslami hareket ve camiaları; “parlamenter demokratik metotlarla” tanıştırdı. Mücahit Erbakan, İlkti ve duayendi.
Maddi ve manevi alanların güvencesi ve teminatı olarak başbakan oldu. Pusudaki tüm dinazorlar hücuma kalktı. İktidarında destan yazan Savunan Adam; emaneti devretme aşamasında; kendisi yerine halka sunduğu isimler, halktan kabul görmedi.
Abdullah Gül, halkın mutlak beklentisi olan Erdoğan da Hoca'dan vize alamamış; Hoca'nın kefili olduğu simalar ise parti için, başarının adresi olamadı.
Türkiye'de partiler bir hesap yapıyor, halk da başka bir hesap yapıyor. Sonunda da tabi ki el yamandır, çözer senin fendini..!
Demek istiyoruz ki; Türkiye'de sıkıntı bir ama vesayetleri muhtelif. Statükonun vesayeti, partilerin vesayetleri gibi. “Kadd-i yare kimisi selvi demiş kimisi elif/ cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif”(Muhibbi/Kanunî).
Siyaset mezarlığımızdaki ölüm vakalarının sebebi benzer. Yani “başarı olsun ama hesabımı bozmasın” illeti.
İşte, halkın vesayeti de burada başlıyor. Halk, iktidarı; karizmanın gölgesine değil, aslına veriyor.
Bu yüzdendir ki Anadolu halkı; “sağ, sol ve orta(vasat)” denen tüm cephelere şans verdi, iktidar yaptı; nihayetinde de vazgeçti.
Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında iktidar olan AK Parti de rahmetlilere(!) dönüşme yolunda.
Hakikatte; Türkiye'nin de ümmetin de Sayın Cumhurbaşkanı'na ihtiyacı var. Batı'nın; zirvede görmek istemediği Sayın Erdoğan'ın, o vitrinde kalması; memleketin, milletin hayrınadır ve şart.
PKK ve FETO terörünün de dâhil olduğu malum muhalefetin, Haçlı'nın hedefinde. Bunun da birinci sebebi; Sayın Cumhurbaşkanı'nın “dindarlığı, yerliliği ve Küresellere karşı sergilediği duruşudur.”
Erdoğan'ın devrilmesi durumunda; “sağdan yanaşmak zorunda kalmış sinmiş şeytanların” bizim için facialar düşündüklerini tahmin edebiliyoruz.
Dost acı söyler babından, Erdoğan'ın şahsında, iktidarın hataları:
Devlet kapıları ve imkânları ETO'ya açıldı. Bu imkânlara kavuşmak isteyen beyaz ve zencilerin kafası karıştı. FETO'da açılan bir helal kapıya onlarca haram kapı eklemeyi bildi.
Özellikle Doğu'da; halkı ve Reis'i temsilden uzak; halkın -çok mecbur olmadıkça- ayağına gidemeyeceği beyazlar(!?) türetti.
Bunların ekseri; statükonun yıllarca bölgede oluşturduğu “yaralara” yabancıydı, yabancı kaldı, belki de yabancı kalmak zorunda kaldı.
Kimi seçilenler; sözüyle, sessiz çoğunluğun yanında ama özüyle de mağrur/beyazların(!) işlerine yakın durdu.
Hükümetin icraatlarını anlatmada acizdiler.
Dostlara gülümsediler ancak zor zamanlarda dik durma yerine, durumu idare etme yolunu seçtiler.
Reis'in bal kovanını, sineklere, eşek arılarına açtılar; arıları kovdular…
Netice olarak; iktidar zirvede zorlanıyor. Öz muhakeme yapıp tedbir almazsa, durumlar vahim..
Hükümetin, Çıraklık dönemi ve Kalfalık Dönemi; mücadele, hizmet ve yeniliklerle geçti denebilir. Ustalık Dönemi'ndeyse belli ki yeni bir söylem geliştiremiyor. Geçmişte önlemlerini alamadığı yaralarla mücadele edilecek.
En büyük yara ise FETO. Ağır sille yedi, itibarsızlaştı ama ağır yaralar bıraktı. Karanlık ve Batı İstihbaratlarıyla ilişkileri ve gördüğü küresel destek; vereceği maddi-manevi zararların devam edeceğinin işareti.
Sayın cumhurbaşkanı; dermanının son yöneldiği Cola'da değil, Ayran'da olduğunu gördü(!). Çağa ve Türkiye gerçeklerine, dindar halkın isteklerine sırtını dönen siyasetçilerin tümü müzelik oldu. Cumhurbaşkanı, tüm bunların bilincinde.
2019 seçimlerine, Haçlı istihbaratları tüm imkân ve kabiliyetiyle müdahil olacak. Bizleri, kendi halimize bırakmayacaklar.
Milliyetçiliğe yönelen Kürt oylarını; -haklı kırgınlıklarına rağmen- alana inip “evet'e” çevirerek adeta Reis'i infazdan indiren HÜDAPAR hala kırgın.
Kürt dindarlara; müebbetler veren FETO ve infaz uygulayan PKK'nın CHP'nin şahsında birleştiği bir ortamda; birliği, ümmeti haykıran HÜDAPAR'ın duyulması; karanlıklara sille olacaktır.
Sorun ve çözüm; zaman ve zemine uygun deterjanı kullanıp kullanmayacağımızda; musibetlerin alası varken, ders alıp almayacağımızda vesselam!