Önce Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir'in Şam ziyareti ile gündeme geldi yeni Arapçı strateji. Sudan Dışişleri Bakanlığı, Ömer el Beşir'in yaptığı ziyaret için “Arap ülkelerinin saflarını birleştirme amaçlı” şeklinde bir değerlendirme yaptı.
BAE ve Bahreyn'in Şam'da yeniden temsilcilik açma kararı alması ve bunu uygulamaya koyması nedense hiç yadırganmadı. Çünkü kısa süre içerisinde işin içinde Suudi'nin de olduğu ortaya çıktı.
Lübnan'da bir televizyon kanalı, Suudi merkezli diplomatik kaynaklara dayandırarak verdiği haberde ilginç bir ilişkiyi ortaya koymuştu. El Meyadin kanalı yıllarca, Şam'ın düşmanı gibi görünen hatta Türkiye için “Suriye politikası değişir ve Esad ile temas kurarsa bunun bedelini öder” açıklaması yapan Suudi Arabistan'ın Suriye'nin Arap Birliği'ne tekrar dönmesine onay verdiğini duyurmuş ve haber Suudi kaynaklarınca yalanlanmamıştı.
Şam'ın Arap Birliğine dönmesi konusunda Irak ve Lübnan'dan da olumlu açıklamaların gelmesi yeni bir projenin devrede olduğu intibaını vermesi açısından önemliydi.
Neo Arapçılık projesi…
Buna bilinçli olarak “Arapçılık” değil de “Neo Arapçılık” dedik.
Arapçılık da İslam dünyasındaki diğer tüm milliyetçilikler gibi sorunların kaynağı olarak İslam'ı görüyor ve “belirleyici olan” değil ancak folklorik bir değer taşıyan İslam'a müsaade edebileceğini söylüyor.
Ama eski Arapçılığın şöyle önemli bir tarafı var.
Arapçılar, bazı yerlerde ve dönemlerde görünüşte bile olsa Siyonist rejime her zaman karşı oldular.
Nasırcı Arap sosyalizminde de Kaddafi'nin Arapçılığında da hatta Irak ve Suriye'de yönetimi elinde bulunduran ve katillikleri ile bilinen sosyalist Arap milliyetçisi BAAS'ta da açık bir siyonizm karşıtlığı vardır. Hatta İslami hareket ortaya çıkıncaya kadar Filistin hareketinin temsilcisi konumundaki hareketlerin solculuğu bir yana ciddi bir Arapçı zihniyete sahip oldukları da bilinmektedir.
Neo Arapçılıkta durum farklıdır.
Neo Arapçılık kendine hedef düşman olarak Siyonist işgal rejimini değil İslami yapılanmaları almıştır. Suudi, BAE ve Bahreyn'in özellikle İhvan-ı Müslimin ve Hamas hareketine karşı topyekun savaş ilan etmesi öylesine alınmış bir karar değildir. Hatta BAE'nin Yemen'de İhvan'dan ayrıldığını söyleyip Suudi ile ittifak kuran yapının elemanlarına karşı suikastler düzenlemesi, Neo Arapçı mantığın isimleri değil zihniyeti hedef aldığını göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Irak'a karşı olan mezhebi karşıtlığın “Arapçılık” üzerinden ittifaka dönüştürülmeye çalışılmasına yönelik adımları bir süre önce gördük. Irak'ta etkin bir isim olan Mukteda Sadr 2017'de Suudi'yi ziyaret etmiş ve şu açıklamayı yapmıştı. Sadr, Suudi Arabistan ile Irak arasındaki ilişkilerde yeni bir dönüm noktasına gelindiğini ve bundan her iki tarafın da memnuniyet duyduğunu belirterek şu ilginç ifadeyi kullanmıştı: “Bunun Müslüman Arap bölgesindeki mezhep çatışması için sonun başlangıcı olmasını umuyorum.”
Arapçılıkta ırk, mezhebin hatta dinin önüne kolaylıkla alınabilir. Sosyalist Arap milliyetçiliğini esas alan BAAS'çılığın kurucusu bir Hıristiyan iken, Irak'taki BAAS'çı katil Saddam bir sünni, Suriye'deki BAAS'çı katil Esad bir Şii/Nusayri'dir.
Bölgedeki siyasi, askeri ve diplomatik hareketlenmeler Siyonist işgal çetesinin koordinasyonuyla Arapçılık üst çatısı altında Şii, Sünni, Vahhabi, Hıristiyan ve laiklerin bir araya getirilmeye çalışıldığını gösteriyor.