Yorum ve tanımlamalarda ifrat ve tefrit, İslam dünyasının önemli problemlerindendir.
İfrat için şöyle bir tanımlama yapılır: “Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma, taşkınlık…”
Tefrit ise “İfrat”ın zıttı olarak şöyle tanımlanır: “Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama durumu.”
Hem ifrat hem de tefrit dengede olmama, vasat yolun dışına çıkmadır.
Tekfir düşüncesi de bazı konularda ifrata kaçmaktan ortaya çıkar. İhtilaflı konular, ümmetin icma ettiği konularmış gibi algılanınca haramlar, günahlar ve kimi sapmalar “mutlak küfür” olarak değerlendirilebilir.
Eski âlimler, tekfir konusunda oldukça hassastılar. İmam Nevevi ve İmam Gazali’nin bu konularda oldukça aydınlatıcı açıklamaları vardır.
Tekfirin İslam tarihinde bir geçmişi vardır ve kimi dönemlerde nisbi yaygınlıklar göstermiştir, ama her zaman arızi bir karakter taşımıştır.
Yönetim bozukluklarının, yenilgilerin, katliamların arttığı dönemlerde tekfir de yaygınlık kazanmıştır.
Bu kadar açıklamadan sonra esas konumuza gelelim.
Biliyorsunuz bir süredir Rojava’da (Suriye Kürdistanı) bir çatışma var.
Kendini Rojava’nın hâkimi olarak gören PKK uzantısı PYD ile Esad rejimine muhalif gruplar arasında bir çatışma yaşanıyor.
Suriye rejimiyle çatışan gruplar, PYD’nin Esad işbirlikçisi olduğunu ve aralarında anlaşma olmasına rağmen buna ihanet ederek kendilerine saldırdığını iddia ediyorlar.
PYD tarafı ise buna cevap vermek yerine direnişçi grupların Türkiye desteği ile kendilerine saldırdığını, katliam yaptığını iddia ediyor.
İki taraf da birbirini suçluyor ama PYD, katliam olduğuna dair bir kanıt sunamıyor. Hatta bölgede denetim yapmak isteyen Barzani’ye yakın gruba bile uzun süre izin vermedi. Son olarak bölgeye giden gruplar hazırladıkları raporlarda “katliam izine rastlamadıklarını” belirttiler.
PYD ve Türkiye’deki destekçileri ise bu konuda bozuk plak gibi aynı şeyleri söylüyor, onların tezlerini kabul etmeyenleri itham ediyor, derneklere saldırılarda bulunuyorlar.
PKK medyasında Suriye’deki tüm muhalif unsurlara yönelik karalama kampanyaları yapılıyor.
Ve sazı eline alıyor Osman Baydemir: “El Nusra, Allah’a şirk koşanlardır!”
Yeni dönem tekfircilik bu olsa gerek!
Baydemir, onları “şirk”le suçlarken akidelerinden, ibadetlerinden yola çıkarak bir şey söylemiyor.
Öyle olsa Öcalan’a “peygamber” denmesini ya da Öcalan’ın “Ben bu halkı yeniden yarattım” şeklindeki sözlerini akidevi açıdan değerlendirir ve dehşet verici sonuçlara ulaşırdı da kimseye bir şey söyleyemezdi.
Şirkin ne anlama geldiğini biliyor mu Baydemir?
Hiç sanmıyorum.
Bakın bu açıklamayı nerede yapmış? Viyana’da bir toplantıda.
Bu arada başka şeyler de söylemiş.
“Tarih Mezopotamya’da tekerrür etmeyecek. Hiçbir Alevi, Ermeni, Ezidi, Süryani Kürdistan coğrafyasında baskı ve zulme maruz kalmayacak” demiş Baydemir.
Kur’an’da Hıristiyanların “İsa Allah’ın oğludur” dedikleri belirtilir. Bu, Allah’a şirk koşmadır.
Ermeni ve Süryaniler de Hıristiyandırlar.
Baydemir ne dediğini bilmiyor, ama önemi yok!
Neo-tekfircilikte bilgiye gerek yoktur. Toplumsal algılara göre kavramları kullanır, insanları yönlendirirsiniz.
Birileri bu konularda soru sorduğunda da “Ben sosyolojik bir tanımlama yaptım” der, işin içinden çıkarsın.
Neo-Naziler nasıl ki sosyalizmin “S”sinden habersizlerse, neo-tekfirciler de akidenin “A”sından habersizler.
Modern dünya böyle bir şey işte.