“Bir de onunla cinler arasında bir nesep oluşturdular”(Saffat:158). Nesep, kan soy bağını ifade eder. Nispet ise başka bir konuma kıyasla kendi konumunun durumunu ve de haddini, hududunu ortaya koyar. Bu nedenle insanlar ve eşya arasındaki ilişkilere “münasebet” adı verilir.
Nesep ve intisap aynı köktendir. İnsanların şeref ve izzetleri nesep ve intisaplarına göre tayin edilir. Yani bir kimsenin şerefli ve izzetli olması için nesep yetmez bir de intisap gerekir. Eğer soyun mensubiyeti hakka değilse bu nesebe bağlı olmaktan bir şeref hasıl olmaz. Buna göre şeref aslında soyut olarak nesepten değil, münasebetin olduğu yerden gelir. Kişi neye mensupsa kıymet ve izzeti ona göre tayin edilir. Ayette buyrulduğu üzere cahiller nesep bağlılığına vurgu yaptılar. Oysa nesep değil de intisap ifade edilseydi bunda bir sorun olmazdı. Fakat cahiller bu bağlılığı nesep ile ifade ettiler. Allah(c.c) bundan münezzehtir.
İnsan için en münasip konum neseple değil, münasebet ve intisapla ortaya çıkar. Kıyamet günü insanlar arasında nesep kalmaz(Müminun:101) ama münasebet devam eder. Çünkü Peygamber(sav) “kişi sevdiğiyle beraber haşrolur” buyurmuştur. Öyle ya insan kendi nesebini seçemez ama kime müntesip olacağını, kiminle münasebet kuracağını seçebilir. Binaenaleyh seçilen şeyin kıymeti, seçilemeyen şeyin kıymetinden daha çoktur.
Peygamber(sav): “Selman biz ehli beyttendir” buyurduğunda herkes biliyor ki bu nesep anlamında değil, intisap manasındadır. Çünkü Hz. Selman’ın(r.a) Peygamber hanesine bağlılığı neseple değil, intisap iledir. İman münasebetiyledir. Selman’ın(r.a) Ehli beyt ile münasebeti, ona nesep bağlılığından kaynaklanan şerefin aynısını bahşetmiştir. Kaldı ki intisabın olmadığı salt bir nesep bağlılığı da hiçbir kıymet ifade etmez. Öyle kimseler vardır ki şerefli bir nesepten gelir ama o nesebe müntesip değildir. Kendini o nesebe bağlı görmez.
Allah(c.c) kendine bağlı nesebi kabul etmez ama akrabalığı(Yakınlığı) kabul buyurur. Nitekim Hak Teala en üstün dereceyi mukarreplere-yakınlara vermiştir(Vakıa:11). Yakınlık da neseple değil, mesafede ve alakada yakınlıkla ilgilidir. Uzak duran kimse nesep itibariyle yakın olsa dahi akraba değildir. Yakın olan kimse nesep olarak uzak dursa da o, akrabadır. Çünkü akraba kurptan yani yakınlıktan gelir. Yakın olan kimse akrabadır. Uzak olan kimse akraba değildir. Bu nedenle sadece nesep, akraba olmak için yeterli değildir. Bununla birlikte intisap ve kurbiyetin olması gerekir ki asıl olan budur. Allah(c.c);”Muhakkak ki ben, yakınım” buyurur.
Hz. Âdem’in iki oğlundan Kabil yakınlıkta nesebi, Habil ise intisabı esas aldı. Bu nedenle Habil’in kurbanı kabul edilerek mukarrep oldu. Kâbil’inki ise kabul edilmedi, uzak duranlardan oldu. Sonuç olarak onun nesebi onu bir yere yakınlaştırmadı.
“Bedevilerden kimileri Allaha ve ahret gününe inanır, infak ettiklerini de Allah katında yakınlık vesilesi sayar…”(Tevbe:99). Ayette özellikle “Bedevi-akraba” ilişkisine dikkat etmek gerekir. Çünkü Bedevilik, nesep açısından iyi bir standart olarak kabul edilmez. Ama buna rağmen bedeviler, yaptıklarıyla mukarrep oluyorlar. Yaptıkları güzel ameller, onlara Allah ile yakın-akraba olma vesilesi oluyor. Demek ki asıl olan nesep değil, hayır amel ve intisap duygusuyla akraba olmaya çalışmaktır.
Selman(r.a), Allah’a ve Rasul’üne yakın olduğu için Allah’a mukarrep, Rasulullah’a akrabadır. Bu nedenle ehli beyttendir. Kadiri tarikat silsilesinde Hz. Ali(r.a), Nakşıbendi tarikat silsilesinde de Hz. Selman(r.a) yer alır. Bu da akrabalık bağında nesep ve yakınlık ilkesini ifade eder. Bu şekilde tarikat, Arap olmayan Müslüman kavimleri yakınlık ve mensubiyet esası üzerinde Peygambere ve onun ehli beytine bağlamış olmaktadır.
Üstad Bediüzzeman Said Nursi ve onun şahsında Müslüman Kürd Halkı nesep durumları ne olursa olsun intisap üzere Peygamberin ehli beytine mensuptur. Onlar Allah’a mukarrep, Peygambere akrabadır. Onun hanesine dahildir. Dolayısıyla bu noktadan sonra meseleyi nesep konusuna getirmenin bir anlamı ve gereği yoktur. Allah(c.c), ancak kendi yolunda müsabaka edenleri mukarrep yapar(Vakıa:10-11). Onları kendi yakını yapar. Müsabaka etmeyen, koşmayan kimse menzile uzak kalır. Dolayısıyla akraba olamaz. Böyle olunca da onun nesebinin bir hükmü yoktur. Demek ki asıl olan Allaha koşarak, dava için müsabaka ederek mesafeyi kapatmaktır. Mesafe kapanınca da insan mukarrep olur, akraba olur.
Allaha doğru koşarak mesafeyi kapatan müntesip ve akrabalara selam olsun.