Kandil'den yer yer aykırı sesler çıkıyor gibi görünse de, devletin güvenlik birimleri ile dağdaki unsurların çatışmasızlığının devam etmesi, mevcut sürece dair ümitleri diri tutsa da, yaklaşan her seçimin, bölgede, süreç filan tanımayan şiddet ve tehditle beraber geldiğini herkes çok iyi bilir.
Batman'ın, Van'ın, Muş'un, Ağrı'nın, Diyarbakır'ın, Mardin'in ve hakeza tüm bölgenin özellikle kırsalında, silahın gölgesinin etkin olmadığı bir seçimi tasavvur etmek, biraz saflık olur. Dolayısıyla çözüm süreci ile ilgili ne türden bir anlaşma sağlanırsa sağlansın, bu kısımda korkunun cazibesini elinde tutanların herhangi bir geri adım atmayacakları kesindir. Bu gerçek de, silahların öyle ya da böyle bırakılacağından bahsetmenin abes olduğu anlamına gelir.
Her tarafa, otuz yıldır çok büyük bedeller ödeten soruna, hükümetin, çözüm getireceğini iddia ettiği malum sürecin, başından beri gösterdiği rahat tavrı, hatta baharın başında netice almaktan bahsetmesi, şimdiye kadar kamuoyu ile paylaşılmayan bir takım pazarlık maddelerinin de kısa süre içinde ifşa edileceği anlamına geliyor.
Süreçle yakından ilgili kimselerin de söylediği gibi, eğer yakında hükümetle HDP'nin beraber yapacakları bir açıklama, PKK'nın, Türkiye sınırları içinde eylemsizlik kararını barındırsa bile, şehirlere yığdıkları silahlar ve yaydıkları elemanları ile ilgili net ifadeler de içermese, kesinlikle göz boyamadan ibaret kalacaktır. Bu durum, ister istemez, Ak Parti ile HDP'nin, seçimde sonuç almaya odaklı bir menfaat protokolü olarak anlaşılacaktır. Yani, Ak Parti; ‘bakın çözüm sürecinin mimarı bendim,', HDP ise; ‘bakın süreci bu aşamaya ben getirdim' vurgusu ile seçimlere girecektir.
Öte yandan hükümetin iç güvenlik paketindeki ısrarına, neredeyse tamamen kendilerini hedef aldığı halde, HDP'nin -bir takım hamaset içerikli nutuklarını saymaz isek- çok düşük perdeden tepki göstermesi ise, Terörle Mücadele Kanunu ve cezaevindeki siyasi mahkûmlar ile ilgili atılacak bir takım adımların habercisi de sayılabilir.
Evet, süreç denildiği zaman, soruna esas teşkil eden maddelerin aşama aşama çözülmesi anlaşılır. Ama bugün sadedinde olduğumuz çözüm sürecinde böyle bir durum söz konusu değil. Yani işte madde madde çözülecek konular, efendim şu şöyle halledilecek, daha sonra bu, şu şekilde çözülecek gibi bir program yok. İlk zamanlar veya yer yer, ‘önce sınır dışına çekilecekler, sonra şu olacak' türünden cılız ve içi boş bir takım merhalelerden bahsedilse de, iki taraf da bu söylemleri işin en başında bir kenara atmıştı.
Peki mantıklı yürümeyen böyle bir süreç için, birkaç ay içinde biteceğinden yani netice alınacağından bahsedilmesi ne kadar gerçekçidir? Bu kadar dallanıp budaklanmış bir meselenin çözümü, İmralı'ya heyet gönderip bir takım mesajları oradan oraya iletmek kadar basit idiyse, adı ne olursa olsun inandıkları dava için kendilerini ölüme atanların kütüğüne kocaman harflerle NİYAZİ yazılsın ve bunu da levha yapsınlar da sürecin fatihi edası ile taşısınlar.
2012 yılında devletin PKK'ye yoğun saldırıları deyin, Suriye'de ortaya çıkan yeni tablo deyin, ABD'nin israil ve bölge ile ilgili birtakım hesapları deyin, dağdan inip şehirde devam etme deyin, sebebi ne olursa olsun, neredeyse kırk yıllık bir deneyime, pratik kabiliyete ve batı ülkeleri nezdinde kullanışlı mevkiye sahip bir örgütün-üstelik- İslami her türlü oluşumu da kendisine düşman addeden bir yapının, hala malum süreçle, silahsız siyasi bir partiye dönüşeceğini öngörmek, ‘yenildiler de o yüzden' cevabı ile izah edilecek kadar basit olmasa gerek.
İmanın olmadığı bir bünye, yalanla yaşadığını zanneder. Yalancının mumu da yatsıya kadar yanar. Ama bu yalancı, aynı zamanda zorba ise, en büyük silahı da yalanları olacaktır. Sözü yalan, davası yalan, hizmeti yalan, vaadleri yalan, siyaseti yalan olanlar, ‘artık silahlı eylem yapmayacağız' diyecek ve bunun adı, sürecin zaferi, olacaksa süreç de yalandır zafer de.
Niyazi orada mısın?