Pandeminin ciddiyetinin anlaşıldığı günden bu yana, insanî ilişkilerde hepimiz anormal bir süreçteyiz.
Daha önce gün aşırı görüştüğümüz kardeşlerimizle bile birbirimizi görmedik. En geç birkaç ayda bir ziyaret ettiğimiz şehir dışındaki yakınlarımızla yüz yüze hiç görüşemedik.
Okullardaki derslerimiz, konferans, panel etkinliklerimiz topyekûn iptal edildi.
Durumdan anlaşıldığı kadarıyla böyle olması gerekiyordu. Böyle oldu.
Bugünlerde bir miktar olsun, rahatladık ancak henüz normalin çok uzağındayız.
Dünyadaki gelişmelere bakıldığında ne zaman normale döneceğimiz de henüz meçhul…
Mühim olan, bizim bu sosyal ilişkilerin kısıtlandığı hâli normal görmememizdir.
O yönde bir sorun mu var?
Ne yazık ki pandemiden bağımsız olarak dünyada böyle bir sorun vardı. Pandemiden önce de insani ilişkiler kısıtlanmıştı. İnsanlar, modern Batı’nın dizayn ettiği çıkar ilişkileri dışında görüşemez olmuşlardı.
Pandemiden kaynaklanan anormal süreçte insani ilişkiler daha da zayıfladı. Dolayısıyla bu istenmeyen hâlin daha da kesifleşme, daha da insani ilişkilerden soyutlanmış bir ortama sürüklenme ihtimali vardır.
Dünyanın genel gidişatı buna yatkındır.
Müslüman olmak ise gidişata boyun eğmek değil, gidişatı değiştirmek; istenmeyene istenen bir yön vermektir.
İslam, insani ilişkileri helal-haram, farz-sünnet-mubah gibi kendi terminolojisi içinde kısıtlar. Tümden açık bir insani ilişki yerine kurallara bağlanmış bir insani ilişkiyi öğretir ve emreder.
“Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan ve içinde oturanlara selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin. Sizin için daha iyi olanı budur; umulur ki düşünüp anlarsınız.
Eğer o evlerde bir kimse bulamazsanız -size izin verilmedikçe- oralara girmeyin. Size "Kabul edemiyoruz, dönün" denirse hemen dönün; bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir.” (Nur Sûresi, 27-28)
Din, insani ilişkileri, bu denge üzerine ayakta tutma yönüyle insanlığın sigortasıdır. İnsanlık din üzerine birbiriyle mutedil ilişkiler kurar, birbiriyle gerekli, helal ve maslahata uygun ilişkiler geliştirir.
Müslümanlar, pandemiden kaynaklı önlemlere uyarken insanî ilişkilerin kopacağı süreçleri onaylayamazlar. Onlar, insanî ilişkileri ayakta tutma konusunda insanlığın mutlak dostudurlar. İnsanlık, o dostluğu fark etmezse bile onlar, doğru bildiklerini uygulamaya devam ederler.
Dünyada teknolojiyi reddedenler ve teknolojiyi benimserken dine sırtlarını dönenler olmak üzere iki ana yapı vardır. Her iki yapı da uçtur. İslam ise itidaldir. Müslümanlar, teknolojiyi reddetmeden dinin emirlerini tatbik ederler.
Öyleyse elbette teknolojiden yararlanacağız, telefonlar, bilgisayar ağları üzerinden bir birimizle canlı bağlantılar yapacağız. Ama görüşmemeye gerekçe olan tehlike geçer geçmez yüz yüze görüşmeye, böylece insanlığı ayakta tutan sosyal ilişkileri yaşatmaya devam edeceğiz. Anormalden kurtulurken kendi normalimizi bu itidal üzerine yakalayacağız.
Hiçbir teknik görüşme, yüz yüze görüşmek kadar insanî ve dolayısıyla etkili değildir. İslam tasavvufunda da suskunluk içinde nazar, yani birbiri ile hiç konuşmadan bile birbirine bakmak kıymetlidir.
Mü’min’in nazarı, mü’mine bir şeyler hatırlatır, dolayısıyla zikre vesile olur ve yine kimi zaman emri bil maruf ve nehyi anilmünker işlevi görür.
Müslümanlar geleceğin dünyasında hangi elektronik imkânlar kullanılırsa kullanılsın bu doğrudan nazarı ihmal etmezler, edemezler.