Siyonist işgal çetesi ile kimi Arap rejimleri arasında yapılan anlaşmalar “normalleşme” olarak sunuluyor. Bazıları Siyonist çetenin meşrulaşması anlamına geldiği için haklı olarak buna normalleşme değil de “ihanet” anlaşması ismini veriyor.
İşin aslı bu bir ihanet anlaşması da olsa gerçekten de “normalleşme” olarak okunmalıdır.
Sonda söyleyeceğimiz şeyi başta söyleyelim: Gizli kapaklı yapılan görüşmeler, anlaşmalar ve istihbarat paylaşımları artık daha açıktan ve normal seyrinde yapılacaksa bunun adı herhalde normalleşme olacaktır.
Tamam, makyaj yapmaya çalışacaklar; ama neticede maskeler inecek.
Biraz açalım.
Zaten Siyonist rejimle anlaşmaları ve diplomatik ilişkileri olan Mısır ve Ürdün’ü saymazsak bu anlaşmalara BAE ve Suudi çerçevesinde bakmak gerekecektir. Etki alanını göz önünde bulundurarak Bahreyn’i değerlendirmeye almıyoruz.
Mısır’da Sisi darbesinin hem istihbarat hem de maddi açıdan en büyük destekçisinin BAE olduğunu konunun takipçileri iyi hatırlayacaktır. Bu darbede birinci hedef Siyonist rejimin güvenliğinin tehlikeye girmesine karşı önlem alma çabasıydı.
BAE’nin Siyonist rejimin hedeflerini yerine getirmesi açısından giriştiği çabaların anlaşılması için biraz daha geriye gitmek gerekir.
Önce Filistin’de, sonra Mısır’da hatta Türkiye’de kirli faaliyetlerin içinde olan, istihbarat ile kaos oluşturma ve toplumsal hareketleri yönlendirme işinde bölgenin hemen her yerinde görülen bir isim var: Muhammed Dahlan.
Dahlan’ın BAE’den finanse edildiğini unutmadan Filistin’de oynadığı rollerden söz edelim.
Filistin’de Han Yunus mülteci kampında doğmuş, FKÖ’ye katılmış, Siyonist rejimin zindanlarında kalmış; ama istihbarat birimlerinin çabalarıyla ihanete bulaşmış ve işgalci çete için devşirilmiş önemli bir isimdir Dahlan. Diplomasideki başarısı, İbranice dahil birkaç yabancı dil bilmesi FKÖ içerisinde sivrilmesine ve öne çıkmasına neden olmuştur. 1993’teki Oslo görüşmelerinde Arafat’a verdiği desteğin ödülü olarak binlerce silahlı kişinin başında FKÖ’nün Gazze yöneticisi olarak atanmıştır.
Gazze’de HAMAS ve İslami Cihad hareketlerine karşı çok şiddetli davranmış, onlara işkence etmiş, infazlarda bulunmuştur. Hatta sonradan Şeyh Ahmed Yasin’in şehadetinde parmağı olduğu yolunda ciddi verilere ulaşılmıştır.
Arafat’ın zehirlenerek öldürülmesinde de tüm oklar Dahlan’ı işaret etmiştir.
Mahmut Abbas tarafından “israille ilişkilerden sorumlu bakan” olarak atanan Dahlan için dönemin Amerikan Başkanı Bush’un “Şaron’a güvendiğim kadar sana güveniyorum” sözü aslında meseleyi net olarak anlatmaya yeter.
2006’daki seçimlerde HAMAS’ın zaferle çıkması sonrası oluşan gerginlikte ve şiddet olaylarında yine Dahlan’ın parmağı vardı. 2007’de Gazze, HAMAS tarafından ele geçirilince, Dahlan, önce israil tarafına, sonra Batı Yaka’ya ve oradan da BAE’ye geçti.
HAMAS’ın eline Dahlan’ın kirli ilişkilerine dair çok sayıda belge geçti. “ Bu belgeler arasında Dahlan tarafından israil Dışişleri Bakanı Mofaz için gönderilen bir mektup dikkat çekiciydi. Mektupta israil ile birlikte yaşamayı kabul etmeyenlerin kökünün kazınacağını, Bush’a verdiği sözleri yerine getirmek için canını vermeye hazır olduğunu ve Filistin meclisindeki çoğu bakanı teşvik ve şantajla yanına çektiğini yazmıştı.” (Uğurcan Şiyhan, stratejikortak.com)
2011’den itibaren kendisine verilen devasa bütçeyle yaklaşık on ülkede faaliyetlere giriştiği, darbelere zemin hazırladığı ve kaos için kimi grupları finanse ettiği söyleniyor.
İşte bu Ortadoğu’nun kirli ismi, BAE’nin Siyonist çetenin güvenliği için yaptığı faaliyetlerde öne çıkan isimdi.
2015’ten sonra ortam yavaşça değişmeye başladı.
Suudi’de Abdullah bin Abdülaziz’in ölümü ve Selman bin Abdülaziz’in başa geçmesi yeni figürleri ortaya çıkardı.
Kral Selman, önce veliahd olarak Muhammed bin Nayif’i, vekilliğine de oğlu Muhammed bin Selman’ı atadı. Muhammed bin Selman, aynı zamanda 29 yaşında Suudi Savunma Bakanlığına getirildi.
Uluslararası medya “vizyon sahibi ve aydın” diye Bin Selman’ı parlatırken, o içte ve dışta çok başarılı olmasa da iyi planlanmış operasyonlara imza attı.
“Eğlence kenti” projesi, Yemen Savaşı, Prenslere yolsuzluk gözaltıları, Bin Selman’ın icraatlarıydı.
2017’de azledilen Bin Nayif’in yerine “veliahd” olarak atandı. Aslında fiili olarak tahta oturdu.
Son üç yıldır BAE’de Bin Zayed, Suudi’de Bin Selman ismi ön planda.
Katar’a uygulanan ambargo, Libya’da Hafter’e verilen destek, Sudan darbesi, Tunus’ta darbe girişimi, Cezayir ve Fas’a yönelik girişimler hep bu ikilinin başının altından çıkıyor.
BAE, Siyonist rejimle açıktan anlaşma imzalıyor, Suudi şimdilik hava sahasını açmakla yetiniyor.
Ve daha önce gizli kapaklı olarak yapılan işlerin açıkça yapılmasına “normalleşme” adını veriyorlar.