Kimi zaman değerler aşınır, ilkeler kaybolur.
İnsanlar aldıkları eğitime göre çevrelerine şekil vermeye çalışırlar. Fıtratı konuşmak bile aşırılık olarak değerlendirilebilir kimi zaman.
Yamulmalar, eğilip bükülmeler “normalleşme” olarak tanımlanmaya başlanır.
Haktan hakikatten söz ettiğin zaman hemen sana “Bu zamanda…” diye başlayan bir nutuk çekerler.
Şeytani ideolojilerin hakim olduğu bir dünyada zamana uymanın öneminden söz ederler. Sen yalnızlığın ve garipliğin hüznünü yaşarken materyalist ölçülerle senin haksız olduğunu ispat etme gayretine girerler.
Onlar normalleşmiştir, ama sen hala anormal denizlerde kulaç atmaya devam ediyorsun.
Tehlikeli bir hal almaya başlıyorsun, çünkü sana bakan kimilerinin kafası karışıyor, konsantrasyonu bozuluyor.
O yüzden sus ve izle!
Bak önüne normalleşme örnekleri koyuyorlar.
Üç örneği irdeleyelim istiyorum.
Birinci örneğimiz resepsiyonlarla ilgili…
Biliyorsunuz bir süre önce vesayetçi askerler, laikçi bir cumhurbaşkanı ve aynı çizgide bir yargı vardı. O dönemde resepsiyonlarla ilgili bir kriz söz konusuydu. Eşi örtülü olanlar tek olarak resepsiyona çağrılıyor, eşi örtülü olmayanlar ise eşli olarak çağırılıyordu.
Anormal bir durum vardı.
Sonra dengeler değişti. Taşlar yerine oturmaya başladı.
Artık resepsiyonlar eşli olacakmış!
Vekiller ve bürokratlar örtülü eşlerini alıp resepsiyonlara katılacakmış.
Örtülü eşler modacıların tasarladığı örtüler, takılar ve makyajla resepsiyonlara katılıp tüm erkeklerin elini sıkabilecekmiş.
Örtü yozlaştırılacak, kadın vitrine çıkarılacak ve Müslüman kimliği iyice yıpratılacakmış; ama olsun. Sonuçta normalleşme başlayacak ya…
İkinci normalleşme örneğimiz resmi Kutlu Doğum programları ile ilgili.
Biliyorsunuz bir süredir Nisan ayı boyunca Peygamberimiz aleyhisselatu vesselamı anma ve anlatma amaçlı organizasyonlar, etkinlikler yapılıyor.
Konuya sadece eleştirel olarak yaklaşıp “bidat ve hurafe” ekseninde değerlendirenler bile bu ayda alternatif etkinlikler düzenliyorlar. (Etkinliklerin ruhsuzluğunu ve halkı çekememesini değerlendiriyorlar mı bilmiyorum)
Etkinliklerin sivil olması birilerini rahatsız etmiş olmalı ki iki sene önce verilen talimatla devletin bu işe öncülük etmesine karar verildi.
Bazıları müftülüklerin bu işe el atmasını normalleşme ve devletin olması gereken yere gelmesi olarak açıklıyorlar.
Gerçekten normalleşme mi?
Peygamber aleyhisselatu vesselam için düzenlenen bir etkinliğin milli marş ve saygı duruşu ile başlaması nasıl bir normalleşmedir?
Hadi diyelim Mehmet Akif kimliğinden dolayı marşı tevil ettiniz, peki ya saygı duruşunu nereye oturtacaksınız?
Saygı duruşu modern yaşam dininin ritüellerinden biri değil mi?
Şimdi bunun neresinin normalleşme olduğunu söyleyebiliriz?
Aşınma devletin ilkelerinde mi, dini değerlerde mi söz konusudur?
Hangisi normalleşiyor?
Üçüncü normalleşme örneğimiz sporla alakalı.
Bu konuda soru sormayacak ve yapılanın gerçekten “normal” ve olması gereken olduğunu söyleyeceğim.
Önce olayı kısaca özetleyeyim:
Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki futbol maçında Fenerbahçe’nin daha önce İtalya ve İngiltere’de top koşturmuş futbolcusu Emre, Trabzonspor’da oynayan siyahi futbolcu Zokora’ya “Pis zenci” anlamına gelen bir kelime kullanmış.
Medeni Avrupa’dan iyi(!) bir şeyler öğrenmiş, der çıkarsınız işin içinden.
Emre’nin sözleri çirkin, düzeysiz ve anormaldir.
Normal olan Fildişi sahilinden Zokora’nın sorduğu can alıcı sorudur.
Zokora, Emre’nin hakaretine karşılık olarak “Sen Müslüman değil misin?” diye sormuş.
Müslüman olan bunu söylemez.
Irkçı ve İslam kültürüne yabancı bir tutuma karşı söylenebilecek en normal, en güzel cevabı vermiştir Zokora: “Sen Müslüman değil misin?”
Biz de bu sözü dili ve kültürü yasaklayan herkese söylüyoruz:
“Siz Müslüman değil misiniz?”
Doğruhaber Gazetesi