Kimyada, ‘belli sıcaklık, basınç, hacim gibi standart ölçülere uyan durumlar için Normal Şartlar Altında(NŞA) diye bir klişe ifade vardır.
Bunu ülke, istikbal, siyaset için de aynı kısaltmayla söylersek, NŞA'da yani, makul, mantıklı, iz'anlı, vicdanlı, normal bireyler için 12 Eylül ihtilalinin, savunulacak, övülecek, kabul edilecek bir tarafı yoktu.
Dolayısıyla kamu adına da, insanlık adına da, evrensel normlar ve değerler adına da suçtu, hem de öylesine ağır bir cürümdü ki, darbeciler bu memleketin en az 30 yılını çaldılar. Ne insan hakkı, ne hür irade, ne adalet, ne refah adeta yıkılmayan bir sur bırakmadılar. Yıktıkları sütunların çoğu bir daha yerine konulamadı, kestikleri çınarların ekseri bir daha yeşermedi.
Sonrakiler, makam, mevki, itibar, vaad, devlet, beka filan derken, “geçmiş, olmuş, bitmiş, acı hatıra, dış güçler vs.” diye bir sürü efsunla, masalla önceki devrimlerin bıraktığı ağır tahribat gibi 12 Eylül'ü de unutturdular. Sonra milyonlarca kişiyi bir şekilde doğrudan ve dolaylı olarak mağdur edenlerden sadece Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı. Hani birisi ölmüş diğeri de ölümüne yakın olmasaydı bu iki kişi için mezkur yargılama filminin sonunda gereğinin ne kadar adil(!) düşünüleceği de belliydi.
Ne yapmışlarsa devlet adına yapmışlardı, üstelik başarmışlardı, niye normal bir mahkeme muamelesine tabi tutulsunlardı ki? Hem yargılansalar, kendi getirdikleri anayasa ve yasalara göre yargılanacaklardı. Alın size yerli NŞA.
Devletin içinden değil halktan birileri devrim filan yapmak da değil, sadece NŞA'da bu ülkede var olmanın bedelini binlerce yıllık cezalarla ödediler. O ayrı bir konu.
Gelelim 28 Şubat postmodern darbesinin cezai ehliyet yaşını aşması beklenen failleriyle ilgili yargı sürecine.
20 Aralık 2011 de 28 Şubat'ın bavulcusu denilen Tamer Tatar, 28 Şubat hakkında, elindeki belgelerle şikayette bulunuyor ve dönemin savcısı Mustafa Bilgili de 103 kişi hakkında dava açıyor. Şu anda bavulcu da savcı da FETÖ'den içerdeler.
Ve 20 Aralık'ta savcılık, dosyadaki 60 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet talep etti. Tabi o dönem 28 Şubat'ın destekçisi olan ve şimdi de varlığını sürdüren malum medya, sermaye ve diğer bir takım çevreler NŞA'da kendilerinden beklendiği gibi davanın FETÖ izi nedeniyle davanın düşmesi için ellerinden geleni yapacaklar ve hiç kuşkunuz olmasın başaracaklar. Kaldı ki, davanın düşmesine sadece FETÖ'nün belge ve savcısı da değil, darbenin devlet adına yapılması ve başarılı olması sebep olarak gösterilecektir.
Bugün 15 Temmuz başarısız darbe girişimine gazete köşesinden destek sunan yazarlara en ağır cezalar istenirken, 28 Şubat darbesi için manşetten de köşeden de en şahane katkıyı, yardımı, alkışı, plan ve projeyi, bilgi ve belgeyi, tahrik ve saptırmayı lütfetmiş gazeteci ve yazarların dokunulmaz oluşları da tabi ki, yine ilkinin başarılı, ikincisinin başarısız oluşuyla alakalı.
Şekille anlattığımızı farz edelim. İki hırsız var. Birincisi bankanın güvenlik görevlisi. Bankayı soymaya kalkışıyor, başarıyor, çaldığını afiyetle mideye indiriyor. Diğeri ise banka dışından biri. O da soyguna girişiyor ama işler iyi gitmiyor, bir şey çalamadan yakayı ele veriyor. Sonra bu devletin NŞA'sı devreye giriyor ve birincisi bankada çalıştığı için ve soygunu başardığı için ödüllendiriliyor, ikincisi ise bankacı olmadığından ve soygunu beceremediğinden cezalandırılıyor.
Adeta kimyanın, fiziğin, matematiğin, biyolojinin, sosyolojinin, felsefenin normal şartlarının bile işlemediği bir ülkede 28 Şubat Mağdurlarının çeyrek asırdır neden içerde olduğunu hangi NŞA ile izah edeceksiniz.
Öyle ya bir darbeye kalkışmayı bırakın girişmeden başarısız olmuşlar, üstelik de ne yapmışlarsa yaptıklarını devlet adına yapmamışlar. Uygulama belli, örnek davalar belli, ülkede adaletin nasıl tecelli ettiği belli.
Evet yeni yılın 28 Şubatına yaklaşıyoruz. Ümitsiz değiliz. Çünkü iman varsa Allah'a ümit de vardır.
Müslüman mısınız diye sorulunca da Elhamdülillah Müslümanız demeye devam edeceğiz. Elhamdülillah ümitvarız.