1995 yılında İshakpaşa Sarayı belgeselini çekmek için Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine giden ve bölgede bulunan bir gencin kendisine Nuh’un gemisinin yerini göstermek istemesiyle Durupınar sitesini keşfettiğini belirten Yönetmen Cem Sertesen, belgesel macerasını ve merak edilenleri İLKHA muhabirine anlattı.
"Ülkeme hizmet etmek maksadıyla 1995 yılında yola çıktım"
Sertesen, "Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde İshakpaşa Sarayı belgeselini çekmem, Durupınar Sitesi'ni görmeme sebep oldu. Orada genç bir kardeşimiz bana, Hazreti Nuh’un gemisinin yerini görmek isteyip istemediğimi sordu. Ben de şaşırarak ‘Tabii ki görmek isterim.’ dedim. İşlerimizi bitirdikten sonra bizi götürdü. O görüntü beni çok etkiledi. Kesilmiş bir kavun dilimi gibi duran bir görüntüsü vardı. Görüntüden çok etkilendim. Oraya çıktım ve oranın Hazreti Nuh’un gemisi olabilme ihtimali bile beni çok heyecanlandırdı. 'Belki de geminin üstündeyim.' dedim. Bir gün kendime o bölgeyi anlatan bir belgesel çekme sözü verdim. Ülkeme hizmet etmek maksadıyla o gün (10 Ağustos 1995) yola çıktım." dedi.
"İlhan Durupınar’ı bulamasaydım bu belgesel büyük ihtimalle olmazdı"
Bölgeyi keşfeden kişi olan harita mühendisi Yüzbaşı İlhan Durupınar’ı bulmanın 10 yılına mal olduğunu belirten Sertesen, "2005 yılında İlhan Durupınar’ın Ankara’daki evine giderek kendisiyle röportaj yaptım. İlhan Bey o zaman 82 yaşındaydı. Belgesele başlamam, benim için bir mucizeydi. Doğru bir iş yaptığımı ve o bölgeyi, Hazreti Nuh’un gemisini tanıtmanın bana nasip olduğunu düşündüm. 1959 yılında o bölge gazetelerde haber olmuştu. Bir yılda 2-3 kez haberi yapılmıştı. Hatta Hayat dergisinde de haber yapılmıştı. Ancak 58 yıl karanlığa gömüldü. 58 yıl sonra ilk defa belgeselini yapmak bana nasip oldu. Tabii ki eğer İlhan Durupınar’ı bulamasaydım bu belgesel büyük ihtimalle olmazdı." diye konuştu.
"Belgesel TRT belgesel ödüllerinde ilk 10’a girdi"
Bölgenin ilk fotoğrafını çekerek dünya çapında tanınmasına vesile olan Ara Güler ile de röportaj yaptığını hatırlatan Sertesen, "Belgeselin neden 2017 yılına kadar bekletildiği gibi bir soru akla gelebilir. O zamana kadar nasıl bir belgesel yapmam gerektiğinin muhasebesini yaptım. O kadar değerli bilgiler vardı ki uzun metrajlı film yapmayı bile düşündüm. Ancak bunun için sponsor bulamadım. Ben de konuyu iyi anlatabilecek bir kurgu ile belgesel yapabileceğimi düşündüm. Çok şükür herhalde iyi anlattım ki, ‘TRT Belgesel Ödülleri’ kategorisinde 750 film arasında ilk 10’a girdi. Finalistler açıklandıktan sonra belgesel basında haber olmaya başladı. Ardından basından arkadaşlar benden röportajlar almaya başladılar." şeklinde konuştu.
Walt Disney 60 yıl önce Doğubeyazıt’a yatırım yapmak istemiş
Sertesen, "Walt Disney’in 1960 yılında Doğubayazıt'a yatırım yapmak istediğini ve bunun için İlhan Durupınar’a mektuplar yazarak hükümet ile arasında köprü olmasını istediğini söylemiş. Walt Disney oraya oteller, yollar, havaalanları yapmak istediğini söylemiş. 60 yıl önce Walt Disney’in gelip milyonlarca dolar dökerek yapacağı bir tesisi düşünün. Kim bilir belki bugün Türkiye’nin doğusu milyarlarca dolar turizm geliri olan bir yer olurdu. Ben bunu duyduktan sonra şoke oldum. Bu benim 12 yıl beklememe sebep oldu. Çok yakın arkadaşlarıma bu durumdan bahsettim. Onlar da bunun haber değerinin olduğunu ve basına verilmesi gerektiğini belirttiler. Ben bunun belgesel ile öğrenilmesini istediğim için basınla paylaşmadım. Belgesel çok ilgi çekti. Belgesele sığmayanlar birinci kitaba da sığmadı ve ikinci kitaba taştı." ifadelerini kullandı.
"1985 yılında yeraltı radar görüntüleri başbakanlığa verildi"
Türkiye’de, 1985 yılında, Jeofizik Mühendisi Doç. Dr. Salih Bayraktutan, Kaliforniya Üniversitesi ve görevli olduğu Erzurum Atatürk Üniversitesi iş birliğiyle bir yeraltı radar görüntüleme çalışması yaptıklarını, çıkan raporları başbakanlığa verdiklerini hatırlatan Sertesen, "Bu, bugüne kadar resmi olarak yapılmış ilk ve son araştırma. Bu raporu birebir olarak ikinci kitabımda verdim. ‘Yerin altında bir gemi oluşumu tespit ettik. Çok heyecan verici bir görüntü fakat detaylı çalışmaların yapılması gerekiyor. Çünkü kesin olarak bunun Hazreti Nuh’un gemisi olduğunu söyleyemeyiz. Çok daha detaylı bir şekilde çalışmaların yapılması, bir an önce arkeolojik çalışmaların başlaması gerekiyor.’ diyerek çıkan raporu başbakanlığa verdiler. Salih Hoca bu raporları benimle paylaştı. Ben de bunu kısa olarak belgeselimde kullandım ama tamamını ‘Hepimiz Aynı Gemideydik’ kitabında kullandım." dedi.
"Tanıtımını iyi yaparsak milyonlarca turisti o bölgeye çekebiliriz"
Sertesen, şöyle konuştu: "Amerikalı ve Yeni Zelandalı iki bilim insanı, bölgede, yazın günde yaklaşık 20 saat çalışarak 3 senede bu verileri bilgisayara yüklediler. Ortaya çıkan 3 boyutlu görüntüde geminin karnı gözüktü. ‘Nuh’un Gemisi 2’ olarak devam edecek olan belgeselim için onlarla da röportaj yaptım. Bana ‘Burada bir gemi var ama buna Nuh’un gemisi diyemeyiz.’ dediler. Orada daha fazla çalışmanın yapılması, yaş tespitinin yapılması gerektiğini söylediler. Geminin altında ve yanlarında bir çamur akıntısı var. 1945 yılında bölgesel olarak gerçekleşen bir depremin etkisiyle oluşan toprak kaymasıyla bu şekil ortaya çıkıyor. 1959 yılında harita mühendisi İlhan Durupınar belgeleri kontrol ederken orada bulunan şeklin bir gemiye benzediğini, yaptığı boy, en ve derinlik ölçülerinin de Tevrat’ta geçen ölçülere uyduğunu söylüyor. Bulunan şeklin Hazreti Nuh’un gemisi olabilme ihtimalinin ülkeye kazanç sağlayacağını ifade ediyor. Ardından Ara Güler çektiği fotoğrafla onu dünyaya tanıtıyor. Ben turizm bakanı olsam Ara Güler’in çektiği o fotoğrafı İstanbul havalimanında, Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da özellikle Ağrı Havalimanında asardım. Çünkü dünyada turizm böyle yapılıyor. Bütün ülkeler o kadar basit değerlerini yaldızlayıp tanıtıyorlar ki, bizim İstanbul’umuza, Antalya’mıza gelen turistler onların kasabalarına gidiyor. Onların kasabasına giden turist kadar bizim ülkemize turist gelmiyor. Çünkü biz tanıtımı yapamıyoruz."
"Olayın inanç turizmi açısından önemi büyüktür"
Yapılan keşiften sonra bölgeye yapılan ziyaretlerin arttığını, özellikle yurt dışından gelen ziyaretçilerin fazla olduğunu belirten Sertesen, "Genelde Amerikalılar gelip araştırma yapıyorlar. Bir Danimarkalı o bölgeye gelip kitap yazıyor. Araştırma yapan bilim insanları ellerine metre alıp bölgede ölçüm yapıyorlar. Yaptıkları ölçümleri Tevrat’ta geçen ölçülerle kıyaslıyorlar ve ölçüler tutuyor. Orada Nuh’un gemisinin olduğunu söylüyorlar. Onların da radikal Hristiyanları 'Kitapta Ararat (Ağrı dağı) yazıyor.' diyorlar. Eğer burası Ararat değilse o da Nuh’un gemisi değildir. Bizde de Kur’an-ı Kerim'de 'Gemi Cudi’ye oturdu.' deniliyor. İkisi de kendince haklı. Ancak yıllar içerisinde orta yolu bulanları gördüm. 10-15 kez gelen ve orada ağlayan Hristiyanlar var. Çünkü bölge Ağrı dağına yakın. Müslümanların bir kısmı da olayın Ağrı’da olduğunu ancak Cudi bölgesinin geniş olduğunu ve bu kısmı da içerisine aldığını söylüyorlar. Bu işin teknik ve bilimsel kısmı. Ben kesinlikle saygı duyuyorum. Cudi diyenler de Ararat diyenler de haklıdır. Bölge aynı bölge. Olayın inanç turizmi açısından önemi büyüktür." ifadelerine yer verdi.
"Türkiye’nin senede 200-300 milyon turist ağırlaması kötü bir şey mi?"
Ara Güler ile yaptığı röportajda dönemin Erzurum 3’üncü ordu komutanın Ara Güler’e ‘Yapma ya! Eğer burası Nuh’un gemisinin yeriyse burası Vatikan olur." dediğini hatırlatan Sertesen, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Senede 40 milyon turistin Doğubayazıt'a geldiğini düşünebiliyor musunuz? Ağrı bunları ağırlayamayacak. İstanbul, Ankara, İzmir, Erzurum, Iğdır gibi yerlerde oteller açılır. Türkiye’nin senede 200-300 milyon turist ağırlaması kötü bir şey mi? Kesin olarak onun Nuh’un gemisi olduğunu bilemeyiz ama gemi kesinlikle Türkiye’de. Hiçbir yabancı gidip te bizim sınırlarımızın dışında araştırma yapayım demiyor. Bizim sınırlarımız içerisinde araştırma yapmaya çalışıyorlar. Bölgeye çok gidip geldim. Orada sorun yok. Son bir ayda 3 defa gittim. Dağlarda, tepelerde dolaşıp geldik. Askerimiz, halkımız, bu vatanın insanları orada. Çok şükür ne kavga ne gürültü var. İnşallah daha da iyi olacak. Hükümetin de orada kavga gürültünün olmaması ve bölgenin para kazanmasından yana olduğunu düşünüyorum. Oranın para kazanması, yerel halkın bir şeyler yapması lazım. Oradaki nineler, teyzeler, genç kızlarımız çeyizlik paralarını yaptıkları nakışlarla, Nuh’un gemisini işledikleri atkılar yaparak, gençler maket gemi yaparak para kazansalar fena mı olur. Bütün dünya böyle yapıyor. Maalesef burada hiçbir şey yok.
Sertesen, "Belgeselimi izleyip iki ay önce bölgeye 60 gezgin turist gitti. Beni de rehber olarak götürdüler. İlk defa bir turizm şirketi rotasını direkt olarak Ağrı Doğubayazıt Nuh’un gemisine çevirdi. Keşfin 60’ıncı yılında 60 gezginle oradaydık. Onlardan birisi de Coşkun Aral’dı. Çok mutlu oldular. Daha evvel de söylediğim gibi ben ilahiyatçı, arkeolog, jeofizik mühendisi değilim. Ben belgeselciyim ve orada bir belge var. Onun belgeselini yaptım." dedi.
"İkinci belgeselimde bilimsel verilere yer verip bölge halkını anlatacağım"
İlk belgeseli ve yapacağı ikinci belgeseli hakkında da bilgi veren Sertesen, son olarak şu ifadelere yer verdi: "İlk belgeselim Nuh’un gemisinde bir keşif hikayesini anlattım. Türkiye’de üzerinde durulmamış, yanlış bilgilerle donatılmış, insanların doğru bilgiye ulaşamadığı bir hikayeydi. Bu bilgileri derleyip toparlamam kitaptan olmadı, direkt kâşifi bulmamdan oldu. Kâşif bütün bilgileri verince taşlar yerine oturdu. İlk belgeselimde anlattığım keşif hikayesinde ilgisizliğimize vurgu yaptım. Yetkililerin ve o dönemin hükümetinin ilgisizliğine vurgu yaptım. Hatta belgeselin sonunda 'Burası hiç kimseyi Walt Disney kadar heyecanlandırmadı.' dedim. 60 yıl önce Walt Disney bölgeye yatırım yapmak istemişti. O zaman Disney Land’ı açalı 4 yıl olmuştu. Semavi dinlerde bahsedilen ve onlardan önce de Sümer tabletlerinde bahsi geçen, yazılı belgesi olan bir hikayedir. İkinci belgeselimin adı ‘Nuh’un gemisi 2’ olacak. Burada bilimsel raporlara ağırlık vereceğim. Bu belgeseli izleyen insanlar bana bu yerin bilimsel raporları yok mu diye sordular. İlk belgeselimin sonunda bir dakika kadar anlattım ama yeterli değil. İlk yapılan bilimsel çalışma ile son yapılan bilimsel çalışma arasında 40 sene var. Bu süre içerisinde olan çalışmalara yer vereceğim. Bir de oradaki yerel halkı anlatacağım. Orada sadece gelenleri gezdirmek için İngilizce öğrenen yerel halk var. Halkla da konuşarak olayı netleştireceğim. Çekimlere yazın başlayacağım. Sonbaharda da kurgusunu tamamlayarak 2020 yılının sonunda inşallah belgeselimi hazır hale getireceğim. Bir de ilk defa bu çalışma bilimsel bir araştırmada yer aldı."
İLKHA