Nur Muhammed (sav) Abdulmuttalib'in Yanında

Gözlerimizin nuru, Sevgili Peygamberimiz (sav), sevgili annesini Ebva'da gömdükten sonra, yanında Ümmü Eymen olduğu halde mahzun bir kalb ile Mekke'ye ulaşır.

Gözlerimizin nuru, Sevgili Peygamberimiz (sav), sevgili annesini Ebva'da gömdükten sonra, yanında Ümmü Eymen olduğu halde mahzun bir kalb ile Mekke'ye ulaşır. Ümmü Eymen Onu, dedesi Abdulmutalib'e teslim eder. Dede, hem anneden ve hem de babadan öksüz kalan torununu bağrına basar. Sevgili Muhammed (sav) artık kendisinden bir parçaymış gibi onunla beraber olur. Abdulmutalib, küçük yaşına rağmen torununda görmüş olduğu olgunluk ve ağırbaşlılıktan dolayı mutlu olur ve onu hep yanında oturtur. Abdulmutalib'ten başka kimsenin oturmadığı mindere, Sevgili Muhammed gidip oturur. Onu buraya oturtmak istemeyenlere, Abdulmutalib:

"Oğlumu serbest bırakın. Vallahi, ileride onun nâmı ve şânı büyük olacaktır" der, sonra da muhterem torununu minderin üstüne, yan tarafına oturtur, eliyle sırtını okşayarak ona olan sonsuz sevgisini belirtirdi.[1]

Abdulmuttalib, Sevgili Torununda büyük haller görüyordu. Zayi olan şeylerin bulunması için Ona başvururlardı. O da bulur, onlara getirirdi. Bu durum defalarca tekrarlanmıştı. Son olarak kaybolan develerin bulunması için Ona başvurdular. Develeri bulmak için aramaya çıkan Sevgili Muhammed gecikince, Abdulmutalib onun için endişeye kapılır ve bir daha onu böyle bir şey için göndermeyeceğini söyler. Sevgili Muhammed bu sefer de develeri bulup getirmişti.

Yine her kesin kuraklıktan kırıldığı bir günde Abdulmutalib, Sevgili Torununu yanına alarak Mekkelilerle birlikte Ebu Kubeys dağına çıkar. Burada yaptığı yağmur duası sırasında Sevgili Torununu omuzlarına alarak: “Ya Rabbi bu çocuğun hatırına bizi yağmurla sula” der. Daha kısa bir süre geçmişti ki yağmur yağmaya başladı. Böylece Mekkeliler, Abdulmutalib ve neslinin Allah katındaki değerlerini bir daha görmüş oldular ve onlara daha fazla değer vermeye başladılar. Sevgili Peygamberimiz (sav), daha çocuk yaşlarında iken kendisini gören herkesin dikkatini üzerine çekmiştir. Dedesiyle birlikte bulunduğu bu zaman diliminde de yukarıda görüldüğü gibi kendisinde harikulade olaylar sudur etmiştir. Görülen haller ve onunla ilgili konuşan bilginler; onun normal bir şahsiyet olmadığını, hatta bazıları, onun gelecekte zuhur edecek Hatemünnebiyyin olduğunu bile haber vermişlerdir. Bunlardan biri Yemen hükümdarlığına seçilen Seyf b. Zi Yezendir. Onu kutlamak için Mekke'den giden on kişilik heyetin başkanlığını Abdulmutalib yapıyordu. Seyf, Abdulmutalib'e ayrı bir saygı göstermiş ve ona bazı sırlarını açıklamıştır. Anlatmış olduğu hususta Allah Resulünün tüm özelliklerini sayarak şunları haber vermiştir:

“Ey Abdülmuttalib! Sana bir sır emanet edeceğim. Bu sırrın seninle alâkalı olduğu kanaatını taşıyorum. Bu başkalarından gizlediğimiz, bir kitapta bulduğum çok büyük ve mühim bir haberdir." Abdülmuttalib meraklandı,

"Nedir o?" diye sordu. Seyf sırrını açıkladı:

"O, bu sıralarda dünyaya gelmiş olması muhtemel bir çocuğa âittir. O, sizin taraflarda,Tihâme bölgesinde doğacaktır.

İki kürek kemiği arasında bir ‘ben’ vardır. Babası ve annesi ölünce, onu dedesi ve amcası sırasıyla himâyeleri altına alacaktır. O, dostlarını ve yardımcılarını ağırlayacak, düşmanlarını zillete uğratacaktır. En şerefli yerleri fethedecek, kıyâmet gününe kadar insanlara rehber ve önder olacaktır. Bâtıl dinleri ortadan kaldıracak, putperestliği yok edecek, Rahman olan Allah'a ibadet edecektir. Onun sözü müşkülleri halledecek, işi ise basiret ve adalet üzere olacaktır. Dâimâ iyiliği buyuracak, iyilik yapacak ve insanları kötülükten sakındıracaktır."[2]

Seyf'in bu basiretli yaklaşımına benzer; Mekkede bulunan Müdlicoğulları da Allah Resulüyle ilgili önemli tespitlerde bulunmuşlardır. Bu kabile, kıyafet, alamet ve ayak izlerinden hakikatleri bulmada meşhurlarmış. Bir ara Sevgili Peygamberimizin ayak izlerini görmüş ve Abdulmutalib'e: “Makamı İbrahim'deki ayak izine bununkinden daha çok benzeyeni görmedik,” demişlerdir.[3] Gözlerimizin nuru, Allah Resulüyle ilgili buna benzer bir teşhisi de Abdulmutalib'in dostu, Necranlı bir Uskuf (papaz) olan zat yapmıştır. Sevgili Peygamberimizi (sav) görür görmez şüphelenir ve yaptığı bir araştırmadan sonra Abdulmutalib'e şu önemli açıklamayı yapar: “Bu çocuğa iyi bakın. O, bu ümmet'in peygamberi olacaktır,” demiş.[4]

İşte tüm bu haberleri işiten ve şahit olan Abdulmutalib, çocuklarını, Sevgili Muhammed'e gelebilecek bir zarar konusunda hep uyarmış ve Onun büyük bir zat olacağını zikretmiştir.

Sevgili Peygamberimizi (sav)'i görmedikleri halde Onu görmüşçesine Ondan haber veren bilginler, kâhinler, hükümdarlar Onu haber vermekle isimlerinin binlerce yıl sonra güzellik üzere anılma şerefine nail oluyorlar. İşte bunlar gibi, kalp gözlerini açabilenler, Allah Resulünü tanıyıp ona muhabbet ederek sünnet'i seniyyesine temessük edenler de şüphesiz hem dünyada ve hem de ahirette isimlerine değer kazandırırlar. Bu gün her yönüyle tanıdığı ve bilindiği halde Allah Resulünü (sav)'i tanımamak ne büyük bedbahtlık ve hasarattır.

İlahi takdir bir kez daha kâinatın varlık sebebini zahiren yalnız bırakır. Bu sefer kendisini çok seven ve himaye eden sevgili dedesi de onu sekiz yaşındayken bırakıp seksen iki yaşında ebedi âleme göçer. Abdulmutalib, ölüm döşeğindeyken Sevgili Peygamberimizi kendisine emanet edecek birini tespit etmek için oğullarını toplar. Bunlardan Ebu Talip ve Zübeyr, Onun bakımını üstlenmek için aday olurlar. Bu ikisi, Allah Resulünün öz amcalarıydı. İkisi anlaşamayınca Abdulmutalib aralarında kura çeker ve kura Ebu Talib'e çıkar. Ebu Talib, Sevgili yeğeni için gerçek bir hami olacağına dair, babasına söz verir. Abdulmutalib, oğulları içinde en çok güven duyduğu oğluna, Sevgili Torununu emanet etmenin gönül rahatlığıyla vefat eder.

Kureyşliler, Abdulmutalibe derin bir saygı duyarlardı. Onun vefatı sebebiyle günlerce çarşılarını açmadılar. Cenazesini günlerce -saygıdan dolayıellerinin üzerinde taşıdılar. Allah Resulü (sav) de tabutun arkasından mahzun bir şekilde ağlayarak ilerliyordu.[5]

Kureyşliler, Abdulmutalibe ikinci İbrahim derlerdi. Abdulmutalib, ahirete, hesap ve mükafata inanır, içki ve zinayı yasaklar ve zina edenleri kırbaçlardı. O çok tavaf yapar, haram aylara hürmet eder ve misafiri ağırlamayı severdi. Çocuklarına da ahlaki faziletleri tavsiye ederdi. Bu üstün özelliklere sahip olan liderlerinin ölüm tarihini Kureyşliler, tarihin başlangıcı olarak kabul etmişlerdi.[6]

Sevgili Peygamberimiz (sav), babasını görememişti, annesini altı yaşında ve dedesini de sekiz yaşındayken kaybetmişti. Böylece zahiri olarak onu himaye edecek ve şefkat gösterecek yakınlarından tamamen mahrum kalmıştı. Ama Allah (cc), her şeye kadirdi ve onun gerçek hamisiydi. İstikbalde taşınması zor olan nübüvvet yükü için şimdiden onu hazırlıyordu. Küçük yaşına rağmen acıları bir bir tattırıyordu. Böylece onu asıl sahibine yönlendiriyordu. Aynı şekilde onu, istikbaldeki ümmeti için de örnek kılıyordu. O ne güzel örnek ve ne güzel şefaatçidir. Ona binlerce salat ve binlerce selam olsun.

İnzar Dergisi
[1] İbni Hişam, Sîre: 1/178; İbni Sa'd, Tabakât: 1/118; Belâzurî, Ensâb: 1/81

[2] İbni İshak, İbni Hişam C.1

[3] İbni Sa'd Tabakatı C.1

[4] Ebu Nuaym Delail C.1

[5] Yakubi Tarihi C.2

[6] Şehristani El Milel ve Nihal C.1, Balazuri Ensabul Eşraf C.1
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?