O Alim'dir

Bizler Rabbimizi tanıdıkça, onun marifetine giden yolda ilerledikçe imanımız artır, kuvvetlenir ve taklidi imandan yakini imana doğru ilerleriz.

Bizler Rabbimizi tanıdıkça, onun marifetine giden yolda ilerledikçe imanımız artır, kuvvetlenir ve taklidi imandan yakini imana doğru ilerleriz. İman kuvvetimiz arttıkça da Allah (cc)’a kulluktan ve O’na ibadet etmekten haz alır, zevk duyarız. Kalbimiz ve ruhumuz tatmin olur, huzur ve sükûn bulur.

Allah−u Teala Kur’an-ı Kerim ve hadis−i şerifler vasıtasıyla kendisini insanların en iyi anlayacağı ve onlara lazım olabileceği kadarıyla tanıtmıştır. Allah−u Teala, Kur’an-ı Kerim’de kendisini mealen şöyle tanıtıyor bizlere:

“Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[1]

“O, kulları üzerinde kahredici olandır. O hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.”[2]

“O, yarattığını bilmez mi? O Latiftir, Habirdir.”[3]

“Allah gaybları çok iyi bilendir.”[4]

“O gizliyi de, gizlinin gizlisini de çok iyi bilendir.”[5]

“Rabbin onların sinelerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.”[6]

“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”[7]

Kâinatta ve kendisine birazcık olsun dikkatli gözlerle bakan ve gördükleri üzerine azıcık tefekkür eden herkes, Yüce Rabbin sonsuz ilmi karşısında âcizane boyun büker ve teslim olur. Kâinatın ve tüm yaratılmışların zerresinden küresine bütününün sonsuz ve her şeyi kuşatan bir ilmin eseri olduğunu anlamamak mümkün mü? Ama inkârcılar, materyalistler sonsuz ilim ve kudret sahibi Zat−ı Bari Teala’yı inkâr edip bu sonsuz ilmi eşyaya ve maddeye mal ederek ‘varlıkların kendi kendilerini var ettiği’ şeklinde hezeyan dolu zor−zahmet bir yolda yürümeyi tercih ettiler, tek ve bir olan Allah−u Teala’ya iman edip ona kul olma yerine kâinatı eczalarıyla beraber ilahlar edindiler. Kendilerine verilen akıl nimetine nankörlük edip yazık ettiler. Her bir eşyayı, hatta her bir zerreyi ilah kabul etmek mi kolay, yoksa birliği ve tekliği kâinatın her zerresince duyurulup ilan edilen Kahhar ve Cebbar olan Allah’ı kabul edip inanmak mı? Ama inanıyorum ki kısa bir zamanda insanlık, bu inkârcılık hezeyanının pençesinden kendisini kurtaracak ve imanın sahil−i selametine kendini atacaktır.

Bizi kendi varlığı ile ilgili ilme sahip kılan Allah’tır. O’dur bize bilmediğimizi bildirip öğreten. O bildirmezse biz bilemeyiz. Bize bildirdiği kadarını bilebiliriz, fazlasını bilmeye gücümüz yetmez.

Ama O, Alîm’dir, Allâm’dır, Habîr’dir. Onun ilmi sınırsızdır ve her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey O’nun ilminden hariç değildir. Var olanı da ve henüz var olmayanı da bilir. Bitmiş olanı ve başlayacak olanı bilen O’dur. Ezel ve ebed onun ilminde bir noktadır. Tüm yaratıklarla ilgili her şeyi hakkıyla bilir. Hiçbir şey O’ndan gizlenemez, hiçbir şey O’ndan gizli kalmaz. O, açık olanı da, gizli olanı da aynı şekilde bilir. Gizlinin gizlisi olan şeyler O’na açıktan daha açıktır. Şuhud ve gayb âleminin anahtarları O’nun elindedir. Gaybı bilen sadece O’dur.

Bu ucu bucağı gözükmeyen varlıkları, uçsuz bucaksız bir meydana yayarak sonsuz donanımlarla şekillendirip vücut veren ve her bir varlığı yine binler hikmet ve gaye ile donatan Zat’ın “her şeye güç yetiren” ve “her şeyi bilen” olması gerekir. Hakiki manada mutlak Alîm O’dur. Diğer varlıklar O’nun öğretmesiyle ve öğrettiği kadarıyla bilirler. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O insanı alaktan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O Rabb ki, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyi öğretti.”[8]

İnsanı bilme ve öğrenme yeteneğiyle donatan Allah, bu büyük nimeti karşılığında şükür ve kulluk ister. Ama biz bir serkeş nefsin elinde bir oraya, bir buraya savrulduk dünya denen imtihan dolabında… Bu hayat döngüsünün devinimleri arasında ne işimiz var? Niçin buraya atıldık? Bizi var eden kim? Yok olsaydık ne olacaktı? Var olmayı veya yok olmayı yeterince algılayabiliyor ve anlayabiliyor muyuz? Varlık−yokluk denklemini elinde tutan zat kim? Yok olmak yani hiçbir şey olmamak; cisim yok, isim yok, ruh yok, ten yok, akıl yok, hayal yok, umut yok, algı yok, ses yok, nefes yok… Kısacası hiçbir şey yok. Yokluğun soğuk, kâbusî yüzüne bakıverin. O cehennemden daha dehşet bir cehennemdir.

Ve var olmak; ne kadar da sıcak. ‘Var’da her şey var; ruh var, nefes var, aşk var, gizem var, ışık var, umut var, hareket var, cezbe var. Ve bir de sonsuzluk var.

Biz biliriz ki sonsuz ilim sahibi Rabbimiz var. Bütün varlığı O’na ait kılarız. Mülk O’nun, saltanat O’nundur. Rabbimiz gizli olanı da, açık olanı da, sinelerde sessizce döneni de bilir. Bu bilinçle biz her halimizi kontrol ederiz. Bizi gözeten ve her durumumuzdan haberdar olan bir zata muhatap ve kul olduğumuz bilinci tüm fiil, hissiyat ve tefekkürümüze yansımalıdır. İşte bizi Peygamber (sav)’e komşu kılacak hal, bu haldir.

Görülüyor ki Allah’ı tanımadıkça O’na layık kul olmak mümkün değildir. Yüreğimizde derinlemesine nüfuz etmiş, ruhumuzu çepeçevre sarmış, fıtratımıza hâkim olmuş bir imana ancak Allah’ı tanıyarak erişebiliriz. Tahkiki ve kolayca sarsılmayan iman budur. Yakinî delillere ve kesin bilgiye dayanmayan iman taklidi imandır. Bu, avamın imanıdır. Ama avam ve havassın ortak duası var ki, o da: “Rabbimiz, ayaklarımızı iman ve İslam üzere sabit kıl, bize kâmil bir iman nasip et” şeklindedir.

Taklidî imanda mü'min kul, akidesiyle ilgili yakinî delillere ulaşacak kapasitede değildir. Bu konuda âlim zatları takip eder, onların söylediklerine riayet eder. İman yolculuğunda tabiri caiz ise tüm yükünü âlimlerin sırtına yükler. Tek işi hak ehli ulemayı rehber edinmektir. Tüm işlerini onlara sorar ve kendinden bir şey yapmaz. Dini konularda kendi başına hareket edemeyeceğinin farkındadır. Çünkü bilmediğinin bilincindedir.

Bir de günümüzde bir iman ve mü'min portresi ortaya çıkmış ki ilmi ıstılahlarda ve inanç terminolojisinde ona bir isim koymak bir hayli zordur. Bunlar akidelerini ve dinin gerekliliklerini okuyup tam öğrenmez ve kendilerini inançları üzerinde ciddiyetle durmaya adamazlar. Birkaç kavram ve mesele öğrendikten sonra tahkiki, yakini bir imana eriştikleri zehabına kapılırlar. Taklidi iman seviyesinde olduklarını kabul etmezler ki kendilerine rehberlik edecek âlimlere tutunup kurtulsunlar. Ve tahkiki imanı elde etmemişler ki yolun tehlikelerine vakıf olup her türlü fitneye karşı uyanık ve hazır olsunlar. Onların fikir hayatı zikzaklar yapbozudur. Duyguları hoppa ve istikrarsızdır. Yerli−yersiz alevlenir, sönerler. Ne yaptıklarının, nereye gittiklerinin çoğu zaman onlar da farkında değildir. İlmi literatürde bu duruma ‘cehl−i mürekkep’ denir. Yani bilmediği halde bilmediğini de bilmemek…

Oysa âlim olmak başkadır, âlim olduğunu sanmak başkadır. Bunlar aynı şey değiller. Nasıl olsun ki? Âlimlerin sinesi Alîm’in tecelligahıdır. Bunun için âlimler makamca yüce ve üstündürler. İlimle meşgul olmak tevhidle meşgul olmaktır. İlme yönelmek Alîm olan zatın nurani dergâhına yönelmektir. Bu nedenledir ki hadis−i şeriflerde “Rütbelerin en yücesi ilim rütbesidir” diye varid olmuş ki, Resul−i Ekrem (sav) ilmin şehri, âlimler ise o şehrin sakinleridir.

Alîm, Allâm, ve Habîr olan Allah−u Teala’nın kainatta tecelli etmiş olan cilvelerini en güzel şekilde ‘ilim rasathanesi’nden seyredebiliriz ancak. Bu tecellileri âlimane bakışlar olmaksızın göremeyiz. Tefekkür ve sinemizi ilmin nuruyla doldurmadıkça gözlerimize nur gelmez ve bakarkörler olmaktan öteye geçemeyiz.

Öyleyse bizler; Allah Tebarek ve Teala’yı; Kemal, Cemal ve Celal sıfatlarıyla tanıyıp O’nun dergâh−ı ubudiyetinde âlimane bir şekilde, arifane bir eda ile secde etme gayretinde ve böylesi secdelere ulaşıp bu dergâhın eşiğinde uzanıverme uğraşında olmalıyız.

Allah−u Teala tüm müminleri muvaffak kılsın.

İnzar Dergisi

[1] Enfal: 71

[2] En’am: 18

[3] Mülk: 14

[4] Tevbe: 78

[5] Ta−Ha: 7

[6] Kasas: 69

[7] Lokman: 31−34

[8] Alak: 1−5
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Rahmet ve mağfiret dolu "üç aylar" başlıyor
Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu