Bayram arifesinde ve bayram günlerinde gerçekleşen ve halen de devam eden saldırılarla ilgili haberler, aslında işin o kadar da derin olmadığını İslami camianın açık açık bir kıskaç içerisine çekilmek istendiğini gösteriyor.
İslami hareket ve halkın gönlünde yer edinmiş sivil toplum kuruluşlarına karşı yapılan saldırılar ve bu saldırılarla ilgili polis ve Hükümetin tutumu her şeyi ayan beyan ediyor. Yaşananlar, “Biri saldırırken diğeri de adeta ‘serbestsiniz’ tavrı içerisinde” şeklinde yorumlandı.
PKK/BDP SALDIRIYOR
Daha önce Yüksekova’da Mustazaf-Der Yüksekova Şubesi’ne yapılan saldırıda derneğin başkan yardımcısı Ubeydullah Durna katledilmiş, dernek de yakılarak tamamen kullanılamaz hale getirilmişti.
Saldırganlarla ilgili adli herhangi bir işlemin yapılmaması diğer bölgelerdeki uzantıları da cesaretlendirmiş olmalı ki Şanlıurfa, Diyarbakır, Silvan, Cizre, Silopi ve Mersin’de de saldırılar devam etti, yapılan saldırılar da şüphe bırakmayacak şekilde sözü edilenler tarafından üstlenildi. PKK/BDP taraftarlarınca gerçekleştirilen saldırılarda şu ana kadar verdikleri zarar ve zayiat ile halkın huzurunu bozucu eylemlerle ilgili hiçbir tutuklamanın olmaması ise bir hayli dikkat çekiyor.
POLİS İZLİYOR, HÜKÜMET SESSİZ KALIYOR
Türkiye genelinde İslami sivil toplum kuruluşları ve dindar kişilere yönelik yapılan saldırılarla ilgili polis ve hükümete yönelik de ciddi eleştirilerin olduğu görüldü. Hedef konumundaki kuruluşların yetkililerinden yapılan açıklamalarda, polisin saldırganlarla ilgili hiçbir işlem yapmadığı ve faillerin şu ana kadar ortaya çıkarılmadığı yönündeyken Hükümetin de bu konuda hiçbir açıklama yapmadığı ve üzerine düşeni yapmaktan kaçındığı ifade edildi.
Oysaki geçenlerde Şırnak’ta polis aracına yapılan Molotoflu saldırıyla ilgili, alınan haberlere göre tam 16 kişi gözaltına alındı. Devletin, halkın ve sivil kuruluşların can ve mal güvenliğini sağla(ya)maması ise, “Bu durumda halk ve STK’lar da kendi güvenliklerini kendileri sağlasın” yorumlarına neden oldu.
GÖNÜLLÜLERE BASKI UYGULANIYOR
Basına yansıyan bilgilere göre İskenderun’da İlim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin gönüllüsü ve Antakya`da özel bir şirkette çalışan V.G, İslami STK ve İslami partilere gittiği için rahatsız edildi ve muhbir yapılmaya çalışıldı. V.G. adlı şahıs, “İzinli olduğum bir günde Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’nden Mehmet isimli bir şahıs beni arayıp görüşmemiz gerektiğini söyledi. Konu nedir diye sorunca ısrarla yüz yüze görüşmemiz gerektiğini söyledi.
Görüşelim dediğimde Terörle Mücadele Şubesi’ne gelmemi istedi. Ancak hukuksuz işlerin döndüğünü anladığım için görüşmeye gitmedim. Görüşmeye gitmediğim için onlar benim işyerime geldiler. Beni aldıktan sonra yaklaşık yarım saat süren konuşmamız içerisinde Hizbullah Cemaati`ni kötülemeye başladılar. Hür Dava Partisi`nin (HÜDA PAR) de bunların uzantısı olduğunu ve senin de onlardan bazılarıyla görüştüğünü biliyoruz dediler.
HÜDA PAR`dan bahsetmelerinin sebebi de sürekli görüştüğüm komşumun Hatay İl Başkanı olmasından dolayıdır. Bunun üzerine ben de HÜDA PAR yetkililerinin hiç bir zaman silah taşımadığını, gittikleri her yerde İslam ve İslam Peygamberini anlatan Allah dostları olduğunu söyledim. Seni şikâyet edersek işyerinden atılırsın tehdidinden bulundular.
Toplamda 2 defa telefonla aradılar, bir kez de yüz yüze görüştük” açıklamasında bulunarak dindar insanlara yönelik bu yöndeki faaliyetleri de böylece deşifre etmiş oldu.
SALDIRGANLAR YERİNE DİNDARLAR TACİZ EDİLİYOR
Şu ana kadar saldırganlarla ilgili bir tutuklama bile yokken Cizre’de, daha önce olduğu gibi dindar insanların evlerinin polis olduklarını ifade eden kişilerce basılması, takip-kontrol altında oldukları ihtar edilerek evlerinin yasal izin olmaksızın aranmak istenmesi dikkatlerden kaçmadı.
Cizre`nin Kale Mahallesi Şen Sokak’ta ikamet eden Süleyman Gelişkan`ın evine giden ve emniyetten geldiklerini belirten 2 kişi, ellerinde herhangi bir resmi belge olmadığı halde aileyi tehdit ederek evi aramaya kalkıştı.
Olayla ilgili yaşadıklarını anlatan Süleyman Gelişkan`ın eşi Emine Gelişkan, “Gece saat 23.30 sıralarında kapımız çalındı, ben de kapıyı açtım ve kapıda 2 adam olduğunu gürdüm.‘Buyurun ne istiyorsunuz’ dediğimde gelen şahıslar, `Biz polisiz bu mahallede bir evi arıyoruz` diyerek çeşitli sorular yönelttiler. ‘Sorulan adresi bilmiyoruz’ deyince sivil polisler, tehditkâr ve baskıcı bir edayla, `O zaman sizin evinizi arayacağız` deyip içeri geçmek istediler.
Ben ‘hayır aramaya dair elinizde herhangi bir resmi belge yoktur. Müsaade etmiyorum’ dedim. Sonra telefonuma sarılıp eşimi aradım. Bunu gören sivil polisler `Tamam biz gidiyoruz ama yine geleceğiz, evinizi arayacağız, kontrolümüzdesiniz` diyerek tehdit edip ayrıldılar” şeklinde konuştu.
ASIL HEDEF BÖLGE HALKININ İSLAMÎ EĞİLİMİNİ SEKTEYE UĞRATMAK
Bütün bu şiddet eylemleri sonrası özellikle BDP’lilerin ve PKK medyası üzerinden yapılan değerlendirmelerin, şiddete tepkiyle ilgili değil de İslamî yaşam ve İslami değerlere düşmanlıkları üzerinde yoğunlaşması, düştükleri endişeyi ve kendilerine göre belirledikleri stratejiyi de gözler önüne serdi.
BDP`li Sebahat Tuncel’in, Öcalan`ın çağrısının bölgedeki cemaatlere zeytin dalı uzatmak gibi görülüp görülemeyeceği sorusuna “Hayır” diyerek “Bölgede bir sürü cemaat var, başka bir yaşam tarzını bize dayatıyorlar. Onların öngördüğü toplumsal yapıyla, bizim öngördüğümüz toplumsal yapı arasında çok fark var” şeklinde cevap vermesi, İslami camialarla aslında neden uyuşmadıklarının ipuçlarını veriyor.
Özgür Gündem’de yazan Nazan Üstündağ’ın kullandığı “Kürtler, Aleviler, gençler, eşcinseller, ekolojistler, kadınlar hayırseverlikten bezmiş, kalkınmaktan yorulmuşlar. Hizmet yerine başlarına gelenlere dair bir cevap bekliyorlar” şeklindeki ifadelerle de aslında kimlerin haklarını savunduklarını gösteriyor.
Tüm bu saldırılar ve bu saldırılara göz yummalar, gerek İslam karşıtlığı gerekse de çıkar hesapları çerçevesinde sürdüğü ve işin anlaşılamayacak bir tarafının olmadığı ifade ediliyor.
Tüm bu saldırılar ve bu saldırılara göz yummalar, gerek İslam karşıtlığı gerekse de çıkar hesapları çerçevesinde sürdüğü ve işin anlaşılamayacak bir tarafının olmadığı ifade ediliyor.
BDP ve PKK neyin peşinde?
BDP/PKK yandaşlarının HÜDA PAR ilçe teşkilatlarına ve sivil toplum kuruluşlarına yaptığı saldırılar ile ilgili tepkiler devam ederken BDP/PKK’nin asıl amacının Kürt halkının çıkarlarını korumak olmadığının sadece kendi baskıcı anlayışı için mücadele ettiğinin bir kez daha ortaya çıktığı belirtildi
Şükrü Gündüz / Doğruhaber
BDP/PKK yandaşlarının HÜDA PAR ilçe teşkilatlarına ve sivil toplum kuruluşlarına yaptığı saldırılar ile ilgili tepkiler gelmeye devam ediyor. Bölgenin çok hassas bir süreçten geçtiğini belirten akademisyen ve siyasetçiler, BDP/PKK’nin bu saldırgan tutumundan vazgeçmesi çağrısında bulundu. Bölgede yaşanacak bir çatışma ortamında Kürt halkının zarar göreceği belirtildi.
BDP, TABANINA ŞİDDETİ BIRAKIN ÇAĞRISI YAPMALIDIR
HÜDA PAR ve sivil toplum kuruluşlarına yapılan saldırıların kabul edilemeyeceğini belirten Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, BDP’nin kendi tabanına şiddetten uzak durun çağrısı yapması gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu: “Bundan bir süre önce Dicle Üniversitesi’nde benzer olaylar yaşanmıştı.
Bu yaşanan saldırılara 90’lı yıllarda yaşanan olayların bir daha yaşanmaması için ciddi tepkiler gösterilmişti.
Barış süreci sadece bugüne kadar devletle yaşanan sıkıntılarla ilgili değil. Bölgede yaşanan tüm grupların ve tarafların da bu sürece dikkat etmesi gerekiyor. Bu sürece zarar verecek her türlü adımın ciddi bir şekilde eleştiriye tabi tutulması gerekiyor.
Bu tür olayların yaşanmaması için her gruba önemli görevler düşüyor. Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu şiddeti açık bir dille kınaması gerekiyor.
BDP’nin mutlaka bu saldırılar ile ilgili açıklama yapması gerekiyordu. Kendi tabanına çağrı yapıp şiddet olaylarına başvurulmaması gerektiğini acil olarak söylemesi gerekiyor.
Barış ve demokrasi inşa etmek istiyorsanız herkesin kendi fikirlerini rahatlıkla ortaya koyabileceği bir atmosferi yaratmak zorundasınız. Ve buna da saygı duymak zorundasınız. Şiddet ve gerilimle bu işi sürdürebilmenin imkânı yoktur.”
ÇATIŞMA HİÇ KİMSENİN YARARINA OLMAZ
Şiddet içeren hiçbir saldırıyı doğru bulmadığını, sorunların karşılıklı diyalogla çözülmesi gerektiğini ifade eden Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, “Hepimizin arzusu şiddet yönteminin terk edilerek sorunların karşılıklı diyalogla çözülmesidir. Bölgede 30 yıldır devam eden bir çatışma ortamında yetişen bir nesil var.
Bu nesil çatışma ile büyüdü. Bunların alışkanlıklarından kısa zamanda kurtulmalarını mümkün görmüyorum. PKK/KCK yetkilileri çatışma ortamı istemediklerini, bu saldırılarının kendilerinin üzerinde bir eylem olduğunu söylüyorlar. Bu saldırıları, 30 yıllık çatışma ortamında büyüyen ve her türlü sosyal yaşam ortamından mahrum bir gençliğin eylemi olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bölgedeki tüm siyasi yapıların sağduyulu bir şekilde hareket etmesi gerektiğine inanıyorum. Şiddet içeren tüm eylemlere karşı olmak gerekiyor. Bu konuda yanlışlık varsa tölare edilmesi gerekiyor. Bir çatışma ortamının oluşması kimsenin yararına değil” diye konuştu.