Hemen belirtmeliyim ki başlık bana ait değil. Mehmet Göktaş Hoca'mıza ait. Zaten başlığı tırnak içine almamın nedeni de o.
Neden alelacele yazının başlığının tarafıma ait olmadığını belirtme ihtiyacı hissettim? Efendim, çünkü etraf hırsızlarla dolu. Nasıl yani? Yazılarda hırsızlık mı olurmuş?
Evet, bal gibi olur. Yazı ve fikirlerde yapılan hırsızlığın adı biraz değişik: İntihal. Yani bizim bildiğimiz “Aşırma.” Ben demiyorum, Türk Dil Kurumu diyor. İntihal; başkalarının fikirlerini, metotlarını, verilerini, yazılarını ve şekillerini sahiplerine atıf yapmadan kullanmaya denir.
Bu hırsızlık genellikle iki türlü yapılır: Kaynak göstermemek ve tırnak içine almamak. Nasıl maddi hırsızlık bir suç ise fikir hırsızlığı da suçtur. Hem de ciddi bir suçtur. Akademik hayatta, öğrencilerin düşük not almasından, akademik kariyerin silinmesine kadar değişen cezaları mevcuttur.
Gelelim meselenin özüne. Doğru Haber Gazetesinin yazarlarını takip edenler, Mehmet Göktaş Hoca'nın başlığını yukarıya aldığım yazısını (01/02/2013) okumuşlardır. Aslında olayı kısaca hatırlatmakta fayda var. Yazının özeti şöyle: “Cezaevine bir genç getirilir. İkindi namazının ardından uzun uzun kaza namazları kılar. Yaşlı biri “İkindi namazının ardından kılınan nafile namaz yoktur” diye gence hatırlatmada bulunur. Ama genç 29 gün tutulduğu gözaltındaki namazlarını kaza ettiğini söyler. İşin garip tarafı bu genç namazlarını kılmıştır. Fakat teyemmüm, abdest veya namazın rükünlerini yerine getirmediğinden kaza ettiğini söyler. Bütün bunların namaza engel olmadığını söyleyen yaşlı adama genç tutuklu, gözaltında tutulduğu 29 günün 15 gününde anadan üryan tutulduğunu ve namazlarını bu şekilde eda ettiğini söyleyince, yaşlı adam: “Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Allah'ın huzuruna varacaksın. Allah'ım, sana bunları getirdim.” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin bu namazların olacak.”
Yazıyı bu şekilde bitiren Göktaş Hoca şu şekilde bir uyarıyı da ihmal etmiyor: “Evet, muhterem okuyucularım! Bu kardeşimiz şu anda yaşamaktadır. Şu anlattıklarım bu kardeşimizin başından geçenlerin sadece küçük bir bölümü, yıl 1995, Mardin. Ve bu kardeşimiz gibi binlerce kardeşimiz var, onların da hepsi de hayattalar.”
Fakat gelin görün ki bu yazıyı birçok kişi kendi istedikleri bir biçimde evirip çevirmekte ve hırsızlık yaparak yazıya sahiplik etmektedirler. Kimi çevreler yazının kahramanını rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu olarak tanıtmakta ve hatta Radyo 7 bu şekilde yazıyı kaynak göstermeden okuma cesareti göstermektedir. Birçok site yazıyı intihal etmekte ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile ilintilemektedirler.
Tekrar etmekte fayda vardır ki, bu Mardin'de 1995 yılında, kamuoyu tarafından Hizbullah diye bilinen camianın mensubu olarak gözaltına alınıp, cezaevine konan bir şahsın başından geçen olaydır. Bu kişi birebir Göktaş Hoca ile konuşmuş ve başından geçenleri anlatmıştır.
Hem o zaman gözaltına alınanlar bilirler ki işkencecilerin ekseriyeti dindar polislerden oluşuyordu. O günlerde Hizmet hareketi olarak bilinen ve bugün FETÖ diye anılanların kumpaslarıyla içeri tıkılan Müslüman sayısı hayli kabarıktır. Ancak iş o kerteye gelmiş ki FETÖ'cüler bu yazıdan esinlenerek kısa bir film çekmişler ve kendilerine kumpas kurdukları ve belki de bu şekilde namaz kıldırdıkları gencin hikâyesini çalarak, kendileri 15 Temmuz'dan sonra yaşamış gibi göstermektedirler.
Edep yahu. Ayıptır. Hem yazıyı çalacaksınız hem de bir başkalarına hamlederek onları kahramanlaştıracaksınız. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül darbesi sonrası çektiği işkenceleri anlatmış durumdadır. Eminim ki kendisi bu tür bir hikâyeye ihtiyaç duymayacak kadar olay yaşamıştır. Alın onları anlatın veya yazın.
Peki ya FETÖ'cüler. İnsan biraz utanmaz mı? Hem kumpaslar kurarak birçok İslami şahsiyeti içeri koyacaksınız, hem de onlara yaşattıklarınızı senaryolaştırıp film haline getirerek, kendiniz yaşamış gibi piyasaya süreceksiniz.
Bu yazıyı çalanlar, radyolarında okutanlar, kendilerine mal etmeye çalışanların hepsinin hem Hizbullah üyesi diye gözaltına alınan o gençten hem de yazıyı kaleme alan Mehmet Göktaş Hoca'dan özür dilemeleri gerekmektedir.
Bu erdemliliği göstersinler bari.