Kameralar karşısında böyle haykırıyordu Fransa'da yaşayan Müslüman. Belki de bütün Müslümanların duygularına tercüman oluyordu.
“Ve ma erselnake illa rahmeten li'l âlemin.”(Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik)
“Levlake levlak, lema xaleqtu'l eflak”(Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım)
“Muhammed'ün beşerun la ke'l beşer
Bel huve yaqutu'n beyne'l hacer”
(Muhammed(SAV) evet bir beşerdir ama sıradan bir beşer değildir. Bilakis o, taşların içindeki yakut gibidir)
“O,(SAV) benim annemden çok daha değerlidir, O'na hakaret edemezsiniz” diyen Fransalı Müslüman bu gerçeklerin hepsini haykırıyordu aslında.
Sahabe-i Kiram'ın “Fedake ebi ve ümmi ya Resulallah!” (Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah) demesi de elbet bunun içindi.
Muhammed(SAV), “övülmüş, övgüye layık” demektir. Evet, o methedilmiştir, bizzat Rabbimiz tarafından üzerine salat ve selam getirilmesi emredilmiştir.
Dolayısıyla zemmedilemez, tahkir veya tezyif edilemez.
Edilmesi bütün Müslümanlara savaş ilanıdır.
Yüzyıllar boyunca İslam topraklarında “sömürgeci” pozisyonuyla yer alan, İslam'ı ve Müslümanları çok iyi tanıyan Fransa'nın bu hakikatten haberdar olmadığını mı düşünüyoruz?
Bu gerçekten hareketle Peygamber'e(SAV) açıktan savaş ilan edenleri aklamaya çalışmak, hiçbir Müslüman'a yakışmaz.
Teröre karşı duracağız gerekçesiyle küresel terör baronları ile aynı eylemde ve aynı karede, üstelik en üst düzeyde yer almak bir utanç vesilesidir.
Kanaatime göre Fransa başta olmak üzere Batılı devletlerin çok ağır olan katliam sicillerini, hatta insanlığa karşı işledikleri en ağır suçları dile getirerek bunun üzerinden bir tenakuz, yaman çelişki veya çifte standart ispatına girmek gereksizdir.
Hedef İslamafobia üzerinden İslam düşmanlığını körüklemek ve yaymaktır.
Meselenin özü de özeti de budur, gerisi laf u güzaftır.
Demirtaş: “Aramızda ajan olabilir!”
Türk sinemasının en çok seyredilen klasiklerinden biri olan “Hababam Sınıfı”nın akıllarda kalan en önemli repliklerinden biri de, okul idaresi tarafından “ajan” olarak görevlendirilen Şaban'ın bu görevini icra ederken deşifre olmama adına sık sık kullandığı “Aramızda ajan olabilir!” sözüdür.
Demirtaş'ın son dönemlerde özellikle Cizre olayları sonrası sık sık “İçimizde sızmalar olabilir” demesi, gayr-ı ihtiyari aklıma çocukluk yıllarımın bu film sahnesini getirdi.
Her şey ayan beyan ortada iken, hendeklerin kimin tarafından kazıldığı, halkın silah zoruyla kimler tarafından sokağa dökülmeye çalışıldığı, silahlı militanların kimler tarafından dağdan getirildiği ve Cizre ilçe merkezine yerleştirildiği, kameraların kayıtta olduğu gündüz saatlerinde her şey gözler önünde yaşanırken, HÜDA PAR yönetici ve üyelerinin evleri başta olmak üzere dindar halkın evleri ağır makineli silahlarla saatlerce taranırken, hamile bir kadıncağız çocuklarıyla birlikte diri diri yakılmaya çalışılırken vb. hala işi provokatörlere yıkmak, pişkinlik, yüzsüzlük, ikiyüzlülüktür.
“HÜDA PAR'ın da içine sızmalar olabilir” diyerek evi yakılan, taranan, Molotof ve bomba atılan, katledilen masum insanlara iftira atmayı siyaset üslubu olarak benimseyen Demirtaş, bu yolla sorumluluk ve vebalden kurtulacağını zannediyor.
HÜDA PAR'ın, HDP'nin teşkilatlarına ya da HDP'lilerin ev ve işyerlerine yönelik atılmış tek bir çakıl taşı dahi olsaydı o zaman belki HÜDA PAR'ın da içine sızmalardan bahsedilebilirdi.
Esasen kendimizden bu kadar emin olmamızın sebebi de budur. Zira biz saldırganlığı, yakıp yıkmayı, bozmayı hele hele haksız yere insan öldürmeyi değil; ihya etmeyi, ıslah etmeyi ve inşa etmeyi hedef ittihaz etmiş bir camianın mensuplarıyız.
“HÜDA PAR içimizde sızma yok diyorsa demek ki ölenlerin hepsini kendileri öldürmüş!”
Firavunun sihirbazlığına soyunmak, ya da Yahudi taktiği uygulamak tam olarak böyle bir şey olsa gerek.
Bu durum, içinde çoluk çocuğun bulunduğu halkın evlerine kurşun yağdıran, bomba atan, yakmaya çalışan gözü dönmüş saldırganları aklama paklama sinsiliğinden başka bir şey değildir.
Gerçekte dindar halkın üzerine bizzat kendi talimatlarıyla saldıkları bu gençlerin ölmesi veya başkalarını öldürmesi de umurlarında değil.
Onlar için önemli olan tek şey, üstlerinin talimatını yerine getirmeleri ve böylece kanlarından beslendikleri halkın sırtından yeni politik rantlar devşirmeleridir
Üstleri, iki dönem kuralını da “kişiye özel” esnettiklerine göre tam bir sadakat ortaya koymuşlar demektir.
Yazımızı son günlerde sosyal medyada yer alan ve çok derin bir hakikati ifade eden şu tespitle bitirelim:
“Kürtler bugün geldikleri yere ölmeden de gelebilirdi ama PKK bugün geldiği yere Kürtler ölmeden gelemezdi.”