Yıllar sonra sinema salonları yeniden müheyya oldu. Şehit Mustafa Akad'ın “Çağrı”sından sonra hayatımıza bir Peygamber filmi daha girdi. Azıcık farklı, Efendimiz (s.a.v)in hayatından sadece 13 yaşına kadar olan kısmı anlatılıyor. Filim, İran'dan sonra 1,5 yıl gecikmeyle dünyada ilk kez Türkiye'de salonlara geldi. Geldi gelmesine ama beraberinde bir sürü tartışma da getirdi. Tartışmalar genelde iki minval üzerine kuruldu. Kimisi özellikle İran'ın son önem politikalarından kaynaklanan siyasal ve mezhepsel tepkilerini bu filme yüklediler. Kimisi ise fıkhi olarak eleştirdi. Az sayıda teknik eleştiri yapan da yok değil.
Bu filmi siyasete kurban etmek son derce vahim bir şey, hele aleyhte “tag” açmaya söyleyecek söz bulamıyorum. Filmin fıkhi boyutu ise farklı düşünenlere rağmen yetkin ulema tarafından cevaz verildiği için ayrıca tartışmaya ihtiyaç olduğunu sanmıyorum. Filim sinemalarda izlenmese de yarın öbür gün internete düşünce her kes izleyecektir. O zaman insanlara izlettirmedikleri bu filmin, aslında hiç de iddia ettikleri gibi olmadığı görülünce ne diyecekler, şimdiden merak ediyorum. Her şeye rağmen tartışmaları es geçerek filme odaklanalım. Filmin artı ve eksilerini kısaca değinelim.
Yönetmen Mecid Mecidi, senaryolarıyla zirveye çıkmış birisi. Üstelik en iyi olduğu alan, duygulara hitap etmesi. Maalesef bu filmde hem senaryo hem de duygu yoğunlaşması sıkıntısını var. Yönetmen klasik senaryo kuralları gereği Efendimiz (s.a.v)in hayatının bu kesitini senaryolaştırmada zorlandığı için farklı hikâyelere değinmiş ve bu da izleyenin dikkatinin dağılmasına sebep olmuş.
Boykot döneminden konuya girişi, ya hikâyede zorlandığı için böyle bir yola başvurmuş ki çok mantıklı gelmiyor. Ya da Sünni dünyanın Ebu Talib'in imanı konusundaki kabulüne bir gönderme yapmış. Bu da haliyle filme Şii bir bakış katmış ve ciddi tartışmalara kapı aralamış.
Bir çok konuyu ele almasından dolayı filme dalıp o atmosferi doyasıya teneffüs edemiyor, hasretle hayalini kurduğumuz Nur-u Ahmedi düşlemeye izin vermiyor. Gözlerimiz dolmuş tam sağanak olacak, bir aksiyon başlıyor. Artık filmi izlerken neye bakmak gerektiği konusunda sıkıntıya düşüyoruz. Asıl yapması gereken Efendimiz (s.a.v)in o yaşına kadar yaşadığı o dramatik hayatına odaklanmamızı sağlayarak duyguda zirvelere çıkarması idi. Daha doğmadan babasını kaybeden, henüz koklamadan annesinden ayrılan ve yıllar sonra ona kavuştuğu gibi kaybeden bir çocuğun dramı var. “Seni yetim bulup barındırmadık mı?” Yönetmenin bu kadar güçlü bir hikâyede üç saat boyunca bizi bir noktaya ulaştırmada zorlanması inanılır gibi değil.
Bütün bunların yanında birbirinden ilgisiz küçük küçük olaylar var. Hepsine yer vererek film iyice dağıtılmış. Ama asıl problem bu olaylardan birçoğunun mucizevi olaylar olması. Elbette mucizeyi inkâr etmek değil derdimiz. Ama bizden biri olan peygamberi bu kadar mucize ile anlattığın zaman bizden olmaktan çıkar. Bir çocuk olarak dramatik hayatını o denli mucizelere başvurmadan bize anlatamaz mıydı, hemen “hayır” demeyin.
Filimde bir diğer sıkıntı da “Çağrı” ile mukayese edilmesi. Yönetmen bunun yapılmasından rahatsız değil bence. Hatta özellikle istemiş desek yersiz olmaz. Filmin başlangıç sahnesini Çağrı ile neredeyse birebir olması bundan değilse neyden olabilir? Böyle bir riski alması çok yanlış olmuş. Çünkü Çağrı filminin kalitesine yaklaşamamış bile. Özellikle müzikleriyle -her ne kadar beğensem de- çok geride kalmış.
Eksileri bunlar, ya artıları?
Öncelikle, filim tam bir görsel şölen. Sesler, kamera, mekânlar, kostümler, efektler, ışık ve oyunculuklar son derece iyi. Eleştirilere kulağınızı kapatıp Peygamber Efendimiz(s.a.v)in çocukluğunu izlemek istiyorum diye baksanız son derce keyif alırsınız. Dokunaklı sahneleri yok değil. Kendinizi kaptırmanız işten bile değil, yeter ki biraz beklentilerinizi aşağıya çekin. Eksikliklerine rağmen yönetmen son derece keyifli bir iş çıkarmış. Teknik ekip dünyaca ünlü ve hepsi de kendini ispatlamış kişiler. Dolayısıyla dünya standartlarını kesinlikle yakalamış diyebiliriz. Bu da gelecekte çıkacak filmlerimize bir yön vermiş oldu diyebiliriz.
Bu filimden sonra bu tip filimler yapmak isteyecek birçok İslam ülkesi çıkacaktır. Hatta bir rekabete bile dönüşecek denilebilir. Bildiğim kadarıyla Katar şimdiden böyle bir proje başlatmış bile. Dolaysıyla yapılacak her yeni film en azında teknik olarak bunun gerisine düşmemeye gayret gösterecektir.
Her şeyden öte, çağımızın mucizesi olarak bilinen ve neredeyse toplumun her kesimini içine alan sinemaya gelen bu nuru örtmeye çalışmak ne kadar doğru?
Hayırlısı diyelim tabi. Yeter ki bu işte de yeni tefrikalar üretilmesin, onun yerine bu alanda tatlı rekabetlerle değerlerimizi önceleyen güzel filmlere vesile olsun.