Allah'ın adıyla
Daha 1-2 hafta önce Batı'daki İslam ve Müslüman karşıtlığını konuşuyorduk. Bu karşıtlığın İslam şiarlarına karşı bir tahammülsüzlükten kaynaklandığı apaçık bellidir. Filistin'de ezan ne sebeple yasaklanmaya çalışılıyorsa, Avrupa ülkelerinde mescitlere ve örtülü kadınlara hangi dürtü ile saldırılıyorsa, Kanada'da namaz kılan Müslümanlar ibadet halindeyken ne tür bir nefretle katlediliyorsa tesettürlü birine saldırı da aynı sebep, aynı dürtü ve aynı nefretle yapılmıştır. Yine davalarının 13. duruşması görülen Yasin Börü ve arkadaşları da aynı tahammülsüzlükle katledilmişti. Bunu nerden biliyoruz?
Tarihi tecrübelerden biliyoruz. Salih aleyhisselamın bir ayet olan devesinden nasıl ki çeteciler rahatsız oluyorlardı aynı şekilde günümüzdeki tahammülsüzler de Allah'ın bir ayeti olan tesettürden, örtüden rahatsız oluyorlar. Sadece başörtüsü de değil. İslami kavramlardan sakala kadar İslam'ın kokusunun geldiği her şeye düşmandırlar. Onlar Allah'ı hatırlatan ne varsa gözlerine kestirdiklerini devirmeye çalışıyor; bir yandan da hakaret ediyorlar. “Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır, kalblerinin gizlediği ise daha büyüktür.”
Ellerinden gelse daha fazlasını yaparlar. Özellikle 28 Şubat sürecinde örtülü kadınlara neler yapıldığını duyarlı herkes hatırlıyor. Hastane hastane dolaştırılanından, yüzüne kapılar kapatılanına, işinden-memuriyetinden atılanından bin bir güçlükle kazandığı okulundan mahrum edilenine kadar bu laiklerin yaptığı zulümler saymakla bitmez. “Nasıl olsa inancımdan taviz isteyecekler, bir şekilde okusam bile başörtümle çalıştırmayacaklar” endişesi ile eğitimden uzak kalan mazlumların haddi hesabı yok zaten.
Aslında saldırı başörtülü kıza değil örtüyedir. Yani saldırı bizzat inanca yapılmıştır. Bununla beraber hükümet -en azından- yaşam tarzına saygı gerekçesi ile tepki vermeliydi. Eminim ki başörtülü bir kadın başı açık bir kadına saldırıp hakaret etseydi; hükümetten herkesin görüp duyacağı daha ciddi tepkiler gelecekti.
Diğer yandan kadın hakları savunucuları olaya sessiz kaldı. Acaba tepki için saldırganın illa erkek mi olması gerekirdi. Kesinlikle hayır. Niyet başkadır. Özgürlükçü tayfa da sahip çıkmadı. Çünkü onlar kadının günahkârlığına ve günah işleme özgürlüğüne sahip çıkarlar. Bu cenahın medyası başörtülü kıza saldırıya kör sağır kaldı. Hatta bir kısmı saldırıdan ziyade saldırganın tutuklanmasını ön plana çıkarıp dillendirdi.
Maalesef İslami medya olarak bilinen kesim de saldırıya yeterli tepkiyi vermedi. Varsa yoksa referandum… Tüm umutlarını, hedeflerini “Evet”li bir sonuca bağlamışlar. Her bir-iki yılda bir önümüze bir hayat-memat durumu çıkarıyorlar ama hala Müslümanın Müslüman gibi yaşamasının anayasal garantisi yok. Her iki Müslümandan biri olan Müslüman kadınların örtüsüne bir güvence yok. Bakalım İslami haklara ne zaman sıra gelecek. 2071'den sonraya kalmasa iyidir.