Öğretmen kavramı, halk arasında çok rahat söylenen bir kavramdır. Eskiden muallim olarak söylenen bu kavram bugün öğretmen olarak söylense de ödevi, içeriği değişmeyen bir kavram. Henüz okula gitmeyen çocuklar bile bu kavramı söylerken çok içten söylemekte.
Hatırlıyorum biz okula gitmememize rağmen bir öğretmen gördüğümüzde şaşkınlıkla öğretmenim, öğretmen baktığında canım benim deyip utanıp kaçıyorduk. Hiçbir şey bilmememize rağmen ailemiz, öğretmenlerin çok değerli olduklarını bize anlatmış; biz de bu kavramı kıymetli bulup içselleştirmiştik. Evimizde bir çorba pişse güzel bir yemek yapılsa öğretmenlerimize götürmek için sabırsızlanırdık. Bu yüzden olmalı ki onlar hep gözümüzün nuru, başımızın tacıydılar.
Öğretmenlerimizi bir değer olarak görürdük, yazılı kâğıtlarımızı okurlarken hele ki kırmızı kalemle not vermeleri bizi çok etkilerdi; hep imrenirdik, biz ne zaman kırmızı kalemle not vereceğiz, onun hep hayallerini kurardık.
Bana göre dünyada kalemin öne çıktığı iki yer vardır: Biri eğitim, diğeri hukuktur. Bu iki kurumun sağlıklı olması demek, bireylerin ve toplumun sağlıklı olması demektir. Hatta eğitim kurumu her zaman daha öndedir. Neden?
Bu konuda eğitim psikologlarından W. Wunt, “Bana on çocuk verin ister doktor, ister hâkim, ister hırsız olarak geri vereyim.” Demek ki bütün öğrenciler, öğretmenlerin tornasından, çarkından geçer. Öğretmenin maharetli olması, mesleğine, memleketine sevdalı olması, onun verdiği eğitimi de etkiler. Araştırmalara göre insanın aklında kalanların insanın karakterini şekillendirdiği söylenir. İlk öğretmen ebeveynlerden sonra okulda aldıklarımız, öğretmenlerin model olma şekli bizi etkiler, etkilemiştir.
Bu anlamda düşünürsek toplum organizma ise öğretmen kalptir. İlk öğretmen ebeveynler ve okuldaki öğretmenler bireylerin bir rahatsızlığını gördüğünde kalp rahatsız olur. Kalp rahatsız olduğunda organizmayı uyutmaz. Nasıl ki bir annenin çocuğu eve gelmediğinde anne sabaha kadar yatamayıp rahatsız oluyorsa öğretmen de öğrencisini başarısız gördüğünde uyuyamaz, rahatsız olur. Fakat bir şekilde başarının yollarını arayarak bulur, öğrencinin bu yolda yürümesini gördüğünde çok mutlu olur.
Bu konuda Doğan Cüceloğlu: “Eğitimin en güçlü karakteri öğretmendir. Okulun bahçesi, okulun spor salonu, laboratuvarı, teknik donanımı, ne kadar iyi olursa olsun, öğretmen iyi değilse, okul iyi eğitim veremez.” Demiştir.
Bu minvalde velilerimizle görüştüğümüzde iki çocuğu olan velimize neden çocuklardan biri başarılı? Veli: Bunun ilkokul öğretmeni Müjgân bilmem neydi. Bu yüzden çocuk başarılı. Bu örneği derin düşündüğümüzde Doğan Bey’in çok haklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda emprist düşünürlerden j. Locke insan zihnini boş bir levhaya benzetir. Eğitimcilere çok şey düştüğünü söyler.
Bizler de öğretmenin bu anlamda bir arı gibi bütün güzel çiçeklere konarak kaliteyi arttırması gerektiğini düşünenlerdeniz. Öğretmenin ideolojik değil, model olması öğrencinin perspektifini ciddi etkileyecektir. Öğretmenin öğrenciye geniş perspektif çizmesi öğrenci için en büyük kazanım olacaktır. Öğrencinin de bu bakış açısıyla her türlü değere saygı duyması, öğretmenin mutluluğu için yeterli bir neden olacaktır.
Genelde bütün öğretmenlerimize, özelde öğretmenlerime sevgi ve saygılarımı sunarak öğretmenler gününü kutluyorum.
Selam ve dua ile…