12 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim sistemi, nesillerin batı zihniyeti ile yetiştirilmesine veya toplumun değerlerinden koparılmasına yetmedi ki okul öncesi eğitim de zorunlu eğitime dahil edilmeye çalışılıyor. Milli Eğitim Bakanlığından bu yönde planlama ve bütçe hazırlıklarının yapıldığını ifade eden açıklamalar yapıldı geçenlerde. Milyonlarca çocuğu, onların ailesini, okul sistemini, okul öncesi eğitim veren özel STK’lar, vakıflar ve 4-6 yaş çocuk kreşleri üzerinden eğitim yapan Diyanet İşleri Başkanlığını yani toplumun tamamını ilgilendiren böylesi önemli bir konu, bu şekilde tepeden inme bir emri vâkilik ile getirilmeye çalışılacaktır.
Belki nesiller boyunca devam edebilecek, geri dönüş için muhtemelen ağır bedeller gerektirecek böylesi hayati düzenlemelerin getirilme şekli böyle mi olmalıdır? Yöntem ve üslupta bir sıkıntı yok mudur? Bu konunun başta işin uzmanları ve eğitim kurumları olmak üzere toplumun ilgili tüm kesimlerince tartışılması ihtiyacı yok mudur? Herkesten önce ailelerin rızasının mutlaka alınması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için belki bir referandum dahi yapılmalıdır.
Zorunlu kesintisiz eğitim, çocuklarımızı bir kalıba sokmak, tek tipleştirmek ve devletin dayattığı ideolojik fikriyat ile insanların yetiştirilmesine hizmet etmektedir. “Eğitimin ana hedefi olan bireyin ve toplumun en üst seviyede gelişiminin ve refahının Türkiye’de sağlanamamasının nedeni; eğitimin siyasi ve ideolojik müdahalelerin etkisinde kalmasıdır. Burada eğitim kurumları belirli bir yaşama biçimini dayatmanın aracı haline getirilmiştir. Bu nedenle de eğitim ortamları bireylerin değerlerinden ve maneviyatından uzaklaştırıldığı yerler haline getirilmiştir”. Bilim ve fenden ziyade ideolojik etkenlerin daha çok belirleyici olduğu bu eğitim sisteminin okul öncesine de taşınmasının; ilmi, kültürel, sosyolojik, psikolojik ve de pedagojik anlamda izahı mümkün değildir.
Aslında çocuğun ailesinden tamamen koparılması anlamına gelen böyle bir uygulamanın nasıl bir gerekçesi olabilir doğrusu biz de merak ediyoruz. Zaten beş yaşına kadar çocuk, henüz bebek sayılabilecek bir dönemi yaşamaktadır. Ailesinin hassasiyetlerini, inancını, değerlerini, yaşantısını, dil ve kültürünü daha yeni yeni tanıdığı, sorgulamadan alıp uyguladığı yaş, beş ve üzeridir. Bu dönemde de devlet, çocuğu alıp ailesinden koparmaktadır. Yani aslında; senin ailenden gördüklerin veya görebileceğin hususların tamamı sağlıklı olmayan, yanlış ve zararlı şeylerdir. Sen gel, bırak aileni, ben sana daha iyisini, daha doğrusunu öğreteceğim, denilmektedir. Bunun da temel insan hakları ve özgürlükler ile vicdani anlamda bir karşılığı olamaz.
Dünyanın hiçbir yerinde bugün böyle bir eğitim anlayışının olduğuna inanmıyorum. Okul öncesi ile başlayıp yükseköğretimin bitmesi ile nihayete eren, müfredatın bütün aşamalarında ağır ideolojik bir baskı altında bir eğitim sistemi ile ilim ve fende istenen yere gelinmesi mümkün olmadığı gibi değişen dünya şartlarına ayak uydurmak da mümkün değildir. İlim, fen, ahlak, erdem ve insanlıkta model nesillerin de yetişmesi mümkün olmayacaktır.