Okul ve yaz karnemiz

Mirali YILDIRIM

2016-17 eğitim yılı bitti. Geleceğimiz olan nesiller için güzelliklere, memleket ve milletimiz için huzur, barış ve güvene vesile olsun inşallah!

Çocuklarımız, gençlerimiz; karne aldı, diplomalarına kavuştu, değişik okul, lise ve üniversitelere girmeye hak kazandı. kimileri de maksat ve hedefine varamadı.

Karnedeki başarılar çocuklarımızın, başarısızlıklar da önce bizim, sonra çocuklarımızındır biline!

Her veli; yıl boyunca çocuğunu kaç kez sorduğunu, öğretmeniyle kaç kez görüştüğünü, başarısız alanlardaki sorunun çözümü için kimlerle, nasıl görüştüğünü evvela kendisine sorsun.

Çocuğunun başarısızlıklarını yılsonundaki karnede öğrenen, karıştığı kavga ve olumsuzluklardan haberdar olmayan; haberdar olmuşsa da, çocuğunun yanlışlarının yanında duran bir veli, artık dizini dövmeye müstahaktır.

Unutmayalım ki; bu gün evladımızın eğitiminden esirgediğimiz bir para; yarınlarda yüze, bine katlanmış olarak bize geri dönecektir. 

Görmeyip ötelediğimiz bir sorun, yarın bir bela olarak bize evladımıza hatta topluma dönebilir.

Çocuklarımız; evimizdeki bir çiçekten, hayvandan, ticaretten önemli ve masrafı, ilgiyi hak ediyorlar. Onların sevinç ve üzüntülerini paylaşmalıyız. 

Modernizmin müsrif kültürü; gençlerimizi tüm albenisiyle cezp etmekte, onların üzerinden silindir gibi geçmektedir. Mimsiz medeniyetin silindirinin sersemlettiği, yaraladığı, belki de ezdiği gençlerimizin yaralarını maneviyatla tamir etmezsek, suçlu bir gençlik, yitik bir nesille baş başa kalırız!

Yitik bir nesil; modernizmin emperyalist ağalarının, onların yerli işbirlikçilerinin, karanlık terör odaklarının işine gelir duyula! Ondan sonra da terörize olmuş, dışarılardan kontrol edilen bir toplum olur gideriz.

*Eğitim sistemimizde eleştirilecek çok şey var. Devlet yani bürokrasi, bu vesileyle de teknokrasi hala eğitimdeki en belirleyici unsur.

Adam mürekkeple, tebeşir tozuyla tanışmamış; eğitim kurumuna dışarıdan bakmış ama gün gelmiş, eğitim kurumunun başına geçmiş. Yazık günah! 

Cumhuriyetin kuruluşundan beri genelde böyle olmuş. Dolayısıyla da eğitim bir yapboza, bir deneme tahtasına dönmüştür.

*Eğitimdeki başarı ve çözüm yoları yanlış kural ve kaidelerde aranıyor. Öğretmenin elini kolunu bağlayacak; onu kenara itecek, ona illallah ettirecek yaptırımlar, öğretmeni gemliyor hatta alanındaki meslekten bezdiriyor.

BİMER diye bir ucube çıkardılar. Her sınıfta olması muhtemel bir veya en fazla iki öğrenci, canı sıkıldığında, iftiralar diziyor. Ondan sonra işi yoksa savunsun öğretmen.

Öğrencinin ciddi delil getirmesine de gerek kalmıyor ama öğretmen, atılan her iftiranın aksini ispat için ciddi masraf yapmak zorunda. Master ve doktora tezi gibi savunmalar.

Keyfi soruşturma geçiren, ceza alan eğitimci sayısı her yıl astronomik artıyor. “İftira atarlar..” diyerek emekliliği, başka kapıları düşünen eğitimci sayısı artmakta ya da eğitimi bırakıp savunma pozisyonuna geçmekte. Bu da “nasihat alan değil, nasihat etme seviyesizliğini” gösteren başıboşlar sınıfını azdırmakta. 

Hayal ve heveslerinin kasırgalarına kapılan gençlik için caydırıcı bir şey kalmadı.

Sınıfta kalmak neredeyse yok. “Sınıf ortamına zarar vermemek” artık sınıf geçmenin önemli şartıdır. “Nush ile uslanmayanı etmeli TEKTİR” bile kalmadı. 

Elemtere keyfe, her kes kendi keyfe!

Liseler, “Anadolu” kimliğiyle sıradanlaştı;  meslek liseleri bitti.

TEOG'da yaşananlara bakın Hakikat aşkına! 1. ve 2. TEOG sınavlarında, aynı ağırlıktaki sorular sorulmuş; birincide 665, ikincideyse 17000 şampiyon çıkabilmiş. Dört ayda % 2800 başarı! Nasrettin fıkraları gibi.

Mezun olmakta zorlanan, belki de özel öğretime muhtaç kimi öğrenciler, sırf paraları olduğu için en iyi okul ve üniversitelerde; beyin çürütenler ise “lise ve üniversitelerde” emeğinin karşılığını alamıyor. Yani devlet okulları; özellerle yarışamıyor; öğrencisi mağdur oluyor. Emeğin karşılığı yok, nitelikli dolandırıcılık var.

Eğitim karnemiz pek zayıf. Geleceğimize ve gençlerimize yazık.

Her şeyin bir terbiyesi vardır ve o da adaletle ve hakkaniyetle sağlanır.

Tüzük ve yönetmeliklerle kuşatılmış, çaresizce savunma yapmak zorunda kalan bir öğretmen; veren el olamaz, icraat alanına inemez.

Adalet mülkün temeliyse; “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” can?

Dua ile. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.