Dile kolay bugünlerde 7,5 milyon civarında üniversite, 18 milyondan fazla da lise, ortaokul ve ilkokul öğrencisi ders başı yapıyor.
Siyasi tercihler ve farklı dünya görüşlerine dayanan herkesin kendine göre sesini duyurmaya çalıştığı, bir şeylere gücü nispetinde müdahale etmeye çabaladığı müfredat tartışmaları her yıl olduğu gibi bu sene de devam etti.
Devletin/hükümetin/eğitim kurumlarının belirlediği program şüphesiz çok önemli, doğal olarak öyle hoyrat ellere bırakılmamalı, toplumun dini değerlerine göre düzenlenmeli, öğretmenler de buna göre yetişmeli lakin ondan daha fazla konuşulması gereken husus, herhalde ailenin verdiği, kazandırdığı ve yönlendirdiği eğitim olsa gerek..
‘Çocuğumu okula teslim ettim, ama öğretmen, ama okul, ders, kitap..' diye devam eden cümlenin içinde ‘ben, biz, babası, annesi, evi, kendisi' ne kadar var?
Anne babalar, ödev denilince öğretmenin verdiği görevden başka bir şey de anladığı zaman, memlekette çok daha güzel şeyler konuşacağız.
Ali Şeriati gibi söyleyelim; “anne baba öncelikle biz suçluyuz.”
Mesela dil, hitap ve dua ile ilgili ödevlerde çocuk önce anne babası ile muhataptır.
Çocuğu; seslenirken Saygı'ya, başlarken Bismillah'a, bitirirken, hapşırırken Elhamdülillah'a, yarın derken İnşallah'a, beğenirken Maşallah'a, hayret ederken Sübhanallah'a, duyguları coşunca Allahüekber'e, bir hata edince Estağfirullah'a, gelip giderken Selam'a, iyilik görünce Teşekkür'e, Allah Razı Olsun'a, kırdığı zaman Hakkını Helal Et'e, kırıldığı zaman Hasbünallah'a, zorlandığı zaman La Havle'ye kısaca sözün sultanına alıştırmak için anne babanın öyle alim olması gerekmiyor.
Tüm bunları kendi özgür iradesiyle söylemeye başlayan çocuk, problemleri çözmeye başlamıştır, rahat olun. Alın size müfredat..
Oturup kalkmadan sofraya, evdeki uyumdan uykuya, giyimden eşya kullanımına, ziyaretten misafir ağırlamaya, yürüyüşden gülüşe, arkadaşlıktan alışverişe kadar, hayatın içindeki tüm alanlarda çocuğa edebini, görgüsünü öğretmek için üniversite bitirmek gerekmiyor.
Eve gelen misafire hürmet, ikram ve hizmeti samimi bir içtenlikle yapmaya çalışan çocuk insanlık ödevini yapma yolundadır. Gözünüz aydın olsun. Alın size talim terbiye..
Aşkın bir şuur ve lezzetle Namaza dururken yüzyıllarca abdest ve salat'ın muazzam medeniyetinden nur emen, ezan ve kıble diye devasa bir fezadan yönünü bulan çocukları için de seccade seren veliler, aslında onlara ilerde kişisel menfaatler ve şeytani güçler karşısında eğilmemeyi öğretiyor.
Onlara Fatiha'yı, Namaz Sure ve Dualarını ezberletirken de Peygamberini(sav) anlatırken de, anne babaların öyle özel bir donanıma, kursa filan ihtiyaçları yok.
Çocuğunuz sizi sabah namazına kaldırmaya başladıysa diplomasını almıştır. Alın size plan program.
Ve Allah sevgisi, ahiret duyarlılığı.. “Çocuğum! Allah bizi öyle seviyor ki, bak bizi tanımayan güneşle bize ısı ve ışık veriyor, bizi hiç bilmeyen bulutlarla yağmur veriyor, bizi tanısa muhtemelen bir çekirdek bile vermeyecek topraktan nice sebze meyve veriyor…”
Ve karpuzun bütün özelliklerini tohumuna yazdığı gibi, tavuğun her şeyini yumurtasına kodladığı gibi bizim de yaptığımız, söylediğimiz her şeyi görüyor, duyuyor, biliyor ve bir gün göstermek üzere kaydediyor..”
‘Öğretmeni bunları söylemiyor, öğretmiyor' diyen anne baba!
Çocuğa Allah'tan ahiretten bahseden birkaç cümle söylemek çok mu zahmetli? Bir yanlış yaptığında, ‘oğlum kızım bu ayıp, bu günah, bu çirkin, bu haram, doğrusu şu' demek çok mu zor?
Elbette çocuğun ilk öğretmeni olan ana babaların daha bilgili, daha bilinçli, daha şevkli, takvalı ve duyarlı olması, öğrenciler için çok çok önemli. Ancak inanın her anne babanın da elinde avucunda, gönlünde, çocuğuna yetecek nice manevi servet var. Yeter ki bu konuda biraz çaba göstersin..
Şimdi ne dersiniz, herkes kendi müfredatını bir daha gözden geçirmeli değil mi?