Türkiye son bir iki ayda art arda meydana gelen patlamalarla sarsıldı.
İhanet, yine muhalefet sanıldı ne yazık ki!
ABD Ankara Büyükelçiliği, Kızılay'da olası bir saldırıya karşı 11 Mart'ta vatandaşlarını uyarmış ve 13 Mart'ta malum saldırı olmuştu.
ABD elçisinin önceden saldırı haberini vermesi, Türkiye medyasında geniş yer bulmuştu.
Kimileri, hükümetin acziyet içinde olduğunu belirtirken aynı çevreler ABD'ye de kehanet gözüyle bakacak kadar işi ileri götürdüler.
Gülen'in parlak dönemi olsaydı, Zaman'ın manşetinin keramet olacağından kuşkumuz yok netekim.
Ortada bir vak'a vardı ve tek kelimeyle açıklanabilirdi: Felaket.
Medyanın işgüzarlığını anlatmaya da yine tek kelime yeterdi: Rezalet.
İstanbul saldırısından yine iki gün önce - yani perşembe günü - Alman Lisesi, güvenlik gerekçesiyle okula bir gün ara verdiğini açıklayınca İstanbul'un güzide okullarının çoğunda veliler okul idarelerini arayarak Alman Lisesini örnek göstererek ara vermeleri gerektiğini söylemekten çekinmediler.
Almanya'nın Türkiye'deki eğitim sistemini belirlemesi gerektiğine inanan bu aklı evveller, iki gün sonraki patlamada neden Almanya'nın haberi olan bir bilgiden hükümetin haberinin olmadığından dem vurdular bu kez.
Manda ve himayeyi içselleştirmiş bu Batı artıklarının aklına daha derin şeyler gelmezdi elbette.
Aşk, gözü kör etmişti ve muhabbet sevgilinin gözündeki lekeyi saklamaya muktedirdi.
Batı'dan gelen her şey koşulsuz kabul edilmeliydi onlara göre.
Mesela Ankara'daki iki eylemden birini IŞİD, diğerini PKK bileşenleri yaptığı halde birinin 18.45'te, diğerinin 18.31'de olduğunu ve saat ayarıyla sübliminal bir mesaj verildiğini, aslında eylemin aynı merkezden yönetildiğini düşünemedi kimse.
Bu kesimlerin Karagöz ve Hacivat'ı oynatan kuklacının tek kişi olduğunun hâlâ ayırımına varamadıkları kesin.
ABD veya Almanya'nın olayı bilmesinin ardında eylemlerinin bu ülke istihbaratları tarafından yapılma ihtimalini düşünmeyecek kadar da nakıs düşünen bu iddia sahipleri Batı'ya güzelleme yapmaktan da geri durmadılar.
Ve aradan birkaç gün geçti. Belçika'nın başkenti Brüksel'deki Zaventem Havalimanı'ndaki patlamadan üç gün önce Recep Tayyip Erdoğan'ın ‘'Terör sizi de vurur.” sözleri ekranlarda.
Bu sözlerin üzerinden yetmiş iki saat geçmeden Avrupa'nın kalbi Brüksel, PKK çadırlarının tüm uyarılara rağmen kaldırılmadığı Brüksel, aynı günde farklı yerlerde meydana gelen patlamalarla sarsıldı.
İki gün öncesinden vatandaşlarını uyaran ABD elçiliği ve Alman Lisesinin ara vermesine keramet belleyen, hükümeti acziyetle suçlayan beyinlerin Brüksel eylemlerinde önce uyarıda bulunan Erdoğan'a övgü dolu kasideler sunması beklenirken CHP'li Gaye Usluer, tweeter hesabında “Cumhurbaşkanı daha iki gün önce 'terör size de gelecek' diye Brüksel'i tehdit etmemiş miydi? Neler oluyor?” diyerek eylemin arkasında Türkiye'nin olduğunu ima eden şarkılar mırıldanmaya başladı.
Şarkının nakarat kısmını bir koronun dillendireceği sanılıyordu.
Çok geçmeden Karayılan Kandil'den Davudi sesiyle(!) ses verdi: “Brüksel saldırısının arkasında Türkiye var.”
Gaye Hanım, gelen tepkiler üzerine Erdoğan'ı öven paylaşımlarda bulunup hesabının hacklendiği numaralarına yatmaya çalıştı.
Ancak numara oldukça ucuzdu, pazarda işportaya çıkarılsa bile alıcısı olmayacak cinsten. Hani belki 0 - 40 IQ arasındaki kitleyi etkileyebilirdi belki, ben şahsım olarak çevremde buna kani olana rastlamadım.
Kim bilir belki Gaye Hanım'ın çevresinde etkili olmuştur.
Erdoğan'ın uyarılarına benim zaviyemden bakılırsa ‘men dakka dukka' nın hakikat olduğu bir dünyada tecrübe olarak addedilebilir.
Veya feraset de diyebilirsiniz.
Ancak necaset zihniyet ne bilsin feraset, basireti?
HAYAT SAHİDEN DURDU MU?
Ankara eylemlerinden sonra ihaneti muhalefet sanan medya grubu “Ankara'da hayat durdu” veya “Başkent teröre teslim” gibi terör örgütlerinin özel siparişle talepte bulunmaktan imtina edeceği manşetler atıldı.
Ortada hayatın durduğu falan da yoktu.
İstanbul'a bakılırsa Etiler veya Nişantaşı çevresinde kısmi bir durağanlık vardı.
Bu da doğaldı, çünkü tek derdi dünya olanın kaybedeceği çok şey olurdu.
Derdi ukba olanın bunu tınlamayacağı muhakkak.
Aradan birkaç gün geçmeden Avrupa'nın kalbinde patlamalar duyulmaya başladı. Belki de Avrupa'nın karnındaki gaz sıkışmasıydı çıkan sesler.
Zira yıllardır kandan kazandıklarıyla kendisine bir gelecek inşa etmeye çalışanın geleceğinin kan deryasında yüzme olacağı muhakkak.
Bu gelen sesler sadece bağırsak gurultularıdır.
Bağırsak gurultusu seslerden sonra Avrupa'da yaşam ağırlaştı mı, durdu mu ona ben karar veremem elbette.
Ancak Avrupa'nın tedbir diye nitelendirdiği girişimlerini yazmakla yetineceğim.
Mesela Almanya'da dünyanın en büyük transit havalimanlarından biri olan Frankfurt Havalimanı'nda güvenlik seviyesi artırıldı.
Sonra Belçika yayın kuruluşu RTBF, Brüksel'deki saldırıların ardından Fransa sınırının kapandığını duyurdu.
Fransa, bigane kalamazdı. Fransa'da da bir kriz masası oluşturuldu. Paris'teki havalimanında da güvenlik sıkılaştırıldı. Fransa Başbakanı Manuel Valls, Savunma Bakanı Jean Yves le Drian, İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, Elysee Sarayı'nda Cumhurbaşkanı François Hollande ile bir araya geldi.
İngiltere Başbakanı Cameron da güvenlik yetkililerinin dâhil olduğu COBRA grubunu olağanüstü toplantıya çağırdı. Belçika'daki patlama sonrası kriz masası kurulduğunu ve kendisinin başkanlık yapacağını söyledi. Cameron, "Brüksel'deki olaylar nedeniyle şoke oldum. Yardım için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız" dedi.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Hollanda'da da gerekli tüm güvenlik tedbirlerinin alınacağını, bu kapsamda gün içinde ilgili bakanların katılımıyla güvenlik toplantısı gerçekleştirileceğini söyledi.
Ayrıca Hollanda ordusu da, Twitter üzerinden, Belçika'daki saldırılar sonrası havalimanları ve sınırlarda güvenlik önlemlerinin artırıldığını paylaştı.
ABD genelinde birçok havalimanı, köprü ve tünellerle tren istasyonu ve otobüs terminallerinde güvenlik tedbirleri genişletildi.
Dedim ya derdi dünya olanın kaybedeceği de çok fazla şey olur.
Derdi ukba olanı güldürmek için ölümle tehdit et, yeter.
Durdu denilen hayatı biz hiç yaşamadık ki.
YİNE ATEŞ SALDI
Mübarek, sanki Mecusi dininin ateşgedesi.
Mübarek, ateş saldıkça sevap kazanıldığına inanmış bir inancın temsilcisi.
Mübarek, Zeus'tan ateş çalan Promete varisi.
Yükselen ateşini bazen ceketinin üzerinden ölçtürecek kadar ateşli.
Harareti yükseldikçe ateş salmaya devam eder.
İlkin Erdoğan ve ailesine saldı, fazlası elinde kaldı.
Hakan Fidan, Efkan Ala, Ahmet Davutoğlu ve Beşir Atalay eklendi beddua edilecekler listesine.
"Sövene dilsiz gerek" zihniyeti, yıllardır içinde biriktirdiği tüm sövgüleri boca etti.
Sonra Ak Parti tabanı... Derken oy verenler...
Ve son seramonide sessiz kalanlar eklendi ateş salınacaklar listesine.
Ateşi bol nasılsa, tüm ülkeye yeter.
Harareti dinmiyor Prometeciğin, gerekçesi gayet mantıklı:
Zulme sessiz kalmak, yani dilsiz Şeytan olmak...
"Bunları yapan ve bu yapılanlar karşısında dilsiz şeytan gibi susan ne kadar insan varsa, evlerine ateşler sal, yerin dibine batır, en yakın zamanda kahr u perişan eyle. Kim olursa olsun, zırvasından zirvesine kadar hepsini yerin dibine batır Allah'ım" sözleri son bestesinin güftesi.
Sahi Irak'ta bir buçuk milyon insan ölürken dilsiz Şeytanlar hangi Şeytanlığı planlamakla meşguldü.
Bir buçuk milyon insanın ölümünü görmezden gelip israil'de ölen üç dört çocuğun ölümüne ağlamak Şeytan'ın bile aklına gelmezdi.
Ya 28 Şubat!..
Sessiz mi kalındı?
Keşkeee!
Çevik Bir'e kasidenin methiye bölümünü yazmaya geçmişti dilsiz Şeytan olmamak(!) adına.
Mavi Marmara'da üç maymunu oynayıp dilsiz Şeytan olmasına bile razı olacaktık.
İşte bugün aşağılık maymunu oynaması söndürmez yüreğimizdeki harareti.
Dolayısıyla sal salabildiğin kadar, bizim buna mukavemet gösterecek hararetimiz var.
Sadece hakarete edebimiz elvermez.
MAÇI ERTELEMEK DE NEYİN NESİ?
Galatasaray - Fenerbahçe derbi maçı ertelenince "hem de az bir süre kala" sözünü dillendirdi sol icazetli Kemalist şakirtler.
'Sol, Kemalizm ve şakirt yan yana olabilir mi' diyenler, bunları birbirinden ayırabildikleri taktirde, ben de bu ifademi değiştirir, bir sonraki yazımda tekzip yazısı yayımlarım.
Kim solcu, kim Kemalist, kim şakirt?
Bilen varsa beri gelsin.
Maçın ertelemesine gelince, maç başlamasına yarım saat kala ertelenebilir mi diyen zihniyetin ifadesinde cehalet akıyor.
2004 yılında Real Madrid'in maçı, 87. dakikada terör tehdidi nedeniyle tatil edildi.
11 Aralık 2004'te Barnebau Stadı'ndaki maçta 87. dakikaya gelindiğinde bomba ihbarı yapıldı.
İspanya La Liga'daki Real Madrid - Real Sociedad arasındaki şampiyonluk maçı ertelendi.
Maç, o dakikaya kadar Nihat ve Ronaldo'nun karşılıklı golleriyle maç 1-1 devam ediyordu.
ETA'nın maç bitimi patlatılmak üzere tribünlere bomba yerleştirdiği ihbarı, maç durduruldu.
Tribünlerdeki yaklaşık 70 bin seyirci, sahadan çıkarıldı.
Koca stadyum maçın bitimine 3 dakika kalmasına rağmen tahliye edildi.
O maçın devamı yani oynanmayan 3 dakikası 5 Ocak 2005 tarihinde oynandı.
Dünyanın en kısa maçını uzatma dakikalarında Zidane ile bir gol bulan Real Madrid 2-1 kazandı.
En kısa maçın oynanmasının nedenini anladınız mı Kemalist şakirtler?
TERS AÇI
İHD VE KATLİAMLARA GÖRE DEĞİŞTİRİLEN AĞIZ
Kısa adı İHD…
Açılımını İnsan hakları derneği sanıyordum.
Ancak her olaydaki tavrını görünce doğrusu, açılımın böyle olmadığı kesin.
Tarih 20 Temmuz 2015
Yer: Suruç
Lanet ve nefretle anılacak bir katliam saldırısı ve otuz bir kişi öldü.
İHD bir rapor hazırlar, içerik şöyle: “ IŞİD adlı radikal dinci örgüt olayın faili görünmekte. Türkiye'nin IŞİD ile güçlü bağları olduğu iddiası güçlenmektedir. Erdoğan'ın ‘güneyimizde Kürt oluşumuna izin vermeyeceğiz ‘ ifadesi Türkiye ile IŞİD ilişkisini ele vermektedir. Rojava'da Kürtlere saldıranlar; El Nusra, El kaide ve IŞİD gibi dinci yapılanmalardır. Türkiye bu yapılanmalara destek vermekle ileride yapılacak yargılamalarda sanık sandalyesinden kurtulması mümkün olmadığı gibi devlet büyüklerine itaat eden memurlar da bu eylemlerinden dolayı yargılanacaklarından bugünden itibaren amirlerini dinlememeleri yararlarına olacaktır.”
Raporun özeti şu: Katliamı IŞİD yaptı, Türkiye IŞİD destekçisi, devlette görev alan polis, asker, bürokrat kim varsa suçludur. Devlet kadrolarındaki görevliler itaatsizlik ederek gelecekte yapılacak yargılaMALARDAN kurtULAbilirler.
Tarih: 12 Ocak
Yer: İstanbul/Sultanahmet
Bir militan, turistlerin arasında üzerindeki bombayı patlatarak ondan fazla insanın ölmesine neden oldu.
İHD, insanlık(!) adına bir açıklama yapar.
“Radikal, cihatçı IŞİD mensubu… Büyük bir katliam gerçekleştirilmiştir… Diyarbakır, Suruç, Ankara eylemleriyle radikal, cihatçıların toplum üzerinde oluşturduğu travma… Güvenlik paketi… Cihatçıların üzerine gidilmemesi… Hükümetin Kürtler üzerinde uyguladığı şiddet politikası… Türkiye… Ortadoğu…. Anti şii, anti Kürt politikası…. AKP katliamların sorumlusu…”
Tarih 17 Şubat 2016
Yer: Ankara
Celladın gözü yine kan bürümüş ve 28 kişinin ölümüyle neticelenen korkunç bir patlama…
İnsanlık havarisi İHD'den yine kınama yazısı:
“Eylemi gerçekleştirenleri ve arkasındaki güçleri kınıyoruz. Ölenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifa dileriz. Siyasal iktidarın Ortadoğu'da yürüttüğü savaş politikasından dolayı halkımız, hergün bir katliamla yüz yüze gelmektedir. Bunun tek sebebi iktidardır. İktidarı barışçıl politikalara davet ediyor ve olayın araştırılmasını istiyoruz.”
Olay araştırıldı ve katil açıklandı. İHD'den çıt yok.
PKK'nin dağ kadrosu liderlerinden SABRİ Ok eyleme güzelleme yaptı, İHD'den ses yok.
İnsan haklarını kutsayan bir yapının insan ifadesiyle kimi veya neyi kastettiği bir muamma.
Tarih 13 Mart 2016
Yer: Ankara
İki gün önce Amerika elçisinin vatandaşlarını uyardığı, haberdar olduğu veya ihale verdiği son eylem…
Otuz BEŞ masum insanın ölümü ile neticelenen katliam girişimi.
Yine bir İHD açıklaması:” Gerçekleştirenleri kınıyoruz. Başsağlığı… Acil şifalar… şiddet sarmalındaki dış politikaya yeter… İktidarın politikalarını reddediyoruz… İstifa etmeyen hükümeti toplumun vicdanına havale ediyoruz… Şiddete alışmayacağız…”
İHD'nin her katliamdan sonra yayımladığı bildirilerine baktığınızda faillERİ kolaylıkla bulabilirsiniz. ANCAK PKK veya sol örgütlerin gerçekleştirdikleri eylemlerde örgüt adı kullanılmaz, sadece iktidar suçlanır.
IŞİD gibi örgütler eylemin faili ise önce din vurgulu bir kusmuk boca edilir, ardından geniş kapsamlı bir açıklama ve siyasal iktidara giydirme.
İHD, şayet insan hakları savunucusu ise yaklaşımı insani olmamalı mı?
Tarafgir bir yaklaşımın insani olmadığı muhakkak…
LGBT ile bunca valstan sonra İHD'nin başındaki ‘‘i'' akıllara farklı ihtimaller getiriyor.