Necm, yıldız demektir. Fakat aynı zamanda Kuran ayetlerine(Necm:1), yeryüzünde biten otlara(Rahman:6) ve parlak fikirlere de(Saffat:88) “necm” denilmiştir.
Hadiste; “sabah yıldızı göründü mü felaketler yeryüzünden kalkar” buyrulur. Buna göre; parlaklığı, yol göstericiliği ve güzelliğiyle meşhur sabah yıldızı olmadan yeryüzünden felaketler kalkmaz. Bu, en acayip hadislerdendir. Sabah yıldızı, yol göstericidir. Rahatça tespit edilir. İnsanın içini rahatlatır. İnsana güven verir. Asla insanı yanıltmaz. Hadiste somut olarak ifade buyrulan mesaj aslında-Allah bilir ya-şudur; sabah yıldızı gibi parlak fikirler, sahih ve sağlam ilkeler ortaya atıldığı zaman yeryüzünden felaketler kalkar. Herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda ister fert, ister toplum düzeyinde olsun eğer Ümmet sıkıntı içindeyse karamsarlık içindeyse bunun sebebi, “sabah yıldızı” vasfında parlak fikirlerin ortaya konulamamasıdır. Bu nedenle her şeyden önce Ümmet; sıkıntıları, karanlığı dağıtacak sabah yıldızı gibi fikirlere muhtaçtır.
Kuran-ı kerim indirilmeden önce müneccimlik yani yıldızlara bakarak geleceğe dair kehanette bulunmak çok yaygın bir işti. Fakat Kuran-ı kerim indirildikten sonra müneccimlik işi sona erdi. Artık müneccimler gökyüzündeki yıldızlara bakarak bir şey söyleyemiyor. Çünkü bu görev ve yetki Müslümanlara verilmiştir. İnsanlığın geleceğini okumak, Kuran yıldızlarıyla geleceğe dair öngörülerde bulunmak artık Müslümanların sorumluluğu ve işidir. Kesinlikle müneccimlik bitmemiştir. Sadece mahiyeti değişmiştir. El değiştirmiştir. Öyle olmasaydı Allah(c.c); “kasem olsun yıldızların mevkiine, bilseniz bu ne kadar büyük bir yemindir.” (Vakıa:75-76) buyurur muydu? Demek ki yıldızların mevkiinin, konumunun büyük bir önemi vardır ve bunu okuyabilme, anlayabilme görev ve yetkisi sadece Müslümanlardadır. Kasemin büyüklüğü bunu ifade buyuruyor.
Yıldızların konumuna bakarak çıkarım yapmak ancak Müslümanlara has bir iştir. Fakat Müslümanların bunu yapabilmeleri için Kur’an yıldızlarını-ayetlerini anlamaları gerekir. Kuran yıldızlarının konumunu bilmeleri, onların hareketini takip etmeleri gerekir. Müneccimlik, Müslümanların elindeki en büyük güç ve silahtır. Fakat ne yazık ki Müslümanlar bu silahlarını iyi kullanamıyor. Hatta farkında bile değiller. Bunu kullanamadıkları için de geleceği okuyamıyor, emin adımlarla hareket edemiyorlar. Müslümanların müneccimliği, teknik alete ihtiyaç duymaz. Uzay çalışmalarına gereksinim duymaz. Sadece Kur’an yıldızlarını, onların konumunu ve hareketlerini bilmeyi gerektirir.
“İbrahim, yıldızlara baktı. Ben hastayım, dedi”(Saffat:88). Bu olay İbrahim(as), kavmi içindeyken meydana geldi. İbrahim(as), acaba hangi yıldızlara baktı ve neden “ben hastayım” dedi. İbrahim(as), içindeki parlak yıldızlara baktı. Gökteki yıldızlara baktı. Parlak bir yol buldu. Kavmine bir tuzak kurmak için “ben hastayım” dedi. Kavmi, gerçekten onu hasta zannetti. Onu rahat bıraktı. O da fırsatını bulup onların putlarını kırdı. Onun kavmi cahildi. Müneccim değildi. Yıldız anlamında sadece yerdeki otları görüyorlardı. Yani hakikatte onlar otların müneccimiydi. Bu nedenle kandılar. Buna mukabil İbrahim(as); yüzünü göklerdeki yıldızlara, hakikate çevirmişti. Arada büyük bir öngörü farkı vardı. Çünkü biri gökteki yıldızlara, hakikat nurlarına; diğerleri ise yerdeki yıldızlara, ota bakıyordu.
Ota da yıldıza da “necm” denilmiştir. Oysa ot yerde; yıldız, göklerdedir. İnsan, necm(yıldız) diye yerde biten ota bakarsa “müneccim” olamaz. Geleceğe dair öngörüde bulunamaz. Eğer yerden başını kaldıramazsa her şeyi dar açıdan görür. Mesela, İslam alemindeki gelişmelere yerden bakan kimse, yerden biten yıldızı yani otu görür. Hatta baharı görür. Oysa asıl olan otu-baharı değil, semadaki yıldızı görmektir. Buna mukabil ufka bakan kimse, yerdeki vaziyetle kısıtlanmadan geleceğe dair doğru ve sağlam öngörülerde bulunur. Müslümanlar, yerdeki olaylara kendilerini hapsettikleri müddetçe müneccim olamazlar. Müneccim olmadıkça da kendilerine sağlam yol bulamazlar. Bazı insanlar yerdeki yıldızlara yani yerdeki olaylara ve gelişmelere yoğunlaşarak müneccim olmaya çalışır. Oysa bu, asla mümkün değildir. Çünkü hidayet; yerdeki yıldızlarda değil, gökteki yıldızlardadır(Nahl:16). Unutmamak gerekir ki, yerde biten şey yanıltıcıdır. Geçicidir. Sadece yerdedir. Örneğin havada ve denizde bunun hükmü yoktur.
Şeytan, gökteki yıldızlara yani Kuran yıldızlarına nüfuz edemez. Buna kalkıştığı an kovulur. Ama şeytan yerde etkindir. Yerdeki yıldızların şeytanı kovma gücü yoktur. Bu nedenle Müslümanların yerden değil, gökten gözlem yapmaları, vakıayı okumaları gerekir. Böyle yaptıkları takdirde her zaman önde olurlar. Sonucu doğru okurlar. Yıldızların mevkiini bilen kimse vakıayı doğru okur. Vakıaya takılmadan sonucunu önceden bilir. Vakıaya takılan kimse, ancak vakıayla hareket eder. Olayları geriden takip eder. Bu nedenle İslam toplumunda, İslam idare nizamında bu manada müneccimlerin olması şarttır.
Yıldızların mevkiini takip eden, mevkilerinde yıldız olan Müslümanlara selam olsun.