Aylardır “Arap Ekseni”nin Suriye’yi yeniden Arap Ligi’ne alma durumu tartışılırken, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmet Ebu Gayt, bunun gerçekleşmesi için gereken şartları şu şekilde ortaya koydu:
“Suriye’nin Arap Birliği’ndeki sandalyesinin İran tarafından işgal edilmeyeceğinden emin olduğumuzda Suriye’nin dönüşü gerçekleşecektir” diyerek İran’dan uzaklaşma ve siyasi çözüm şeklinde iki şart ortaya koydu.
Genel sekreterin ileri sürdüğü bu şartlar, uluslar arası tecritten kurtulma ve kötüye giden ekonomik koşulların düzeltilmesi vaadiyle “İran’dan uzaklaşma şartı”, 2014 yılında Sudan yönetiminin önüne konulan şartlardı. Haliyle o gün “İran’dan uzaklaşma” şartını kabul edip eksen değiştiren Ömer El Beşir yönetiminin “Dost darbesiyle” devrildiği bir esnada Şam yönetimine yapılan bu şartlı çağrı daha fazla anlam yüklü olmalıydı.
Şam yönetiminin bu şartları kabul etmesi durumunda varlığının ne kadar sürebileceği tartışılabilir. Oysa benzer şartları kabul etmesine rağmen El Beşir yönetiminin nihayetinde varlığını idame ettiremediği artık bir vakıa olarak karşımızda duruyor.
* * *
Yaklaşık otuz yıl önce ülke idaresine el koyan Ömer El Beşir, yeni bir “İslami yönetim” modeli beklentisi içerisindeki İslam dünyasında heyecanla karşılanmıştı. Ancak içerideki sorunlar ve bu sorunları kaşıyarak dış baskıya gerekçe oluşturan emperyalist güç odakları, Sudan’ın nefes almasına ne yazık ki imkan tanımadı.
Güney Sudan merkezli iç çatışmalar nihayetinde ülkenin bölünmesiyle sonuçlanırken, petrol alanlarının büyük çoğunluğunun ayrılan Güney bölgesinde kalması, zaten kötü durumdaki ülke ekonomisini felç etti. Uzun dönemdir devam eden ekonomik ve siyasi ambargolar, halkı açlık ve sefalete mahkum etti.
Özellikle İran’la beraber hareket ederken daha fazla uluslar arası baskılara maruz kalan El Beşir yönetimi, bu dönemde UCM mahkemesi kararıyla hakkında tutuklama kararı çıkarılırken, bir yandan da Filistinli gruplara silah ve cephane sağlayan merkez ülkelerden birisi olarak hedefe konuldu. 2012’de siyonist rejimin hava saldırısına maruz kalan ülke, daha fazla direnemeyerek İran’la arasına mesafe koydu ve bölgesel politikalarda tamamen Suudilerin rotasına girdi.
Yaşadığı ani değişiklikle hem ülkenin uluslar arası baskılardan kurtulması, hem de Suud sermayesi sayesinde, bir türlü düzelemeyen ekonomisinin düzeleceği beklentisine girdi. Ki İran’dan uzaklaşma şartları da zaten bu iki etkenden ibaretti.
Ancak aradan geçen uzun yıllar, ne uluslar arası tecridi bertaraf edebildi, ne de ülkenin ekonomisinde bir iyileşmeye sebebiyet verebildi. Tam tersine ekonomi tamamen çöktü. Beklenen Suudi desteği ise son derece yetersiz düzeyde kaldı.
Aslına bakılırsa Suudi yönetimi ve şu sıralar ittifaklarla “Arap Ekseni” diye tabir edilen diğer malum ülkeler, Sudan’ın düzelme bekleyen durumuna neşter vurup düzeltmek yerine, bunu kendi çıkarları için kullanmaya elverişli bir durum olarak değerlendirdiler. Ki bunun en bariz örneği Yemen’e dönük acımasız savaşta ortaya çıktı. BAE, Yemen savaşında daha ziyade içerdeki milis gruplardan yararlanırken, Suudiler önemli oranda Sudan ordusundan yararlanma yoluna gitti. Öyle ki Yemen’de Suudi lehine en fazla asker bulunduran ülke Sudan oldu.
Çöken ekonominin Suud himmetiyle düzelmesini beklerken Ömer El Beşir yönetimi bir anda kendini geniş kapsamlı halk protestolarının içerisinde buldu.
Nüfusun yüzde sekseninin günlük bir dolar düzeyinde yaşam standardına sahip olduğu ülkedeki gidişat, giderek kötüleşmeye başladı. 2018’in sonlarından itibaren başlayan protestolar, aynı zamanda ülkedeki tüm muhalif grupları bir araya getirdi. Aylardır devam eden protesto ve sokak gösterileri, El Beşir yönetimini içeride çaresiz bir hale düşürdü.
Son manevralarla Suud ekseninin hazzedemeyeceği farklı ülkelerle temasa geçerek bir tür alternatif yollar aramaya koyulmuş olsa da, iktidarı zor durumda olan bir ülkenin kısa sürede dertlere deva olacak bir çözüm bulması imkansızı zorlamaktan öte bir şey değildi.
Nihayetinde Ömer El Beşir yönetimi, sığındığı malum ülkelerin dostluk sofrasına yem olmaktan ne yazık ki kurtulamadı.