“Sana hitap ederken yaşına bakmadan, herkes “Vekilim!” diye hitap edecek. Liseyi yeni bitirdin diye öyle ufkunu küçük görme. Efendimiz(sav)'in “Allah ve Resulünü seven onu da sevsin” dediği Üsame(ra) de ashab-ı kiramın tamamına komutan olarak tayin edildiğinde 18 yaşındaydı. Fatih Sultan Mehmet de, İstanbul'u fethederken o yaşlardaydı.
Şehid Yasin de şimdi vekil olacak yaşta biliyor musun. Ama o çok daha yükseklere seçildi. O omuzundaki emaneti, eliyle, ayağıyla, kalbiyle taşırken, “keşke kavmim bilseydi..” diyerek Levh-i Mahfuz'da kendisine yazılan makama geçiverdi.
Şimdi sen temsil ettiklerin için Hak adına neyini kurban edeceksin filan demeyeceğim ama mesuliyetinin farkında olduğunu yani sorulanın cevabını da hesabını da verebilecek ehliyette olduğunu bilmek hakkımızdır.
Kabirdeki ölüye dahi bir takım soruların sorulacağına inanıyoruz. Şimdi diriliğin nişanesi olarak savunduğun değerler, sosyal aidiyetine gerekçeler, davam dediğinde maksadın olan hedefler gibi birçok suale sürekli muhatap olacaksın.
Meclise vardığında kapının üzerine Üstad gibi “her soruya cevap verilir, soru sorulmaz” şeklinde bir acaip şecaat nakşet demiyoruz. Ancak madem “naibimizsin” diyoruz, o halde, sadece bugünleri değil doğduğun yılları ve ötesini sorduklarında da bizim adımıza çok açık ve net cevap verebilmelisin.
“Ne gerek vardı size?” gibi soruları dahi saçma görmeden cevapla. Mesela de ki: “hayırlarda yarışın” ayetinde bir kere ‘hayır' çoğul için de kullanıldığı halde “hayırlar” denilip daha da çoğaltılıyor. Hem yarış için farklı rakipler, oyuncular, adaylar olması gerektiği gibi ayetteki emir de “yarışınız” şeklinde ‘siz' çoğul zamirinedir. Üstelik bu ifade, Kur'an'da aynı lafızla iki yerde geçiyor.(Bakara 148, Maide 48)”
Ve “derdiniz ne sizin?” sorusunda da gerilme, serin ve selamette ol. “Derdimiz daha iyisi, daha doğrusu, daha adaletlisi, daha güvenlisi” de. Başta dedik ya senin kemik yaşın on sekiz ama derdin dünya ve içindekiler kadar nihayetsiz, tarifsiz ve hadsiz derece büyük.
Senin mektebinde kendi sokağındaki yoksulun kurban hissesine beş şehid verilir de, kendi nefsine pay ayrılmaz lakin edebince biraz perdeyi aralayıver ki, derdimizi şu anda hayatta olup cennette rızıklananlar söylesin.
“Sizin gücünüz, potansiyeliniz ne kadar ki?” diyenlere de, “nasıl seçileceksiniz?” diyenlere de; “gücümüz vazifemiz kadar” desen yeterli.
“Size şundan dolayı güvenemiyoruz veya sizin şöyle yapacağınızı, bunu aşacağınızı, şuna fırsat bulacağınızı sanmıyoruz” derlerse, sen onlara, “biz size güveniyoruz, sizin tercihiniz ne olursa olsun, sizin huzurunuz, sizin afiyetiniz ve sizin geleceğiniz bizim için çok önemli” dersin. Hem sana öyle bakanlara; inanç, ümid, azim, cehd, ihlas, tevekkül, şükür ve sabır diye sekiz kapılı cennet oluver.
“Yolunuz açık olsun ama kusura bakmayın, bizim tercihimiz farklı” sözünü istisnalar hariç kolay kolay işitmezsin. Çünkü senin yüreğindeki sıcaklık her gönlü ısıtacak kadar latiftir. Ama her halükarda, Kabenin altı cihetinin de dua ile dolu olduğunu unutma. Mahluk, hal, mekan, zaman yahud anasır-ı erbaa ile, meadin ve cevahir ile hasılı ne varsa şu alemde gayb ve meşhud olarak hepsi dua ile var. O yüzden kıymetinin pınarını da sürekli açık tut.. Çünkü hayırda ve duada israf yoktur.
Sen, masal ülkesinin zümrüd-ü ankası değilsin. Ama seni bekleyenler, sana bel bağlayanlar, seni işaret edenler de ne yapacağını görmek için Kaf dağını dahi aşacak kadar meraklılar. O nedenle sürekli kanat çırpmalısın. Göreceksin, daha önce sana ummadığın yerden yetişen Hüda, yine senin elinden tutacaktır.
Çünkü “Vekil olarak Allah bize de sana da yeter, O ne güzel Mevla ne güzel Yardımcıdır.”
Yolun açık olsun Naibim!”