Peygamber Sevdalıları Platformu’nun Diyarbakır Kutlu Doğum Programı gerçekten Peygamber aşkına yakışır nitelikteydi. Programın yapıldığı Newroz Meydanı’nda insanların Peygamber aşkı hakikaten zirve yapmıştı. Bu programda zikir vardı, salavat vardı, aşk vardı, Rasullullah’a tekrar biat vardı. Meydana gelen insan selini görmek ayrı bir güzellikti. İnsanlar çocuk-yaşlı, kadın-erkek ellerinde bayraklar, dillerinde salavatlarla meydana adeta koşuyorlardı.
Program başladıktan sonra yağan yağmur yüzbinlerin coşkusundan hiçbir şey eksiltmedi. Yağan yağmurun altındaki tekbir, tehlil ve salavatlara her damlayla görevli meydana inen Rahman Melekleri de şehadet etti. Meydan çok hareketliydi ve herkesin bir görevi vardı... Rahmet deryasından yağan yağmurla ıslanan bedenler… Sevap yazmak için koşuşturan zabitler… Damlalarla inzal buyuran ve bütün bu olup bitenlere şahitlik eden melekler…
Böylesi atmosferlerin iç âlemimizde etkisi müspettir. Bu organizasyonlarla kimsenin siyaseti, heva hevesi konuşulmuyor. Bu programlarda insanlığın kurtuluş reçetesi İslam, mazlumların kurtuluş önderi Hz. Muhammed(sav) konuşuluyor. Onun için iştirak etmek lazım. Daha önce Batman ve Diyarbakır şimdi de İstanbul bu kutlu güne şahitlik edecek.
Diyarbakır ’deki programa katılım yağmura rağmen yoğundu. Geçen yıl da aynı yerde yapılan programa katılma imkânı bulmuştum. Hem kendi kanaatim hem de sorduğum kimi katılımcıların değerlendirmelerine göre katılımın geçen yıla göre daha yoğun olduğu yönünde.
Ayrıca yurt dışından gelen misafirlerle konuşma imkânı buldum. Bu yıl yeni gelenler tam bir cezp halindeydiler. Özellikle İran Kürdistanı’ndan gelen misafirlerin hayretleri had safhadaydı. Gelen âlim ve temsilciler ‘dönüşte halkımıza bu sevdayı anlatacağız’ deyip duruyorlardı.
Etkinlikte verilen mesajlar da önemliydi. Diyarbakır 21. yüzyılın İslam merkezi olacak. Diyarbakır Diyar-ı Muhammed olacak. Diyarbakır bağrından çıkardığı İslami gençlik ve Ümmet sevdalısı muvahhitlerle İslam âlemine örneklik edebilecek...
Buna özellikle ihtiyaç vardır. İslam coğrafyasının bütününü düşünen, ihtilafları değil ittifakları ön plana çıkaran bir anlayışa ne kadar da luzumiyet vardır. İslam dünyası artık bu değerlerine sarılarak, bütün mezhepçilik, tarafgirlik ve grupçuluk gibi hastalıkları bir kenara bırakarak sahil-i selamete kavuşabilir. Allah’ın ipine hep beraber sıkı sıkıya sarılmamamız ve kendi anlaşamadıklarımız yüzünden bir birimizi -Allah korusun- bitirebilecek ve zalimlere yem olabilecek noktaya gelebiliriz. O zaman hiçbirimiz kazanamayacağız. Hiç birimizin o zaman ne mezhebi ne cemaati ne de ırkı olabilecek…
Göktaş Hoca’nın bir önceki Kutlu Doğum Programı’na katılanları kastederek, ‘Dün burada toplananlar da kardeşlerimizdi, Muhammedin elinden tutan herkes kardeşimizdir, yeter ki kimse Onu alıp başka yere götürerek kendi şahsi ve nefsi temayülleri için kullanmasın’ çerçevesindeki sözleri aslında çok şeyi ifade ediyordu. Bu din hepimizin, bu Muhammed(sav) tümümüzündür. Yeter ki iyi niyet ve ilahi bir anlayışla sahip çıkalım. Onları oldukları gibi değerlendirip pervaneler gibi etrafında dönenlere kucak açalım. Bir, beraber ve kardeş olalım. Asırlardır kin ve nefretten bir fayda peyda olmadı. Alınları nasırlaşmışların birbirleriyle kavgaları Muhammedî değildir. Muhammed hiç birinden de yana değildir. Böylesi kavgalarda katil ve maktulün da yeri belliyken niye Muhammedî anlayışla birbirimizi cehennem azabından azade etmek için didinmeyelim?!
Bu kardeşliğin ilanı için, hep beraber olmak için, pak-u pakize olmak için, dünyaya Muhammedî olduğumuzu ilan etmek için, daha önce Batman ve Diyarbakır’da olduğu gibi Kürt-Türk, Şafii-Hanefi ırkımız ve mezhebimiz hatta camia ve cemaatimiz ne olursa olsun, hepimiz hep beraber imkânı olan herkes İstanbul Kazlıçeşme Meydanı’nda 27 Nisan Pazar günü buluşalım inşaAllah. Önce Batman ve Diyarbakır şimdi de İstanbul…
Selam ve dua ile…