Öncelikler meselesi konusunda her dönem kendimizi hesaba çekip sorgu-sual eşliğinde neyi en ön plana koyduğumuzu bilmeli ve ona göre kendimizi değiştirebilmeliyiz. Dünya hayatında neye önem verdiğimizi daha çok hangisini yapmak istediğimizi tespit ederek bulabiliriz.
Şu bir hakikattir ki toplum olarak İslami bakış açısını ikinci plana atıyoruz. Örnekler üzerinden konuşmak gerekirse mesela bir insanın haftalık sohbeti vardır. Fakat diğer altı güne sığdıramadığı temizliği o gün yapmaya kalkıyor ve bahanesi olup gitmiyor. Burada aslında sohbetin olmazsa da olur cihetinden bir anlayışla ikinci bir plana çok rahat bir şekilde atılabiliyor. Ya da halsiz yorgun gibi bahanelerle kendisine ahiret hatırlatılacak olan İslami sohbete gitmeyip aynı gün yakın bir komşusuna çay-kahve içmeye gidebiliyor. Sırf o gününü gezmeyle doldurup yine misafirliğe gideceğim bahanesiyle yine önceliğe almadığı oluyor. Yani tüm bu saydığımız bahaneler aslında o insan için ön planda yani o insanın önceliği mahiyetinde. Ki eğer önceliği gerçekten sohbete gitmek olsa o günü meşgul diye ne misafir gezmelerle doldurur ne de temizlik gibi kendi uğraşlarını o güne taşır.
Şu bir gerçektir ki uğraşımız, hedefimiz İslam olmadığı için günlük planlanmalar ve sosyal anlamdaki tavırlarımız da ilk etapta İslami hassasiyetler muhafaza edilemeyebiliyor. Ve bu farzlara kadar sirayet ediyor.
Mesela yolculuk yapıyorsanız namaz vakitlerinde insanların hallerine bakın. Hiç umursamadıkları ya da birkaç kişinin kıldığını göreceksiniz. Ve belki de birçoğu evde kılıyordur. Sanki yolculukta namaz kılınmaz diye bir hüküm var! Farz olan bir ibadet ikinci plana nasıl da atılıyor. Çünkü orada öncelik arabanın durmaması ve bu açıdan kılmamak. Fakat önceliği namaz olup da ne olursa olsun kılmalıyım nazarıyla baktığında muhakkak bunun için bir uğraşı olur ve Allah da yardım ediyor zaten. Muavine durumu izah etme gibi bile küçük bir çaba içine girmeyenlerin bu sadece tembelliğini ve önemsemediğini gösterir. Ama çocuklarının tuvalet ihtiyacı olsa muhakkak muavine de şoföre de söylenir arabanın durdurulması için.
Aynı şekilde günümüz gezmeye ya da alışverişe ayrılmışsa aynı olay yine söz konusu oluyor. Sabahtan akşama kadar dünyalık için alışverişte olan insanın namaz kılmamak için bahanesi çok oluyor. Yakın cami yoktu, abdestim yoktu nerde kılmalıyım gibi sudan sebeplere sarılan insan, gözüyle cami görmediğini söylüyor ama yakınlarda bir cami var mı acaba diye sorduğu yani bir gayreti hiç görülmüyor. İşte farzlara ya da İslami hassasiyetlere kesin zoraki ne olursa olsun yapmam gerekir gözüyle bakılmadığı için rahatlıkla önem verilmiyor.
Üzerimizde bulunan bu tembellik, gevşeklik hali nedir? Şüphesiz buna tek cevap vardır; dünyalığın bizi esir alması! İki sevginin bir kalpte bulunamayacağı hakikatinin tecelli etmesi ve dünyalığın kalbi kaplaması.
Sahabelere baktığımızda tek bir tembellik müşahede etmiyoruz. Efendimiz infak etmelerini istediğinde sahebenin buradaki teslimiyeti. Hemen bahçelerini, ya da evde ne varsa onun yarısını ya da tamamını getirme yarışı. Biraz biriktirelim sonra bu emre uyalım gibi bir bahane ya da sonralığa erteleme gibi bir şey yok!
Ya da bir örtü ayetini onlara okuduğunda bu emri yapmak için uğraşan, çaba gösteren ve hatta kendi eteklerinden başörtü yapmaları gibi imkansızlıktan bile imkan oluşturan değerli insanlar... Hakeza rıdvan beyatında can söz konusu olduğu halde bu beyatı yerine getirmek için birbirleriyle yarışmaları...
Halbuki zamane insanları farz olan ve kolay çabalarla ifa edilecek olan namaz için bile basit ve zorluğu çok da olmayan sebepleri öne sürüp ikinci plana atabiliyorlar.
Peygamberimiz'in(a.s) zamanı ve sahabelerin hayatı bize örnektir bu konuda. Sadece gevşeklik anlamında Ka'b bin Mâlik ve beraberindeki iki arkadaşı bize yansıyor. Tebük savaşı hazırlığı için gevşek davranan Ka'b ve arkadaşları savaştan geri kalıyor. Tabiki bu değerli sahebelerin günümüz insanı açısından kıyası bile olmaz! Çünkü Ka'b bin Mâlik ve arkadaşları geri kaldıkları için o kadar üzülüyorlar ki. Bu üzüntüleri onlara uygulanan boykut sırasında bile belli oluyor. Kimsenin selam vermemesi, selamlarını almaması bu sebeple gözyaşlarına boğulup dünyanın genişliğine rağmen yüreklerine dar gelmes gibi zor süreçlerden geçiyorlar. Bu anda bile hiçbir gerileme görülmüyor, kendi içlerinde...
Ama günümüz Müslümanı! Bir farzı yerine getirmediği halde içi rahat. Haftanın sadece bir gününü Allah'a ayırmayıp sohbete gitmediği halde kalbi mutmain. Bu kadar gaflet içinde oluşumuz ve bu dünyanın bize bu kadar galebe çalması bizi asıl hedefimize ulaştırır mı dersiniz?
Baki Muhabbetle...