Bulunduğumuz bölge; son yüz yıldır seçimler silsilesini yaşıyor.
Rejim seçiyor, Haçlının –izmlerinden düşünce fikir seçiyor; savaşta taraftar seçiyor; yerlileşmek için “adamdır” veya “adam olur” diye iktidarlar seçiyor; konut, kılık kıyafet seçiyor; alfabe seçiyor..
Bu seçimleri yaparken dünya hâkimlerinin, işbirlikçilerinin çeşitli barajlarına takılıyor. Yerliler; baştan beri kendi hallerine bırakılmadılar.
Ancak dalında güzel olabilecek güllerimizi hep dalından kopardılar.
Emperyalist dünyanın içimizdeki işbirlikçileri, halk iradesinin yollarına oturdu. En acımasız, kanunsuz hücumlarla insanlık ve medeniyetten istifa ettiler. Halkın tüm umutlarını karartarak geniş kitleleri terörize etmeye, şeytanlaştırmaya çalıştılar.
Azazil gibi tüm “hayırlı-meşru yolların üzerine oturarak” yıkmak, yıldırmak, saptırmak için kanunsuz her yolu denediler.
Bizdeki 367 kuralı, Mısırdaki Mursi'nin derdest edilmesi; Hamas'ın seçilmişlerinin zindanlara atılması, Cezayir'deki İslami Selamet Cephesinin ve Mücahit Erbakan'ın başına getirilenler hep bu kabilden tezgâhlardı.
Müslüman halkların içinde ürettikleri paralel-ihanet şebekeleri, halkın nezdinde bir türlü kabul göremedi.
Kendi dayattıkları yasalara göre orantısız imkânlara sahiptiler. İradeyi boğmak için barajlar kurdular.
Kurdukları barajlarda kendileri çıkamıyordu. Muhafazakâr halkı fırkalara ayırdıkları halde bu fırkalar, barajı zorluyor, söküyordu. Artık kendileri boğuluyordu.
Bu kez de postmodern darbe ve ihanet şebekelerini, post-modern terörizmi devreye soktular. Bu seçim süreci hepsinden zorlu ve acımasızdı. Anlaşılan Ortadoğu; kaderine terkedilmeyecek kadar önemliydi.
Arap Baharı sürecinden sonra; bölgemizdeki herkes, elindeki kozlarla direk sahaya inmiş kozlarını paylaşıyor. Böylece Ortadoğu halkları, yani Müslümanlar çok yönlü bir seçimle baş başa kaldılar.
Ortadoğu'daki mevcut seçimler; şüphesiz yerlilerle yabancılar, hilal-haç, iman-küfür, zalim-mazlum, meşru-gayri meşru, muztazaf ile müstekbirler arasındaki seçim ve savaşımdır. Farklı şekil ve sahalarda orantısız ve acımasız devam ediyor.
Savaş hattında seçimdeyiz. Burada, ABD veya Rusya'nın safında olmanın ötesinde, kendi yerli, millî saf ve hattımızı oluşturmalıyız ki Rusya ve ABD; marabalarla, korucularla değil, kendileri savaşsın.
Dost ve düşmanı belirleme seçimindeyiz. “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları DOST edinmeyin! Siz, dinlerine girmedikçe onlar sizinle dost olamazlar!” fermanı unutulmamalı.
“Düşmanı alınlarından tanırız (ve) Müslüman bir delikten iki kere sokulmaz!” Saz çalarak, Gandi rolüyle, barış, kardeşlik..” teraneleriyle karşımıza çıkarak güldüklerine zinhar bakmayın! Buldukları ilk fırsatta, yılların çabasıyla aldığımız bunca zorlu yolu -maazallah-bir anda yok ederler.
Bizlerden görünerek, gafletimizden çook faydalandılar! Bitmişler, yalnızdırlar, itibarsızdırlar; zehirli yılan ve akreptirler!
Adresleri bellidir. Dünyanın “mazlum katledilen, ihanet, ağlama-inleme seslerinin” geldiği yerlerin seyrangah ve kumsallarında tepiniyorlar!
EVET! Sykes-Picot Haçlıları da biliyor; game over, oyun bitti! Bu seçimde kaybedecekler! Yeni Sykes-Picotları dayatamayacaklar!
Rica: Osmanlı tarihe karışırken, itiraz edebilecek tek Müslüman ülke yoktu. Şimdilerdeyse, Süperlerin satranç oynadığı Suriye'de belirleyici aktör olmaya çalışan Türkiye ve İran gibi iki devlet de var. Yazık ki -kimyasallara, milyon kayıplara rağmen- ikisinin ortak bir ajandası hala yok. Süperler(!?), “İslam ve yerli düşmanı yeni Esedlerin bakası” hatırına-ikisini de silme çabasında!
Evet; “Yazık oldu.. Zannetim ki.. Keşke.. Vay.. Din-insanlık düşmanı hain…” demeden “Allah'ın Nuruyla bakabilmek ve haini alnından tanıyabilmek” dua ve temennisiyle!