Allah'ın adıyla.
Gözlerimiz önünde âlimlerimiz katlediliyor ve biz hiçbir şey yapmadan/yapamadan duruyoruz. Tıpkı bizim acizliğimiz gibi Müslümanların liderliğine oynayanlar da seyredip duruyor. En duyarlı olanlarından bile ancak bir kınama duyabiliyoruz. Zaten o kınamalar da bir süre sonra etkisini kaybediyor. İşin daha acısı; şuurumuzun artık bu acıları kanıksamış olması ve acıyı artık eskisi kadar hissetmiyor oluşumuzdur.
Birçok İslam ülkesinde, memleketimizin 80–90 yıl önce yaşadıklarının aynısını görüyoruz. Emperyalist devletlerin İslam'ın önünü kesmek için yaptıkları stratejik uygulamaların aksine özellikle yeni kurulan laik kukla devletler, İslam'a ve Müslümanlara açıkça savaş açmışlardır. Laiklik belki Batı ülkelerinde din ile devletin birbirinden ayrılması olarak uygulanıyor ancak İslam beldelerinde bizzat devletin din ile savaşı için bir yöntem olarak kullanılıyor.
Ve laiklik kadar muzır ve tehlikeli olan ikinci bir bela da ulusalcılıktır. Nitekim Bangladeş'te, âlimlerimizin idam sebebi aslında ayrılığa karşı olmaları; birlik taraftarı olmalarıdır. Laik-ulusalcılar onların ümmetçi olmalarını onlar için en büyük cürüm olarak görmektedir. Tıpkı bizdeki ulusalcıların “ümmet” dediğimizde kırmızı görmüş boğaya dönmeleri gibi aynı karakterdeki uzak yoldaşları da 40 yıl sonra bile saldırmak/yok etmek hevesi ile mahkemeler kurmuşlardır.
Fikir ile mücadele edemedikleri Müslüman önderleri katletmek; aciz küfrün ortak tavrıdır. Bu tavır “Muaraza-i bil-huruf mümkün olmadı, muharebe-i bis-süyufa mecbur oldular.” kaidesinin bir sonucudur. Dünya'nın birçok yerinde bu tür düzmece mahkemeler sonucunda nice âlimler şehid edilmiştir. Mısır'da, Türkiye'de ve işte son zamanlarda her birkaç ayda bir acımızı tazeleyen Bangladeş'te İslam önderleri kararı baştan belli olan mahkemeler eliyle dünyanın gözü önünde katledildi.
Peki neden?
Çünkü bu âlimler kendilerine boyun eğmiyorlar ve daha da önemlisi arkalarında zulme ve tağuta boyun eğmeyen/eğmeyecek olan bir nesil yetiştiriyorlar. Onurlu âlimler af dileme önerilerine de hak üzere sebat ile karşılık vermiş ve aslında zalimler için ne denli tehlikeli olduklarını göstermişlerdir. O zalimler ki; halkı boyunduruğu altına alır ve onların kanları/alın terleri üzerinde saltanat kurarlar. Onlar biliyorlar ki kendi saltanatları için tek tehlike âlimler etrafında kenetlenen Müslümanlardır.
Küfür bu Müslüman önderleri yok ederek halkı sindirmek, Müslümanları başsız bırakmak peşindedir. Ancak İslam davasının durdurulamayacağı apaçıktır. Çünkü şehadete yürüyenler arkalarında öyle bir yol bıraktılar ki, o yolun takipçileri aynı izzet ve azimle davayı devam ettirmişlerdir. Hem uzak hem yakın tarih, davasını kanıyla sulamış ve arkasında pak bir dava bırakmış Müslüman önderlerin örnekleri ile doludur. İnşallah son örnek; baharı yeşerten son yağmur, Müslümanların sabır bardağını taşıran son damla olur.
Laik Bangladeş hükümetinin düzmece yargılaması sonucu katledilen Mutiur Rahman Nizami'ye Allahtan rahmet diliyoruz. Şehadeti kendisine ve ümmete mübarek olsun. Hem kendisini hem de kendisi gibi davasında son nefesine kadar sadık kalan tüm öncülerimizi de rahmetle anıyoruz. Onlar iman ettiler, salih amel işlediler, hakkı tavsiye ettiler ve bu yolda başlarına gelen her şeye sabrettiler. Etraflarındaki insanlara ettikleri tavsiyelere bizzat örneklik yaptılar. Amelleri sözlerine, şehadetleri hayatlarına şahit oldu.