Şüphesiz maddi olarak orucu bozan, iftar ettiren sebepler olduğu gibi manen de onu bozan sevabını zayi eden sebepler vardır. Manen bozulmuş orucun kazası sahibinden istenmiyorsa da Allah katında bir değeri, bir sevabı yoktur. Zira ibadette asıl olan ihlâstır, ilahi rızayı kazanmaktır. İlahi rızayı kazanmak ise sırf Allah rızası için onu yapmak ve onun hükmünü yok eden sebeplerden sakınmakla olur. Bu hususla ilgili Ebu Hureyre (RA)’dan rivayet dilen şu iki hadis-i şerife iyi dikkat edelim:
"Bir kimse (oruçluyken) yalan sözü ve onunla amel etmeyi terk etmezse Allah`ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur." (Buhari, Ebu Davut, Tirmizi, Nesei)
"Bir kimse (oruçluyken) yalan sözü ve onunla amel etmeyi terk etmezse Allah`ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur." (Buhari, Ebu Davut, Tirmizi, Nesei)
"Nice oruç tutanlar vardır ki onlara açlıktan başka bir şey yoktur ve nice gece namazı kılanlar vardır ki onlara uykusuzluktan başka bir şey yoktur." (İbn-i Mace, Ahmet ve Hâkim)
Şu halde, oruçlu kişinin orucunu koruması, sevabını zayi etmemesi için nelere dikkat etmesi ve hangi sebeplerden sakınması gerekir? İşte bunun cevabını da şu hadis-i şerifte buluyoruz:
"Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, cahili işler yapmasın. Şayet biri gelir ona söver, onunla kavgaya tutuşursa "ben oruçluyum, ben oruçluyum" desin. (Buhari, Müslim)
Hadis-i şerifteki, "ben oruçluyum, ben oruçluyum" şeklindeki ifade tarzının iki kere tekrarlanışı birçok manaya işaret ediyor.
Birincisi: Bunu söyleyen kişi, "Ben, Rabbimin hoşnutluğunu kazanmak için nefsimi bağlamış, kötülüklerden alıkoymuş olarak ibadet halindeyim. Ben senin havana uyarak orucumun sevabını yok edecek değilim. Benim seninle uğraşacak bir vaktim, bir işim yoktur. Sen kendi yoluna git, ben kendi yoluma" dercesine büyük bir erdemlilik göstermekte ve güzel bir örnek olmaktadır.
İkincisi: Bununla karşıdakine de mesaj vermektedir. Yani “Ey Müslüman sen ne yapıyorsun? Ne yaptığının farkında mısın?
İkimiz de oruçlu olduğumuz halde böylesi cahili işler bize yakışır mı? Benim bunu terk ettiğim gibi gel sen de terk et. Şu anda bu fitneyi aramıza sokan şeytandır. Orucumuzun sevabını zayi etmek için ikimizi de dürtükleyen odur. Sakın onu sevindirmeyelim, onun oyununa gelmeyelim.” dercesine karşıdakini de uyarmaktadır.
Evet, şeytan aleyhillane insanoğlunun apaçık bir düşmanıdır. Sürekli onları birbirine düşürüp aralarını bozmak için görev başında, pusuda beklemektedir. Yaptığı güzel amellerin sevabını iptal etmek ve şaşırıp bir belaya uğratmak için yollarına tuzak döşemektedir.
Hadis-i şerifte, "Ramazan ayı gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur" şeklindeki ifade tarzının manası mecazidir. Zira Kıyamet günü gelmeden gerçek manada kimse ne cennete ne de cehenneme gider. Bunlar, hesap gününden ve herkesin ne hak ettiği belli olduktan sonra ancak gerçekleşebilir. Bunun açık izahı şudur: Bu ayda cennete götürecek amellerin çoğalması, cehenneme götürecek amellerin de azalması sebebiyle şeytanın işi kesat olur. Nasıl ki birinin tezgâhı ve işyeri fazla iş yapamayınca "işi kapandı" deniliyorsa bu da böyledir.
Nitekim Allah (CC), insanoğluna karşı en nihai gücünü kullanması için kıyamet gününe kadar şeytana mühlet vermiş, ona fırsat tanımıştır. O durmadan insanoğluna karşı yayanlarıyla ve süvarileriyle dört cepheden saldırı düzenlemektedir, gece gündüz görev başındadır. Âdemoğullarını Allah`a asi düşürmek, kendisi gibi cehennemlik yapmak için fırsat kollamakta ve bütün oyunlarını oynamaktadır. Ancak bu mübarek Ramazan ayının himmetiyle müminleri pek fazla kandıramadığı için işi kesatta, iflastadır. Tezgâhı iş yapamıyor, elemanları iş göremiyor, Zincirlerle bağlanmış gibiler, meydanlarda cirit atamıyorlar. Çünkü insanlar bu ayda Şeytaniliği bırakmış, Rahmanileşmişlerdir.
Ama bir fırsatını bulur da o zincirden halas olursa var yaa, ortalığı toz duman eder. İpini ele geçirdiği insanları öyle bir dürtükler, öyle bir fitneler ki onları zapt etmek, sinirlerini yatıştırmak her babayiğidin harcı değildir. Bilmem hiç görmüş müsünüz oruçlu insanların kavgaya tutuşmalarını? Kavgaları her zamankinden çok daha fena ve şerleri müthiştir. Hele iftara doğru çok daha aceleci ve sinirli oluyorlar. İşte şeytan aleyhillane böylesine sabrın azaldığı, sinirlerin gerildiği anları fırsat biliyor, fitnelerini daha rahat yayabiliyor.
Hadis-i şerifte, "Şayet biri gelir ona söver, onunla kavgaya tutuşursa ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin" ifadesiyle çok ince bir noktaya dikkat çekilmiştir. Aslında bu bir şifredir, bir paroladır. Allah Resulü (SAV), bununla bizi uyarıyor; Şeytanın hilesini bozmak, tuzağını boşa çıkarmak için bize bir şifre veriyor: "ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyeceksin. Hem de iki kere tekrarlayarak te’kitli olarak söyleyeceksin. Çünkü sen sürekli bir gözetim, bir otokontrol sistemi altında bulunuyorsun. Çünkü sen şerden, hileden kaçıyorsun. Çünkü sen, gün boyu çektiğin açlık ve susuzlukla elde ettiğin o değerli sevapları basit şeylerle zayi etmek istemiyorsun. Çünkü senin eteğinde dolu dolu kıymetli cevherler, inciler vardır. Onları birilerinin kışkırtmasına gelerek çamura batırmamalısın!
Evet, değerli kardeşler! Orucun mükâfatı çok büyüktür. Allah katında ihlâsla yapılan her ibadetin mükâfatı birden ona, yetmişe, yüze ve yedi yüze kadar katlanabilir. Ama orucun mükâfatı sayısızdır. Onun mükâfatını ancak Allah (CC) takdir eder. Bir hadis-i kudside Allah (CC) şöyle buyurur:
"Kulumun her ibadeti onun içindir, ancak oruç müstesna; o benim içindir. Zira kulum benim için yemesini içmesini terk ediyor, onun mükâfatını da ben vereceğim." (Hadis-i Kudsi)
Ramazan’da iftar sofralarınızın zengin ve bereketli olduğu gibi, manevi mükâfatınızın da bol olması dileğiyle...