İbadetlerle ilişkimiz kabuklu yemişlerle olan ilişkimize benzetilebilir. Kabukları kırmadan fındığı, cevizi yemeğe çalışmak hem çok zor, hem de sağlık açısından risklidir. Dişinizi kırabilir yahut midenizi hasta edebilirsiniz. İbadetlerin eda şekilleri, yani ilmihale konu olan ahkam kısmı kabuğa benzer. Kabuğun içindeki öz ise ibadetlerin insanı ulaştırmaya çalıştığı hedef ve maksatlarıdır. Her ibadet, insanın ve toplumun bir ihtiyacını giderme veya ona musallat olabilecek bir kötülüğü önleme misyonuna sahiptir.
Genel olarak her ibadetin ana maksadı ‘ittika`( korumak, sorumluluk bilinci sağlamak)tır. Yüce Mevla, hayatın biyolojik yapısının oluşması için ekolojik sistemi, hayatın kalite açısından korunarak kemale ermesi için de ibadetleri vaz etmiştir. İlki hayatın şeklini, ikincisi hayatın özünü ve değerini koruma amaçlıdır. İkincisi olmadan birincinin bir anlamı olmaz. Meyvesiz bir ağaç neyse, imansız ve ibadetsiz bir hayat da odur.
Her ibadet, insanı koruyabilecek ve yüceltebilecek bir özelliğe sahiptir. İbadetlerin bazısı kişisel korunmayı, bazısı da sosyal ve toplumsal korunmayı, diğer bazısı da bunların her ikisini birden gerçekleştirir. İşte oruç hem kişiyi hem toplumu koruma özelliğine sahip geniş etki kapasitesi olan ibadetlerin başında gelir. İbadetlerin insan nefsi üzerindeki etkisi açısından oruç gibisi yoktur.
Oruç ibadeti hem bireysel, hem de çok önemli sosyal faydaları hedefler. Kabuğunun içindeki öz çok güçlü ve çok fonksiyonludur. Dolayısıyla kabuğu usulünce kırıp öze kavuşmaya çalışmak lazımdır. Oruç adeta her türden dertlerin devalarını içinde barındıran ilâhi bir eczane gibidir. O ilaçları dikkatlice kullanmak gerekir ki faydaları görülsün. Şayet oruç ayı Ramazan’da bir değişim ve iyileşme yaşamıyorsak, Ramazan eczanesindeki ilaçları yanlış kullanma söz konusudur. Dolayısıyla kendimize dönüp bu mübarek ayı nasıl değerlendirmemiz gerektiğini dikkatle irdelemek gerekir.
Orucun sadece bir aya mahsus bir ibadet olmadığını da unutmamak gerekir. Hz. Rasulullah(sav) Efendimiz diğer aylarda da oruç tutmuştur. Haftanın pazartesi ve Perşembe günleri oruç tuttuğu da sabittir. Dolayısıyla yaşadığımız hayatın her ay ve haftasına sünnet olduğu şekilde orucu yerleştirmeye gayret göstermek gerekir.
Her şeyden önce orucun hem maddi hem de manevi bir perhiz ve temizlenme operasyonu olduğunu unutmamak lazım. Böyle bir özelliğe sahip bir ibadete elbette sadece bir ayda değil, her zaman ihtiyaç duyulacaktır.
Bedenimizi ve duyularımızı günahlardan nefret eder, ibadetlerden lezzet alır duruma getirmenin öyle çok zor olmadığını, ancak bunun için belli bir zaman sabırla taat ve ibadetlere devam edilmesi gerektiğini unutmamak gerekir. Ham sebze ve meyveler nasıl ki ateşte pişirilince lezzetli hale geliyorsa, bizim davranış ve düşüncelerimiz de kulluk kazanında iman ateşiyle pişince değişime uğrarlar ancak. Unutmayalım ki isyanlardan nefret, taatlerden lezzet almak seviyesine ulaşmadan imanımız kemale ermeyecektir.
İftar ve sahurlarda az yemek disiplini önem arz eder. Hayvani nefsimize ‘Yaşamak için yenmeli, yemek için yaşanmamalı’ düsturunu kabul ettirmek gerekir. Gündüz vakitlerinde çarşı pazarlarda gezerek alış veriş yapmak, yemeklere karşı duyulan zaafı daha da arttırır. Akşam sofrada hangi yemeklerin olacağını düşünmemek lazımdır. Bunu gerçekleştirebilmenin kolay yollarından biri de ilim ve ibadetle uğraşmaktır.
Ramazanda dünyevi bütün amaç ve işlerin hızını düşürmek en doğru olandır. Çünkü oruç manevi bir tedavidir. Manevi tedavinin başarılı olması için maddi şehevi aktivitelerin en alt seviyeye düşürülmesi zorunludur. Ameliyat geçiren hastaya sadece bazı ilaçlar verilebilir.
Bu yıl yaşanan salgına rağmen Ramazan gene muhteşemdir. İç dünyamızı imar eden bu mübarek ayın şu son günlerinin manevi bereketinden mahrum olmayalım inşallah. Yazımızı C. Rumî’nin sözleriyle bitirelim: “Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazife verilmiş, çabucak faydalı olan, kâr bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç!
Oruç anası keremlerde bulundu, çocuklarına geldi, kavuştu. Çocuğum! Fırsatı kaçırma, oruç ananı sıkıca tut, bırakma!
İslam’ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: “Kelime-i şahadet, Zekât, Hac, Oruç, Namaz.” Allah’a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur!”