Birinci Dünya Savaşından sonra Müslüman halkları dizayn eden Batılılar, aslında bir Kürdistan kurma fikrindeydiler. Ancak kendi kafalarına uyan Kürt lider ve yönetim kadrosu bulmakta zorlandıklarından, bu fikirlerinden vazgeçmek ve ertelemek durumunda kaldılar. Batılılar kendi hayat standartlarını hâkim konuma getirebilmek için, toplumları belirli evrelerden geçirip, eğitiyorlar. Görüldüğü üzere günümüzde LGBTİ'leri savunacak kadar Batılı kıvama gelmiş Kürtler yetiştirdiler.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Kürt lider ve kanaat önderlerine baktığımızda, karşımızda genellikle İslami şahsiyetleri görürüz. Bu nedenle Laikliğin ülkeye yerleşmesine en sert tepki Kürtlerden geldi. Ancak İslam referanslı bu kalkışmalar, laik rejim tarafından katliamlarla bastırıldı.
O zamanki katliamların ana hedefi otorite olabilmekti. Şeyh Sait kıyamından sonra rejim askerlerinin Kürdistan'da yaptıklarının bir kısmı yazılı hale geldi ama yaşananların bütünü daha tam anlamıyla gün yüzüne çıkarılabilmiş değil. Sadece halkın hafızasında sözlü olarak yaşıyor.
Örneğin Şırnak'ın İdil İlçesine bağlı Alakamış köyünde, 1926'da laik rejim askerlerince yapılan katliam ne kadar biliniyor? 18 Nisan 1926'da gerçekleştirilen ve 1224 kişinin katledildiği olayların, gün ışığına çıkmamış birçok yönü var. Şeyh Said kıyamının ardından işlenen cinayetler, Mardin-Şırnak arası Havêrkan diye bir üst yapı oluşturan aşiretlerde bir “Gün namus günüdür” anlayışı geliştirdi. Bunun sonucunda Rumî'lerin (Halk dilinde asker) korkunç baskısı ve Alakamış Köyünde elleri tel ile bağlanan ve dikenli tellerle etrafları sarılan, üzerlerine çalı çırpı atılıp yakılan erkekler, kadınlar ve çocuklar.
Olay halkın hafızasında tazeliğini koruyor. Çünkü katliamdan sağ kurtulanların sözlü anlatımları var. Kürtçe'de siyah ile beyaz yan yana geldiğinde “Belek” ismini alır. Yanmaktan kurtulan ve vücudunda yanık izleri bulunan ve kendilerinde siyah yanık izi olan insanlara Belek lakabı takılmış.
Bunları niye anlatıyorum? Açıklayayım.
Devlet bunca masumu yakarak, gücünü hissettirmek, otoritesini kurmak amacındaydı. Zalimlerin yöntemleri ne kadar da birbirine benziyor. İlk uygulamalardan son uygulamalara kadar birbirinin fotokopisi yöntemlere başvuruyorlar. Bütün despotlar, insanları öldürerek, yakarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar.
Bu tarihi saptamayı PKK'ye öğreten Batılı güçler, onlara Kürt halkına baskı yaparsan, öldürür yakarsan, sen de otorite olursun diyorlar. PKK, tıpkı eski zaman zalimleri gibi katliamlarla yol alıp, sözde halkı kurtarmaya çalışıyor. Böyle giderse ortada kurtarılacak halk kalmayacak.
Yine İdil üzerinden bir başka otorite kurma olayı anlatalım. 08 Temmuz 1987'de Şırnak'ın İdil İlçesi Peçenek Köyünde, kadın ve çocuklar dâhil toplam 16 köylüyü (9'u çocuk, 3'ü kadın) katleden PKK'liler, Köy camisinden bundan böyle bu tür “Köy cezalandırmalarının” yapılacağını hoparlörden herkese ayan beyan ilan ediyorlardı. Dokuz çocuğun cesedi üzerinden otorite sağlamaya çalışan PKK, bundan olumlu sonuçlar almış olacak ki hala çocuk öldürmeye devam ediyor.
Beyaz Türkler gibi beyaz Kürtlerin çocukları da en güzel okullarda okuyup, ekmek yerine pasta yiyor. Gariban Kürtlerin çocukları ise mayınlarla paramparça oluyor. 14 Ocak 2015 günü Cizre'de polis kurşunlarıyla öldürülen Nihat Kazanhan ile 30 Ağustos 2015 günü manavdan alışveriş yapmak için evinden çıkan ve PKK'nin daha önceden yerleştirdiği patlayıcı ile vücudu paramparça olan, ebeveyninin terliğinden tanıdığı Fırat Sımpil'in ortak yanı, daha tarafların ne için çatıştıklarını anlamayacak kadar küçük olmalarıdır.
Laik rejim ile komünist PKK'nin öldürdükleri çocukların listesi epey uzundur. Kürtler kurulacak otorite için cesetlerini, hatta cesetlerin parçalarını sokaklardan toplamaya devam ediyorlar.
Fırat'ın annesi PKK'yi Allah'a havale ediyor.
Aslında sadece ahlarımızı değil, yaşananların hepsini, ahvalimizi ve geleceğimizi Allah'a ve Kitabına havale edip, bu doğrultuda yol almamız gerekiyor.
Ancak bu şekilde çıkarız işin içinden.