Ensar Vakfı Bitlis Şubesi tarafından, “Namazla Diriliş” temalı bir program düzenlendi. Şehit Mahir Ayabak Ortaokulunda düzenlenen program, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Namazın İslam’daki önemi, Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi Vesselem) namaza verdiği değer, namazın toplumdaki önemine ilişkin katılımcılar birer sunum yaptı.
Programda konuşan Araştırmacı-Yazar Ramazan Kayan, oturan bir ümmetin, yürüyen bir Peygamberi ne anlayabildiğine ne de takip edebildiğine dikkat çekerek, ancak yürüyen bir ümmetin, yürüyen bir Peygambere tabi olup, takip edebileceğini söyledi.
Türkiye’de her gün ölen bin kişiden 750 kişisinin namazsız ve Kur’ansız öldüğünün istatistiklere yansıdığını hatırlatan Kayan, toplumda namazsız ve Kur’ansız insanlar olduğu sürece, namazla teselli olunmayacağını belirtti.
“Namazsız ve Kur’an'sız ölenler olduğu sürece, nasıl kendimizi teselli edebiliriz?”
Kayan, “Vicdanımız sızlıyor mu? Bunlar bizim insanımız. Belki ailelerimizden de böyleleri var. Arkadaşlarımız, dostlarımız, akrabalarımızdan da bu şekilde ölenler var. Açlıktan ve donarak ölenlere acıyoruz da iki dünyasını kaybedenlere niye acımıyoruz. Açlıktan ve donarak ölenler, sadece dünyasını kaybediyor. Ama namazsız ve Kur’ansız ölenler, her iki dünyasını kaybediyor. Çevremizde namazsız yaşayanlar olduğu sürece, namazımızla teselli bulamayız. Namazsız ve Kur’ansız ölenler olduğu sürece, nasıl kendimizi teselli edebiliriz? Benim derdim burada bir namaz seferberliğini nasıl başlatacağız? Yüreklere nasıl dokunacağız? Onların dünyasına nasıl gireceğiz? Nasıl bu noktaya çekeceğiz? Hepimizin bunu dert etmemiz gerekiyor.” dedi.
“Sahabe, yeryüzünün barışı, güvenliği, adaletin tesisi ve hakkın ikamesi için yürüdüler”
“Oturan bir ümmet, yürüyen bir Peygamberi ne anlayabilir ne de takip edebilir. Ancak yürüyen bir ümmet, yürüyen bir Peygambere tabi de olabilir, takip de edebilir.” diyen Kayan, şunları söyledi: “Sahabe, Allah Resulü ruhunu teslim edince oturup ağıt yakmadılar. Naat-ı Şerif okumadılar. Mersiyeler, ilahiler dizmediler. Saçlarını, başlarını yolmadılar. Oturup, ‘Sakal-ı Şerif’inden bir kıl koparsak, fırsat bu fırsattır bununla kurtuluruz.’ demediler. ‘Hırka-i Şerif’inden bir parça kesersek, teberrüken taşırsak, bu iş tamam.’ demediler. Yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler. Öylesine yürüdüler ki yeryüzünde zulmün son bulması için yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar, tüm insanlığın muhtaç olduğu aydınlık, karanlığı yeninceye kadar, insanlar beşeri sistemin zulmünden kurtulup, İslam’ın adaletine kavuşuncaya kadar, kullara kulluktan kurtulup, sadece ve sadece Allah’a kul oluncaya kadar, dünyanın sıkıntılarından kurtulup, ahiretin genişliğine kavuşuncaya kadar yürüdüler. Yeryüzünün barışı ve güvenliği için yürüdüler. Yeryüzünde adaletin tesisi, hakkın ikamesi için yürüdüler.”
“Mümin dikey ve yatay iletişimi aynı anda birlikte gerçekleştireceğiz”
Müslüman'ın, Allah’ın adaletini yeryüzüne hâkim kılmakla vazifeli olduğunu vurgulayan Kayan, hem Allah ile hem de yeryüzüyle iletişimi birlikte yapmak gerektiğini ifade etti.
Kayan, “120 bin sahabeden mezarı Mekke ve Medine’de olan kaç sahabe var? 10 bini geçmiyor. 110 bin sahabenin mezarı niçin Mekke ve Medine’de değil? Allah Resulü 'Yürüyünüz.' dediği için. Şunu düşünmediler. ‘En güzel İslam, Mekke ve Medine’de yaşanır. En güzel ölüm, Mekke ve Medine’de olur.’ demediler. Bugün Çin’e gidiyorsunuz sahabe mezarıyla karşılaşıyorsunuz. Allah Resulü veda hutbesinde, ‘Burada bulunanlar, bulunmayanlara bu gerçekleri ulaştırsın.’ dediği zaman, onların hedefinde Çin vardı. Bir taraftan Allah ile iletişim, bir taraftan da yeryüzüyle iletişim. Dikey iletişim, yatay iletişim. Dikey iletişimin ismi namazdır. Yatay iletişimin ismi seferdir, yürüyüştür, cihattır, tebliğdir, davettir. İkisini aynı anda gerçekleştireceğiz. Müminin bütünlüğü ancak bu şekilde gerçekleşir.” diye konuştu.
“Kur’ansız, hadissiz ve sünnetsiz bir Müslüman olamaz”
Programda bir konuşma yapan Eğitimci-Yazar Abdülhamit Kahraman ise Kur’ansız, hadissiz ve sünnetsiz bir Müslümanın olamayacağının altını çizerek, şu ifadeleri kullandı: “Bu toprakların yüzde 95’i Müslümanlar, Kur’an'ı okumuyorlar. Kur’an'sız Müslümanlık olmaz. Hadisiz Müslümanlık olmaz. Sünnetsiz Müslümanlık olmaz. Kur’an-ı hikmetle, hadisle anlayacağız, sünnetle yaşayacağız. Ulemanın görüşüne ittiba edeceğiz. Tekerleği sözüm ona yeniden icat etmeyeceğiz. Ama namaz birinci önceliğimiz olacak. En büyük ibadet olacak. Bir insan Allah’ı çok severse, namazı çok sever. Allah ile sevginizi ölçmek istiyorsanız namaza bakın, sonra duanıza bakın. Ne kadar çok seviyorsanız, o kadar çok namazı seversiniz kesinlikle bu böyledir.”
“Evde namaz seferberliği başlatmamız lazım”
Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi Vesselem), namaza verdiği öneme ve namazın toplum içindeki önemine değinerek bir konuşmaya yapan Vaiz Cemal Vanlıoğlu, namazın, müminin kimlik kartı ve nüfus cüzdanı olduğuna vurgu yaptı.
Müslümanın namazından tanındığına dikkat çeken Vanlıoğlu, “Namaz müminin kimlik kartıdır, nüfus kâğıdıdır. İnsanın oruç tutmasından Müslüman olduğu anlaşılmaz. Bir yerlerde zekât dağıtmasında Müslüman olduğu anlaşılmaz. Çünkü gayri Müslimler de para dağıtıyor. Ama bir kişiyi camide namaz kılarken görmüşsek, o kimsenin mümin olduğuna şahadet etmemiz dinimizin gereğidir. Ehl-i sünnet inancında namazı terk eden kâfir olmaz, büyük günahtır. Bazı farklı görüşler olsa da namazı terk eden kâfir olmaz. Ama kâfirler de namaz kılmaz. Bir kızımız evlenecekse, evin bütün ahalisi seferber oluyor mu olmuyor mu? Oluyor. Çeyizler hazırlanıyor, alınacaklar alınıyor, takılar, çarşıya gitmeler, davet etmeler… Gelmeyen olunca da darılmalar oluyor. Peki, namaz kılmadı diye evladına darılanınız var mı? Evde namaz seferberliği lazımdır.” dedi.
“Namaz bizim kimliğimizdir”
“Biz, bu memleketin ortak paydası olan namazı herkesle konuşalım.” diyen Muhammet Masum Vanlıoğlu ise şu ifadeleri kullandı: “Bazen de kürsüye getiremediklerimizi farklı yerlerde anlatalım diye bu yola çıktık. Ben genç arkadaşlarıma da bunu söylüyorum. Kendim de böyle inanıyorum. İnandığım değerleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Namaz bizim kimliğimizdir. Namaza baktığımız zaman, bir Müslüman olarak namazın içinde kendimizi, kimliğimizi buluruz. Neresinde kendimizi ve kimliğimizi buluruz? Bir Müslüman, hayatı içinde namazı yaşamaya başlamadan önce, namazı daha idrak edemeden önce kendisi kimdir? Kendi hayatında nelere değer vermelidir? Ona bunları öğretirler. Peygamber Efendimizin namazla ilgili olan yolculuğuna baktığınızda, bütün Peygamberlerin geçmiş olduğu bir yolculuktur.”
İLKHA