Ey Kürt! İyi Düşün
30 Mart sabahı, yani iki gün sonra sandık başına gideceksin. Oy kullanacaksın, tercihini yapıp önümüzdeki döneme damgasını vuracak yerel idarecilerini seçeceksin.
Unutma ki vereceğin oy, yapacağın tercih, seçeceğin ekip senin desteğinle, senin onayınla yönetime geçecek, yönetici ekibin uygulamaları büyük oranda şehrini, kasabanı, mahalleni, köyünü, sokağını hatta aile ilişkilerini etkilemiş olacaktır.
Ey Kürt!
Elinde imkanlar bulunan güç odaklarının iradene ipotek koymaya dönük yalan propagandaya dayalı cafcaflı sözleri, her seçim döneminde tekrarlanıp yerine getirilmeyen vaadleri seni bıktırdı, usandırdı. Yalana dayalı devasa propagandalarla seni yönlendirmek için her türlü araçları kullanmaktan çekinmiyorlar. Sana sadece kendi tercihlerini dayatıp siyasi yönden seni uyuşturmak için her türlü tekniği kullanıyorlar.
Ey Kürt!
Bıkmadın mı yalanlardan, her dönem tekrarlandığı halde yerine getirilmeyen vaadlerden? Şöyle bir düşün; bugün en çok nelerden şikayet ediyorsun? Şikayetçi olduğun halde geçen dönem seçtiğin idareciler senin şikayetlerine ne kadar duyarlı davrandılar?
Mesela huzur istiyorsun, adalet istiyorsun, helal kazanç istiyorsun, temiz bir çevre güvenli bir toplum istiyorsun, değil mi? Dur ve düşün. Bugüne kadar tercih ettiklerin sana huzur, adalet, helal kazanç kapısı, temiz çevre, güvenli toplum sunabildiler mi? Senin çokça arzuladığın huzur ve güvenliğin bugün sana dayatılan iki parti arasında hep pazarlık konusu yapılmadı mı?
Mesela çocuğun sokağa çıkarken için rahat ediyor mu?
Bugün uyuşturucu şebekeleri, tinerci çeteleri senin sokağına kadar inip senin mahallenin köşe başlarını tutmamış mıdır?
Parklara, sokaklara inen ahlaksızlık seni haklı olarak ürkütmüyor mu?
Hanımın, çocuğun bir akşam vakti gönül rahatlığıyla birkaç sokak ötedeki akrabanın evine gönül rahatlığıyla gidebiliyor mu?
Gece yatarken hangi saatte hangi hırsızın hangi pencerenden içeri dalacağının endişesi saatlerce uykunu kaçırmıyor mu?
Bir daha dur ve düşün. Seni endişelere gark eden bunca güvensizlikler, bunca kaygılar, bunca endişeler senin kapına dayanıp senden oy isteyen kaç tane idarecinin, belediye başkanının, encümeninin kaygısıyla, endişesiyle örtüşüyor?
Ey Kürt!
Sen can derdindeyken onlar koltuk derdinde değil midir? Sen namus, ahlak, edep derdindeyken onlar rant derdinde değil midir? Sen huzur derdindeyken onlar sokakları karıştırarak daha fazla oy avcılığı yapma derdinde değiller midir? Sen hırsızların, arsızların endişesiyle uykunu bozarken onlar arsa hırsızlığı, ihale-rüşvet arsızlığı peşinden koşmuyorlar mı?
Ey Kürt!
Sokaklarda, parklarda cirit atan, okul önlerinde karargah kurarak uyuşturucu tezgahları işleten çetelere ilişmeyen bir anlayış, senin hangi hakkını koruyacak? Çetecilere özerklik tanıyanlar daha kaç dönem seni “Özerklik” vaadleriyle oyalayacak?
Ey Kürt!
Oy senin, tercih hakkı da elbette senin. Seni ateşe adayanları mı tercih edeceksin, yoksa “Referansımız İslam’dır” diyenleri mi?
Sana “Ateşin çocukları” diyenleri mi, yoksa “Adem ile Havva’nın çocukları” diyenleri mi tercih edeceksin?
Sana iman, ahlak, erdem tavsiye edenleri mi tercih edeceksin; yoksa yetmişlik Kürt ninesinin eline “Namus değiliz” pankartını tutuşturanları mı tercih edeceksin?
Senin eline helak edilen Lut kavminin iğrenç sapkınlıklarını simgeleyen “Mor renkli bayraklar” tutuşturanları mı tercih edeceksin; Yoksa Tevhid bayrağını dalgalandıran, Lailaheillallah diye haykıranları mı tercih edeceksin?
Ey Kürt!
Dur ve bir daha düşün. Şöyle gerilere git, Kur’an’da anlatılan ibretlik kıssaları, özellikle Lut (a.s)’ın kıssasını bir hatırla. Düşün ki, o dönemde yaşıyorsun. Bir taraftan Lut (a.s)’ın mesajını, çağrısını, topluma dayatılan sapık ilişkileri ve Lut peygamberin “yapmayın, etmeyin, helak olursunuz” feryadını hatırla. Lut peygamber döneminde yaşadığını varsay. Hangisini tercih ederdin? Lut peygamberin çağrısına uyarak kurtuluş yolunu mu; Yoksa Lut kavminin sapıklıklarının yanında durarak göklerden yağan taşlarla helak olanların yanında olmayı mı tercih ederdin?
Dedik ya, oy senin, tercih de senin diye. Ama unutma ki vebal de senindir. Bugün senin verdiğin oylarla kendilerini bölgenin yegane gücü olarak görenler sana, senin toplumuna Lut kavminin sapkınlıklarını dayatıyorlarsa, bil ki bunda senin etkin, senin payın, senin katkın vardır. Ve elbette bunun vebali de senin boynundadır. Tamam, daha önce bunu yapacaklarını belki söylememişlerdi, belki tahmin de etmemiştin. Ama bugün senin mahallene, senin sokağına, senin pencerenin hemen karşısına “Mor bayraklar” asmışlarsa, tıpkı Lut peygamber gibi birileri de çıkıp “yapmayın, etmeyin, helak olursunuz” diye uyarıda bulunuyorsa, bil ki tercih senin, vebal da senindir.
Ey Kürt!
Birisi isminde “adalet”, diğeri “barış” kavramını kullanan iki parti arasında sıkıştırılarak bugünlere getirildin.
“Adalet” diyenler, senden oy aldıkça senin hakkını, hukukunu devlete peşkeş çekerek resmi uygulamalardan ne kadar memnun kaldığını ispatlamaya çalıştılar.
“Barış” diyenler, senden oy aldıkça senin ne kadar savaştan, çatışmadan, kaostan yana olduğunu ispatlama yarışına girdiler.
Sen “adalet” kavramına inanarak oy verdin, onlar bölgede seni adaletsizliğin pençesiyle baş başa bıraktılar.
Sen “barış” kavramına inanarak oy verdin, onlar seni kirli çatışmanın, danışıklı kaosun gönüllü bir neferi olarak göstermeye çalıştılar.
Oy vereyim ki “adalet” gelsin dedin. Onlar adaletsizliklerini bir gün Ergenekon’la, başka gün Fergenekon’la izah ederek gizlemeye çalıştılar.
Oy vereyim ki “Barış” gelsin dedin. Onlar kaos dualarıyla, cenaze törenleriyle, kan ve intikam edebiyatıyla içinde debelendikleri kirli ittifaklarını gizlemek için çatışmaları senin sokağına kadar taşıdılar.
Ey Kürt!
Değişik nedenlerle, farklı beklentilerle belki saflarına katıldın, belki de birçok yakının saflarına katıldı. Özgürlük dediler, bağımsızlık dediler, Kürdistan dediler, buna inandın. Belki bu uğurda canından oldun, belki çocuğunu kaybettin, belki birçok yakınını yitirdin. Belki köyünü, tarlanı, bahçeni, malını, mülkünü, sermayeni kaybettin.
Dur ve düşün. Geldikleri yer şu an neresi? Ne vaat etmişlerdi, şu an hangi noktada duruyorlar? Kürdistan vaadi nerede kaldı, ne olduğunu kendilerinin bile bilmediği “Demokratik özerklik” neyin nesi?
Şu an seçim sloganları “Demokratik özerklik” değil mi? İyi de Temmuz 2011’de ilan edilen “Demokratik özerklik” ile seçim vaadi olarak seslendirdikleri şimdiki “Demokratik Özerklik” arasında yeni farklar mı keşfettiler? 2011’de DTK eliyle ilan edilen “Demokratik özerklik’in” tuzunu mu fazla kaçırmışlardı?
Şu anda seslendirdikleri söylemler ile giriştikleri uygulamaları göz önüne aldığında ben niye talan oldum, çocuğum niye dağa çıktı, yakınım niye öldü gibi sorular beynini kemirmiyor mu?
“Özgür kimlikle öz yönetime” sloganı eşliğinde senden oy talep ederken tüm kilit noktaların Türk soluna teslim edilmesinin sence hiçbir anlamı yok mudur? Türkler arasında tutunamayan Türk solunun önünü açmak için mi çocuğun öldü, elin komünistine hayran kalmak için mi talan oldun, Kürdistan sokakları esrar tezgahlarıyla dolsun diye mi ömrün mahpuslarda geçti?
Ey Kürt!
Dini duyguların hala taptaze. Ahlak, edep, iman, haya duyguların tertemiz.
Peki, sana başkan adayı diye takdim edilenlerden hangisi seninle aynı duyguları paylaşıyor, hangisi senin duygularınla savaşan gladyatörlere benziyor?
Başını kaldır, etrafına bak, yalan dolan propagandaları bir tarafa bırakarak adayları, mensup oldukları partileri tek tek incele. Sözlerine, vaatlerine, hatta simalarına dikkatlice bak.
Hangisi daha çok sana benziyor, hangisi içindeki iyi duygulara tercümanlık yapıyor?
Bugüne kadar hangisi belki senin, belki bir yakınının, belki komşularından birinin aç, fakir, yardıma muhtaç olanının durumunu merak etti?
Hangisi fakirin, mağdurun kapısını çalıp yediği lokmasını mağdur insanlarla paylaşmak için çırpındı?
Hangisi “Kürt halkının değerlerine sahip çıkıyor, hangisi Kürt halkının değerleriyle alenen savaş yürütüyor?
Hangisi birliği, barışı, sulhu, insani ve İslami erdemleri tavsiye ediyor, hangisi kışkırtıcılık yapmayı saltanatı için kaçınılmaz buluyor?
Hangisi etkinliklerine “Euzu besmele” ile başlıyor, hangisi bırak Fatiha’yı, kelime-i şehadeti bile söylemekten imtina ediyor, hatta bilmiyor?
Ey Kürt!
Alnı secde gören, hamd etmesini de şükretmesini de bilenleri mi tercih edeceksin, yoksa senin kıblenle dahi sorun yaşayanları mı?
İyi düşün. Hem dünyanı, hem ahretini iyice tefekkür et, vicdanının sesini dinle, kararını öyle ver.
Evet! Oy senin, tercih senin. Yapacağın tercih sadece seni değil, şehrini, mahalleni, sokağını, aileni, yaşantını etkileyecek. Tercihin hayırlı hizmetlerin yapılmasına sebep olacaksa sen de o hayra ortaksın.
Yapacağın tercih haramın, şerrin, yozlaşmanın, rantın, fesadın önünü açacaksa bil ki buna da ortaksın.
Önce şu Hadis-i Şerif’e kulak ver: “Allahü Teâlâ, bir kula hayır murat ettiği zaman, dinini gözeten kimseler yanında çalışmayı nasip eder. Şerri murat edilen kul ise, dinini gözetmeyen kötülerin yanında çalışır”;
Ardından da kararını ver.
Unutma! Oy senin… Tercih senin… Vebal da senin!
AYET:
“İnsanları sapıtanlar, sapıklıkta önder olanlar, kendi günahlarını yüklendikleri gibi o kimselerin günahlarını da yüklenirler.” (Nahl 25)
HADİS:
“Allahü Teâlâ, bir kula hayır murat ettiği zaman, dinini gözeten kimseler yanında çalışmayı nasip eder. Şerri murat edilen kul ise, dinini gözetmeyen kötülerin yanında çalışır.”(Deylemi)
“Her iyilik bir hazinedir. Her hazinenin anahtarı vardır. İyiliği açan, kötülüğü kilitleyen bir anahtara sahip olana müjdeler olsun! Kötülüğü açan, iyiliği kilitleyen bir anahtarı olana da yazıklar olsun!” (İbni Mace)
HADİS:
“Hayırlı işe vesile olan, hayatında ve öldükten sonra da o işi yapanlar kadar sevap kazanır. Kötü işe ön ayak olana da, bu iş terk edilinceye kadar, bunun günahı yazılır.” [Taberani]