Hani söylenecek sözlerin hepsi söylendi de başka bir şey kalmadı desem doğru olmaz. Bu konuda doğrusu oldukçaa az ve yerinde değerlendirme okudum. Şanlıurfa’daki şu cezaevi meselesinden bahsediyorum.
Hatırlar mısınız bilmem. Şimdiki Meclis Başkanı, bir zamanlar F Tipi cezaevleri için “hotel” tabirini kullanmış ve bayağı gündem olmuştu. Umarım bir gün kendisi de o otellerde kalma şerefine nail olur, diye o zamanlar gazete köşelerine konu olmaktan kurtulmamıştı. Şimdiki Adalet Bakanı ise bu Şanlıurfa cezaevi olayı için rüyalarında dahi rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Tüm verileri yanyana getirince anlıyorsun ki sayın Bakanın bir şekilde kamu vicdanını tatmin etmesi gerek. Ama gel gör ki kazın ayağı hiç de öyle değil. Hatta mevzu sadece Şanlıurfa cezaevi olmaktan çıktı. Türkiye’deki tüm cezaevleri işin içine girdi. Konu sadece bir yangın meselesi de değil. İktidarın, bu olay vesilesiyle gerek cezaevleri hakkında, gerek cezaevlerinde uygulanan yönetim ve başgardiyanların emrinde estirilen zulüm/hukuksuzluk hakkında hiçbir nüfuzu yok. Daha da netleştirelim iktidarın bu konuda bir yol haritası veya programı da yok. Cezaevlerinin fiziki ve hukuki şartlarını düzenleyen, oraya hasbel kader düşenlerin de bir insan olduğu, haysiyeti ve onurunun bulunduğu gerçeği tamamen unutulmuş durumda.
Şayet iktidarın bu konuda daha fazla cezaevi yapma arzusu dışında bir programı olsaydı, Bakan bey böyle çaresiz bir duruma düşmez elbette bunları kamuoyuyla paylaşır, bugün kameraların karşısında çözüm merci olarak dik bir duruş segilerdi. Bu da olmadığına gore anlaşılıyor ki iktidarın, cezaevlerinin fiziki ve hukuki şartlarını düzeltecek bir yol haritası yok. Cezaevleri, yönetim/müdürler ve A takımlarının insafına emanet… Allah’a demiyorum; zira Allah insanlara zulmetmez.
Peki iktidarın yaptığı bir şey yok mu derseniz, olmaz olur mu diyeceğim de anlatmak icap eder. İktidar öncelikle kulaklarını iyi tıkar. Allah var bu konuda hakkını yememek lazım. Okuyucularımız iyi hatırlarlar. Son bir yıl içinde Diyarbakır D tipi cezaevinden Karadeniz ağrılıklı olmak üzere Erzurum dahil birçok yere sebepsiz sevkler yaptı Hizbullah hükümlülerine. Hani bir isyan çıkarsaydılar ya da bir soruna sebebiyet veren durumları olsaydı, gerekçe teşkil ederdi. Lakin ortada hiçbir neden olmaksızın kaç Hizbullah mahkumu nerelere sürgün edildi acaba bir bilen var mı?
Trabzon, Ordu, Bayburt, Gümüşhane, Tokat, Giresun, Çarşamba, Samsun, Erzurum ve daha sayamadığım Diyarbakır’dan sapa ve sarp yerlere sürgün edilen bu insanların ne günahları vardı. Ya ailelerinin ne suçları var… Karda kışta eşlerini, babalarını, oğullarını ziyarete ne maddi ne de manevi bir imkan bulamıyorlar; ziyaret de edemiyorlar.
Bakınız Sayın Adalet Bakanı ; oğlunu son bir kez göremeden ebedi aleme göçen Rana Baran sizce iktidara dualar ederek mi göçtü?
Ben söyleyeyim. Hayır , asla!..
Mesela Fikri Boylu adlı Hizbullah hükümlüsünün özürlü çocuğu Diyarbakır’da iken annesinin kucağında babasını görme şansına sahipken ve bu ziyaretlerin manevi moral kaynağı olması hasebiye çocuğun gelişimine ve rahatsızlığına olumlu etkisinin aksul amelini, sizce iktidarınıza dua olarak mı yansıtıyor o mağdur anne ve babalar?
Hayır, asla!..
Osmaniye cezaevine sürülen eşlerini ziyaret giden bayanların örtülerinden dolayı ne hakaretler gördüğünden haberiniz var mı Sayın Bakan?
Zannetmiyorum.
Erzuruma sürgün edilen bir başka Hizbullah mahkumunun uğradığı hakaretlerin de gazetlerde yer almasından da haberiniz yok büyük ihtimalle!
Öyle ya, haberinizin olması için büyük gazetelerde çıkması ya da Ergenekon tutuklusu olması lazım. Haftalık ya da tirajı düşük gazetelerin sizin yahut danışmanlarızın gözüne gelmesi için ne yapmak gerek? Bir yangın ya da bir isyan olması lazım ki rüyalarınız vicdanınızı harekete geçirsin, öyle mi?
Sahi hala merak eder dururum; bir çok anne, baba, eş ve hatta çocuklarla beraber: Neden Diyarbakır D tipi cezaevinden Hizbullah mahkumlarını sürüverdiniz Karadeniz illerine?
Bu kadar beddua almak için neden bunca gayret… merak eder dururum doğrusu. Hani okulu açılsa bu kadar beddua alınmazdı doğrusu.
Sesimi duyarsınız veya duymazsınız hiç önemli değil. Sürgünlerinizin gerekçesi gidilen yerlerdeki idareler tarafından dahi anlaşılmıyor, hatta haberleri olmuyordu.
Öyleyse neydi sayın Bakan bey, bunca zulmün sebebi?
İktidarınızın temeline mazlumun ahını, Allahla arasında perdesiz makbul olan beddularını almaksa gayeniz, tebrikler başardınız.
Değilse bu mazlunmları ailelerine en yakın cezaevlerine, Şanlıurfa olayını vesile ederek yollayın da hayır duaları alın bari.
Doğruhaber Gazetesi