HABER MRK - Batman'daki provokasyonuyla ilgili önemli bilgiler veren Doğruhaber Gazetesi yazarlarından M. İkbal Atak'ın dikkat çekici yazısı:
Geçen Cumartesi günü Batman'da PKK/BDP'nin "Muhteşem organizasyonuyla" gerçekleşen provokasyon, PKK/BDP'nin genetik yapısını bilen bizler için sürpriz olmasa da, bir çok kesim için "Yeni bir çatışma mı?" sorusunu gündeme getirdi.
Provokasyonda, daha önce "örgüt içi infaz" kanununa binaen yapılan başarısız suikastı atlatan Özcan Temel, bu kez kirli provokasyonun kurbanı olmaktan kurtulamazken, PKK/BDP cenahının medyasıyla, siyasetçi geçinen Asenalarıyla, YDGH yaftalı çeteci yapılanmasıyla, Ergenekon'un Kürkçü yüzüyle dakikalar sonrasında motorize olmaları, hem planlamaya hem de planlamadaki aceleciliğe en güzel örnek teşkil etmiştir.
Detaylara geçmeden önce şu soruları soralım:
1- Özcan Temel kimdir, düğünle ilgisi nedir, hedef seçilmesi tesadüf müdür?
2- Özcan Temel'in PKK/BDP ile ilişkisi nedir? Neden dışlanmıştır? Daha önce kimler evini silahla taramıştır?
3-Medyada iddia edildiği gibi düğünde dövülenler kimlerdir? Ayrıca düğüne konu olan damat-gelin tarafı arasında sorun var mıydı?
4- Özcan Temel'in ailesi neden kuşatma altında tutuluyor, konuşmalarına neden izin verilmiyor?
5- İLKHA muhabirleri ve parti broşürleri dağıtanlar neden gözaltına alındılar? Emniyet, muhabirlerin elbiselerini hangi koleksiyona gönderdi?
6- Muhabirlerin elbiselerine bile el koyan Batman Emniyeti, el konulan görüntülere yansıyan saldırgan çetecilere yönelik neden hiçbir işlem yapmadı? Batman Emniyeti bu kirli provokasyonun neresinde durmaktadır?
Detaylar…
Şimdi isterseniz Batman provokasyonuna giden süreçteki hadiselere kısaca göz atalım:
HÜDA PAR üyelerinin broşür dağıttığı yer ile düğün yapılan yer arasında yaklaşık 1 km'lik bir mesafe var. Düğün mahalle içlerinde iken, HÜDA PAR üyeleri mahalle dışında, ana caddeye yakın bir noktada broşür dağıtıyorlar. Bu esnada yaklaşık 10-15 kişilik bir grup gelip HÜDA PAR üyelerine saldırıyor. Edindiğim bilgilere göre saldıranlar aslında belli bir plan da uyguluyorlar. Hem saldırıp hem de düğün alanına doğru yönelmek suretiyle HÜDA PAR üyelerini ısrarla düğün alanına çekmeyi deniyorlar. Fakat HÜDA PAR üyeleri onların peşinden gitmeyerek aslında belki de farkında olmadan planlanmış provokasyon tuzağının içine düşmekten kurtulmuş oluyorlar.
Tabi bu arada düğünden haberleri olmayan HÜDA PAR üyeleri ile BDP'li saldırganların sürtüşmesi esnasında 3 kadın hızlı adımlarla ve heyecanlı bir şekilde kavga yerinden geçerken kendilerinden şu söz işitiliyor: "…onlar ne yaparsa yapsın biz kızımızı onlara vermeyeceğiz vs."
Acaba düğüne konu olan damat-gelin aileleri arasında sorun mu vardı? Varsa sorunun sebebi neydi? Bilmiyoruz.
Ama şu vardı. Halk arasında açıkça konuşulduğuna göre gelin gidecek kız, bu evliliğe şiddetle karşı çıkıyordu. Kimseyi töhmet altında bırakıp suçlu ilan etmek durumunda değiliz. Ancak bunun gibi farklı başka gerekçeler olmasına rağmen olayın hemen HÜDA PAR'a maledilme işgüzarlığının belli bir planlamaya tekabül etmesi, bu tür detayları dile getirmemize sebep olmuştur.
O akşam aslında üç ayrı olay oldu
Birincisi; HÜDA PAR üyelerine saldırı hadisesi.
İkincisi; Düğünde muhtemelen kız meselesi ile alakalı bir olay yaşandığı söyleniyor. Başka bir iddiaya göre ise esrarkeş veya tinercilerin gelip düğünde huzursuzluk çıkardıkları ve düğün sahipleri tarafından bunların kovuldukları şeklindedir. Bilgi kaynaklarıma göre daha sonra kovulanlar tekrar gelip yine huzursuzluk çıkarmaya devam ediyorlar. Yani anlayacağınız, huzursuzluk çıkaranlar ısrarcı davranıyorlar. Bu ısrar sadece keşlikten kaynaklı ısrar mıdır, yoksa planda ısrar mıdır, netleştirmek biraz zor. İyi de düğün alanını "keş görüntülü" şahıslar mı silahla taradı derseniz, o konuda da bir netlik yok. Sadece bir ihtimal. Ve bu olay, edindiğim bilgiye göre HÜDA PAR üyelerine yapılan saldırıdan yaklaşık on beş dakika falan önce olmuş. Gelelim planlı provokasyonun püf noktasına.
Özcan Temel, PKK'nin "infaz listesi"nde miydi?
Üçüncüsü; Düğün alanı silahla taranıyor ve Özcan Temel, isabet eden kurşunlarla hayatını kaybediyor. İşte provokasyonun başarıyla biten aşaması da burada başlıyor. Burada karanlıkta kalan asıl nokta şu. Özcan Temel tesadüfen mi kurşunların hedefi oluyor, yoksa hedef gözetilerek mi kendisine ateş ediliyor? İsterseniz Özcan Temel ile ilgili ulaştığım bazı bilgileri vereyim, tesadüf mü yoksa hedef gözetilme mi ona da siz karar verin.
Özcan Temel daha önceleri aktif bir PKK üyesi olarak biliniyor. Mahallede örgüt yöneticiliği yaptığı da iddia ediliyor. Ancak söylenenlere göre Özcan Temel örgüt ile ters düşüyor. Sebep olarak da PKK üyesi bir kadını öldürdüğü iddiası gösteriliyor. Bu nedenle PKK'nin Özcan'ı öldürmeyi hedeflediği hatta bu amaçla evinin PKK tarafından silahlarla taranarak infaz edilmeye çalışıldığı da söyleniyor.
Kısacası, örgüt üyesini infaz ettiği gerekçesiyle PKK'nin "Geleneksel iç infaz" listesinde yer alan ve bu nedenle evi silahlarla taranan bir Özcan Temel portresiyle karşı karşıya bulunuyoruz.
Şimdi gelin-damat anlaşmazlığı ve esrarkeş meselesini bir tarafa bırakarak şu kurguya dikkatinizi çekmek isterim.
HÜDA PAR üyelerine saldırıp onları düğün alanına doğru çekme çabalarının sonuçsuz kalması…
Akabinde düğün alanına ateş edilerek ne biçim tesadüf ise "infaz listesindeki" Özcan Temel'in öldürülmesi…
Eşzamanlı olarak derin odakların kontrolündeki PKK medyasının önceden hazırlandığı izlenimini uyandıran uzun metinlerden oluşmuş haberleri servis etmesi ve başka hiçbir ihtimale mahal bırakmadan "HÜDA PAR'lılarla düğün sahipleri arasında çatışma" veya "HÜDA PAR yanlıları bildiri dağıtımına engel olan düğün sahiplerini silahlarla taradı" haberlerini servis etmesi…
Senaryonun bir parçası olan ve aktörlük rolü önceden verildiği belli olan BDP'li kimi sözde vekillerin aynı minval üzere tahrik ve saldırganlığı teşvik edici açıklamalarla kirli planı kemale erdirme telaşına düşmesi
Ergenekon'un Kürkçü yüzüyle eşzamanlı olarak "Bölgede istenmiyorsunuz, bildirilerinizi silah zoruyla mı halka dayatacaksınız?" cümlelerini "Provokasyon marşına" çevirmeleri…
Bugüne kadar HÜDA PAR ve yakın kurumlara yapılan yüzlerce saldırıya rağmen sanki saldırılara uğrayanlar kendileriymiş gibi ağızlarından kan sıçrayan açıklama yarışına girişmeleri…
Henüz olay sıcak iken BDP İl Meclis Üyesi Nezir Gülcan'ın Stérk TV'ye bağlanırken "İşin iç yüzünü bilmeyenler HÜDA PAR'ı suçluyorlar" açıklamasıyla bir taraftan gerçekliğe işaret ederken diğer taraftan kirli plandan habersiz olduğunun ortaya çıkması…
Devam edelim. Cenaze işlemleri sürerken Kışanaklıktan Kışkırtanakçılığa terfi eden Gülten'in gözü kan bürümüşken yanına yaklaşan bir BDP'li, "Yarın HÜDA PAR İL BİNASINA saldıralım mı?" sorusuna karşın Kışkırtanak "Bekleyin, haber gelsin, sonra…" şeklinde cevaplarken, acaba "saldırın" haberini nereden, hangi odaktan bekliyordu? Ergenekon'un Kürkçüsünden mi? Ergenekonu Kürtlerin sırtına bindirmeyi hedefleyen Türk Solu'nun aziz yoldaşlarından mı? Yoksa yayınladığı düzeysiz bildirisiyle KCK denen yapıdan mı?
Uygulanan provokasyon hainliği ve hiç zaman geçirmeden, kısacık da olsa bir ön araştırma yapmadan hemencecik "HÜDA PAR yaptı" temposunu tutturmaları neye benzedi biliyor musunuz?
Danıştay saldırısı sonrası bilumum Ergenekoncu-ulusalcının hiç vakit geçirmeden alana dökülüp "Katil AKP" sloganını tedavüle sokması.
Ya da;
Paris'teki kadın cinayetlerinde BDP/PKK çevresinin yine hiçbir ön araştırmaya gerek duymadan "AKP-Yeşil Gladyo-Yeşil Ergenekon vs yaptı" söylemiyle ortaya çıkması.
Oysa Danıştay saldırısında tetikçi Ergenekon'un prensi çıktı. Paris cinayetlerinde ise Ömer Güney, farklı bağlantıları olduğu söylense de Sakine Cansız'ın şoförü belki de sırdaşı çıktı.
İçlerinde daha nice Ömer Güneylerin olduğu kuşku götürmeyen BDP çevresinin hali pürmelali bu iken önceden sloganlarının bile hazırlandığı Batman provokasyonu konusunda sarf ettikleri çabalar, bariz bir Danıştay sendromunu andırmıyor mu?
Ancak yazıyı yayına hazırlarken aldığım son bilgilere göre Emniyet'teki eğilim, Özcan Temel ile esrar satıcıları arasında var olduğu söylenen bir husumet yönünde belirdiği yönünde oldu. Emniyet bu yönde gerçekten de esrarcılardan mı şüpheleniyor, yoksa failleri ürkütmeme adına bunu bir soruşturma taktiği olarak mı uyguluyor orası tam net değil.
Yine aile çevresinden kimilerinin söylediklerine göre Özcan Temel'in bir aile içi hesaplaşmaya kurban gittiği, ancak BDP'lilerin bunu fırsata çevirerek istismar ettikleri yönünde.
Elbette aydınlatılamayan bir olay hakkında her türlü ihtimal ortaya konulup tartışılabilir, farklı iddiaların yayılmasına engel olunamayabilinir. Ancak birden fazla ihtimalin ortalıkta dolaştığı bir olayın irdelenmeden "halkın temsilcisi" iddiasındaki bir gruhun istismarına uğraması ve istismarda ısrarcı davranılarak bundan halkın hayatını zehirleyecek bir çatışma peydahlama çabaları göz önünde bulundurulduğunda olayın BDP içindeki istismarcı grubun bilgisi dahilinde gerçekleştiği tezi en geçerli tez olarak öne çıkmaktadır.
İstismardaki ısrar ve maktulün ailesinin ısrarla konuşturulmaması bu tezi daha da güçlendirmektedir.
Bir garip kuşatma!
Hiç merak ettiniz mi, kirli plana kan bulaştıranlar açıklama adı altında ağız dolusu kan kusarlarken infaz edilen Özcan Temel ailesinin neden konuşmadığını? Konuşmuyorlar! Daha doğrusu konuşamıyorlar, konuşacak ortam bulamıyorlar. Çünkü kirli planı devreye sokup Özcan Temel'i infaz edenler ailesini resmen ve alenen kuşatma altında tutmuş bulunuyorlar. İlkin aileden sadır olan kısacık cümleler, "katillerin bir an önce bulunması" şeklinde. Tamamen haklı bir beklenti ve hepimizin arzusu. Ondan sonra seslerini duymak ne hikmetse nasip olmadı. BDP'liler aileyi kuşatmış, taziye adı altında çokça özledikleri "cenaze istismarı" gelenekleriyle özlem gideriyorlar. Hatta edindiğim bilgiye göre aile, istediği mezarlığa cenazenin defnedilmesinde ısrar ediyor, oysa istismarı provokasyonun devamı olarak sürdürme arzusunda olan BDP'liler bu isteği kesin bir dille reddediyorlar. PKK medyasında aileye atfedilen HÜDA PAR'ı suçlama cümleleri ise mantık ve kurgu açısından gözlerini kan bürümüş provokatörlerin sarf ettikleri sözlerin adeta fotokopisi şeklinde oluyor.
Batman Emniyeti kirli tezgahın neresinde?
Yine edindiğim bilgilere göre yaşananlarla ilgili Batman Emniyetinde iki ayrı soruşturma yürütülüyor. Bir tanesi Özcan Temel'in infaz edilmesi, diğeri ise broşür kavgası.
HÜDA PAR broşürlerini dağıtırken çetecilerin saldırısına uğrayan HÜDA PAR üyeleri ile saldırıyı görüntüleyen iki İLKHA muhabiri polis tarafından gözaltına alındı, sonrasında ise serbest bırakıldılar. Tekrar belirtelim ki bu gözaltıların Özcan Temel'in katledilmesiyle kesinlikle alakası bulunmamaktadır.
Emniyet'in silahlı saldırıyla ilgili henüz kimseyi gözaltına almamış olması, olaya ilişkin herhangi bir bulguya ulaşamaması mı yoksa başka türlü hesapları mı var, onu da bilmiyoruz. Ancak İLKHA muhabirlerine reva görülen muamele "Böylesi ne duyuldu, ne de görüldü" dedirtecek cinstendir.
Muhabirler olay çıkacak duyumu üzerine olay yerine gidiyorlar. Saldırganlar, gelen muhabirlerin elinde kamera olduğunu ve saldırganları kameraya aldıklarını farkedince muhabirlere de saldırmaya başlıyorlar. Düğünden de, sonrasında yaşanan silahlı saldırıdan da haberdar olmayan muhabirler, kaos ve tedirginlik olmasın diye haberi yapmama kararı alıyorlar. Ancak broşür kavgasının silahlı saldırıyla ilintilendirilmesinden olsa gerek, sabah saat 06.00'da yaklaşık 20 araçla sivil polisler ve özel harekat timleri muhabirlerin evlerini basıp gözaltına alıyorlar. 45 saat gözaltı süresi boyunca muhabirler yaptıkları video çekimlerinden ve çekimlere yansıyan kişilerin kim olduklarından sorgulanıyorlar. Sonrasında muhabirler serbest bırakılırken kameralarına ve hafıza kartlarına el konuluyor. Oysa muhabirlerin bırakın kameralarına el koymak, normalde muhabirler yaptıkları haberlerin kaynaklarını dahi belirtmeme hakkına sahipken hem gözaltına alınmaları hem de çekimlerine polisçe el koyma işleminin gerçekleştirilmesi oldukça manidardır. Hatta daha da ilginç olanı, muhabirlerin üzerlerindeki elbiselere bile el konuluyor. Öyle ki, salıverilecekleri zaman aileleri evden kendilerine elbise getirmek zorunda bırakılıyor ve ancak bu şekilde Emniyet binasından çıkabiliyorlar.
Dünyada elbiseye el koyma gibi başka bir vakıa daha yaşanmış mıdır, doğrusu bugüne kadar duymuş değilim. Herhalde Batman Emniyeti elbiseye el koyma uygulamasıyla dünyada ilki başaran tek kurum olma sıfatını kazanmış oluyor.
Şimdi merak edilen durum şu. Batman Emniyeti, aktörleri belli olan, bas bas bağıran bu kumpası çözecek mi? Daha doğrusu çözme yönünde kamuoyunu ikna edecek gerçekçi uygulamalara yönelecek mi? Yoksa "Aman ha, süreç bozulmasın"a havale ederek cenazeye "mal bulmuş mağribi" edasıyla yaklaşanlara göz mü yumacak? Provokasyona meze yapılan "iç infazı" görmezden mi gelecek? Doğrusu polise yönelen en ufak bir saldırıyı "başarıyla" aydınlatan Emniyet teşkilatının bugüne kadar HÜDA PAR ve İslami STK'lara yapılan yüzlerce saldırıyı meçhul bırakmadaki ısrarcı tavrı düşünüldükçe provokasyonu kirli ellere armağan etme yönündeki şüpheler de giderek güçlenmektedir. Emniyetin saldırılar karşısındaki tavrı, bu yönüyle BDP/PKK'lilerin tavrıyla nedense örtüşmektedir. Kendilerine yönelen en ufak bir şey için ortalığı velveleye verirlerken HÜDA PAR'a karşı yapılan saldırılara sessiz kalmak, artık BDP/PKK ile Emniyet teşkilatının örtüşen ortak özellikleri haline gelmiş bulunmaktadır. Eğer Emniyet, BDP/YDGH'cilik şüphesinden kurtulmak gibi bir kaygı taşıyorsa, kendi bünyesindeki kimi birimlerinin YDGH denen çeteci oluşumla iç içe görüntüsünden kurtulmak istiyorsa artık saldırılara Fransız kalmaktan vazgeçmelidir.
Açıkça söylemek gerekirse, broşür dağıtanlara saldıran BDP'li çetelerin tümü muhabirlerin kamera çekimlerinde mevcut iken Batman emniyeti el koyduğu bu çekimlerdeki saldırganlar yerine broşür dağıtanları gözaltına almakla zaten bir skandala imza atmış, bu uygulamasıyla da YDGH denen çeteyi kayırmayı bir kez daha gözler önüne sermiştir. Muhabirlerin elbiselerine bile el koyan Batman Emniyetinin, çekimlere yansıdığı şekliyle açıktan saldıran çete üyelerine yönelik hiçbir girişimde bulunmamış olması, oynanan kirli senaryoya yaptığı "Derin" katkı olarak değerlendirilmiştir.