Bak azizim, sırf senin tarzına uymuyor diye farzıma kastediyorsun.
Doksan yıldır devam eden bir bu jakoben yaklaşımın hiç inkıtaa uğramadı, pes edecek gibi de görünmüyorsun.. .
Bayan öğretmenlerin saçını peruk şüphesiyle çeken çakma müfettişleriniz tarzınızın tetikçiliğini yaptılar, unutmadık.
Başbakan'ın eşi GATA'da yatan Nejat Uygur'un ziyaretine alınmadı, tarzınıza uymuyor diye, dün gibi aklımızda…
Engelliler gününde başörtülü engelli Anıtkabir'e alınmadı tarzınıza uymuyor diye, hafızalarımızda dipdiri…
Ya aynı gün Anıtkabir'e gitmeyen başörtülüyle ilgili kopardığınız yaygara?...
Öküz altında buzağı aramıyordunuz, aynaya bakınca öküzü görüyordunuz sadece...
Sonra işinden kovulanlar, okulundan atılanlar, okulun kapısından sürüklenenler…
Ve daha niceleri…
Herkes için farz olan, sizin için tarz olanla çelişiyordu, aslında çelişmiyordu; dedim ya aynaya baktığınızda gördüğünüz koca bir kafa ve bir çift boynuzdu...
Üniversiteden atılanlar… Eşi örtülü diye görevine son verilenler… Oğlunun yemin törenini demir teller arkasında seyreden başörtülü anneler, kardeşler, teyzeler…
Hani, bunca öküzlüğün alemi var mı diyesi geliyor insanın, ancak cevap kısa ve net; biri için farz, sizin için tarz meselesi.
Ve hastaneye alınmayan Medine Bircan Teyze'nin acısı!...
Bir yumru gibi boğazımıza oturan o acıyı dindiren İslam'ın ulvi mesajını süfli beyinlerinize anlatma gayretimiz…
Gözyaşlarımızı içimize akıttık, yumruklarımızı sıktık, sabrımızı her zorladığınızda yine karşınıza sabır kalkanıyla çıktık…
Duygularımız mukavemetten dem vurduğu demlerde inanç bir bariyer gibi duygularımızın karşısına dikiliyor, ruhumuzun olgunlaşmasını sağlıyordu.
Bugün yeni yetme çocuklar “özel hayata müdahale” derken tecavüz edilen hayatları bil(e)mez…
Sırf başörtülü olduğu için hastaneye alınmayan Medine Bircan Teyze'yi bilmeden, özel hayata müdahaleden söz eden biberonla beslenmiş eniği es geçin…
Bu eniklerin Anadolu insanının vakarını anlamasını beklemek beyhude bir çaba…
Hani böbrek yetmezliğinden mustarip yetmiş bir yaşında bir Medine Bircan Teyzemiz vardı, adını Medine-i Münevvere'den alan…
Acile kaldırılması icap ettiğinde tarihler 10. 05. 2002'yi gösteriyordu.
Bugün yaşam tarzımıza karışılıyor diyenlerin, sütten kesilmişlerse kanişin mamasıyla beslendikleri zaman anlayacağınız…
Bizim unutmadığımız, ancak nisyanla malul olan beşer hafızasında tozlanmış bir olaydan söz ediyorum.
Profesörlük tezi intihal olan malum rektörün yönettiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine götürüldü.
İstanbul Üniversitesi Personel Dairesi Başkanlığı beynindeki sığlığı Medine Bircan Teyze'nin sağlık karnesine ile örtbas etmeye çabalayıp Medine Teyze'nin başörtülü resmine taktı…
Tedavisi mümkün değildi Medine Teyze'nin.
Nuh da demiyordu peygamber de!..
Kitapsızların Nuh'la ne ilgisi olacaktı ki!...
Kanser tedavisi gördüğü için kemoterapi tedavisi gören teyzenin saçı yoktu ve ancak açık resmi isteniyordu.
Saçının olmaması da ayrı bir sorundu, zira beyninde zoru vardı yönetimin…
Medine Teyze, fotoğrafçıya götürülmeyecek kadar ağır hastaydı.
Oğlu, çözüm arayan bir çaresiz… Çölde vaha aramak gibi…
Ve insan aklı insan geçinenlerin koyduğu kuralları alt edecek bir yöntem buldu, Medine Bircan Teyze'ye photoshopla saç ekletilip peruklu resim yapıldı ve sağlık karnesi alındı.
Sonra ne mi oldu?
Sağlık karnesinin alındığı gün Medine Bircan Teyze hakkın rahmetine kavuştu.
Bütün bunları yapmaya hakkınız var mı diyecektim, Hakk Allah'ın adıdır ve Hakk'ı bilemeyenin hak hukuktan dem vurması anlamsız.
Sen “özel hayata müdahale”den dem vuran anlak! şimdi hastalandığını düşün ve hastaneye kaldırılırken başın açık diye tedavi edilmediğini hayal et; kabus değil mi?...
Bize gelince biz bunların hepsini yaşadık, yazdığım olay bir dönemin sadece bir örneklemi…
Şu anda ağlayıp viyaklamanın nedeni tarzına karışılması değil, senin farzıma karışma gücünün elinden alınmasıdır… Yani sen farzıma karışamıyorsun, bütün mesele bu!
Farzıma karışırken dindar kitleyi kucağına attığınız, önünü açtığınız “madde ın USA” menşeli FETO'nun da maskesi düştü.
Bu milletin yutacağı zokanız yok artık…
İstediğin kadar bağır, duysun kulağı işitmeyen sağır…
Senin tarzın benim farzıma müdahale edemez!...
Şimdi sıvış…
Başka kapıya, kış kış!...