Özeleştiri, bir erdem olduğu gibi, tekâmülün de anahtarıdır. Özeleştiri kültürünü bastırmak veya bu mekanizmadan istifade etmemenin neticesi ise; kokuşmuşluk, gericilik, statükoculuk, hataların kutsallaştırılmasıdır. Nihai noktada ise etrafına bir ecel dairesi çizip kendi eli ile kendi ipini çekmektir.
Türk siyasetinde eleştiri, bir erdem ve hayati bir mekanizma olarak işlev görmedi bu güne kadar. Bu mekanizmayı, ne iktidardakiler ne de muhalefettekiler yeterince kullanamadılar.
Siyasi partiler, bu mekanizmayı, siyasal tekamül ve keyfiyet aracı olarak kullanmadılar; aykırı çıkan her sesi, bir ayrıma tabi tutmadan, maslahatları için bir tehdit olarak gördüler. Özeleştirinin toplumsal önemini bilen kimselerin sesi de şöyle veya böyle bastırıldı.
Bir muhalefet, ülke için neredeyse iktidar kadar önemlidir. Çünkü yapıcı muhalefet, siyasete ve yönetime kalite getirir. Ama muhalefet olmanın ağırlık noktası kaybedilip de muhalefet mevhumu, “her şeye karşı çıkma” olarak algılanırsa, ağırlık noktasını kaybeder. Önerdiği projelerin ve farklı fikirlerin siyasal ve toplumsal karşılığı olmaz. Yıkıcılık ve yapıcı muhalefeti bir birinden ayırmak lazım.
İktidara gelince; farklı fikirleri tehdit olarak ve peşinen reddedilmesi gereken bir komplonun parçaları olarak görmek yerine, bu fikirlerden istifade etmek gerekir. Bazen dairenin içinde iken görülemeyen eksiklikler ve yandaşların kulakları sağır eden, aklı dumura uğratan, basireti kör eden yağcılıkları yerine, dairenin dışındaki seslere kulak vermek daha isabetli olur. Kokuşmuşluğu ve iltiması, beka meselesi olarak gören ve bunlardan beslenen asalak taife, hiçbir zaman farklı bir ses duymak istemez ve başkalarına da duyurmamaya çalışır.
İşte Türkiye’deki iktidar ve muhalefetteki kokuşmuşluğun izi buradan sürülmelidir. Tabi eğer “Haliç’te Yaşayan Simonlar” gibi bataklığın kokusu artık rahatsız edici olmaktan çıkmamış ise…
Bir parti, futbol takımı taraftarları fanatikliği ile desteklenmemelidir. Bir toplumda sağlıklı bir siyaset kültürü oturmamış ise, partizanlık, fanatizme dönüşür. Kimse kendi partisinin yanlışlarını görmez; yanlışlar, tedavi edilmek yerine mutlaka te’vil edilir; hatta kutsanır. Bu eğilimin temel siyasi reflekse dönüşmesi, toplum için bir felakettir.
Şu an iktidar kadrolarında ve siyasette keyfiyetin düşmesinin en büyük nedenlerinden birisi bu eğilimdir. Her türlü yolsuzluk, rüşvet, kokuşmuşluk ve adaletsizlik bu nedenle toplumu nefessiz bırakmaya devam ediyor. Yapılan eleştiriler ya önemsenmemekte ya da mahkûm edilmektedir. Halbuki, nice eleştiri, sağduyu, sorumluluk ve toplumun dertleri ile dertlenildiği için yapılmaktadır.
Gelelim muhalefete…
Muhalefet olmanın dayanılmaz cazibesi ile gerçeklerden kopuk ve muhalefet olmanın yıkıcılık olarak algılanmış olmanın vermiş olduğu bir refleks ile toplumsal sorunlara çözüm üretme ve proje sunmaktan son derece uzaktır. Öyle bir görüntüsü var ki, sanki iktidar olma gibi bir hedefleri yoktur. Kısır siyasi çekişmeler temel siyaset zemini haline getirilmiştir. Parti içerisinde öyle bir kokuşmuşluk var ki, bizatihi parti içerisinde yapılan eleştiriler ihanet damgası ile mahkûm edilmektedir. Muhalefet, adeta kendi eli ile kendi tabutuna son çiviyi çakma gayretindedir.
Muhalefetin içler acısı haline bakan halk da muhalefeti toplumsal sorunların çözümünde temel bir aktör olarak görmek yerine kendi yarasına merhem bulmaktan aciz olan bir kurum olarak görmektedir. Evet, gerçekten muhalefetin haline baktığımızda aklımıza şu ibretlik söz gelmektedir:
“Kelin ilacı olsaydı kendi kafasına sürerdi.”
Son günlerde CHP’de bir taciz skandalları zinciridir almış başını gidiyor. Bu skandallara öncelikle partinin kendisinin el atması ve siyasi maslahat gereği olsa da sert bir reaksiyon göstermesi ve mahkûm etmesi gerekirken, neredeyse bunu kınayanlar ve mahkûm edenler hain ilan edilecek. Parti içerisinden birilerinin sesi çıktı diye ve bu utancı kınadığı için şov yapmakla suçlanmaktadır. Parti başkanı, hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. İddiaya göre bayanın birisi, sözde bir parti yetkilisinden yardım istemek için gidiyor; ama parti yetkilisi bizatihi ona musallat oluyor. Her bir skandalın ayrı bir hikâyesi var. Tabi bunlar şimdilik sadece kamuoyuna yansıyanlar. Acaba CHP, bu hali ile millete nasıl umut olmayı düşünüyor?
Herhalde millet şöyle düşünüyordur:
“Kümesi tilkilere emanet edersek vay halimize!”
İşte, iktidar ve muhalefet farkı olmaksızın siyasete yeni bir soluk ve kalite getirmek istiyorsak, özeleştiriyi, siyaset kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası haline getirmeliyiz.
Ama “Haliçte yaşayan Simonlar” iseniz ve kokuşmuşluk, burnunuzun direğini kırmıyorsa; tam tersine bu kokuşmuşluğu kendiniz için ab-ı hayat ve beka zemini olarak görüyorsanız, yedi kevser suyu sizi paklar mı, bilmem?