Bir şafak baskını: 28.01.2011 Onlarca TEM, yüzlerce çevik kuvvet, Toma ve diğer zırhlı araçlar eşliğinde gazetemize baskın yapılmış hatırlanırsa...
Sabahtan akşama kadar devam eden bir aramaydı,
Bilgisayar imajlarına, hard disklere, gazete ve dergi sayılarına, muhtelif muhasebe belgelerine el konulmuştu,
O gün, taciz, yıldırma, baskının her türlüsü mevcuttu...
Gazetemizin genel yayın yönetmeni yazar Mehmet Göktaş başta olmak üzere birçok köşe yazarımıza gözaltı ve sonradan tutuklama yapılmıştı.
Gazetemizde aramada elde edilen hiçbir belge, bilgi dosyaya girmedi, hatta yargılanan sanıklara dahi bu konuda hiçbir şey sorulmadı!
Peki, arama niçin yapılmıştı! sorusu cevapsız kalmaktaydı... Oysa baskın ve arama sadece yıldırma, susturma ve taciz amaçlı yapılmıştı.
O dönem gazetemize yapılan bu hukuk ve kanun dışı baskın için, hiçbir medya yazarı, çizeri(İslamcısı, demokratı dahil olmak üzere) vs. dil ucuyla dahi kınamadı. Basın özgürdür, susturulamaz, kimse demedi. Çoğunluk üç maymunu oynarken bir kısmı alkış tutuyordu. Bu alkış tutanlar arasında ise Gülen örgütüne ait yazar ve çizerler de vardı.
Hatta alkışın ötesinde bu grubun adamları o kadar yanımızdaydılar ki bizatihi operasyonu yapacak kadar yakınımızdaydılar. Onlar operasyonu yönetiyorlardı, o dönemde yapılan diğer bütün operasyonlar gibi.
Ve…sap, keser ve hesap üçlü ilişkisinde bir hesap günü.... 14.12.2014 Gülen Örgütünün medyada TV ve gazetecilikte bir numaraları dahil olmak üzere bir VIP baskını yapıldı. Çoğu polis ve dizi ekibi elemanı olmak üzere 30 kişi gözaltına alındı.
Yapılan baskınlar şafak vakti değil, sabahleyin başlatıldı. Kapılar kırılmadı, kelepçeler takılmadı, kimseye baskı, taciz yapılmadı, neredeyse bir VIP gözaltı yakalaması söz konusuydu. Hukuki olarak olması gereken de zaten buydu!
Operasyonun amacı Savcılıkça “silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, örgüt kapsamında sahtecilik, iftira suçlarından” olarak kamuoyuna duyuruldu.
Gülen örgütü ise bu operasyonu günlerdir medyaya baskın şeklinde algı yanılması oluşturarak sundular/sunuyorlar. Özellikle günlerdir kendi yandaşları özgür basın susturulamaz sloganı söylerken dahi ciddi anlamda senkronizasyon hatası var.
Medyaya yapılan baskın, özgür basın susturulamaz edebiyatı yanında mağduriyet edebiyatı oluşturarak kendilerini toplum nezdinde mağdur statüsüne koymaya çalışıyorlar. Ancak ekranlara yansıyan görüntülerde mağduriyet değil; bir show olduğu görülüyor. Zira şık bir takım elbiseyle, kolalı bembeyaz gömlekle, güneş gözlüğüyle ve Rolex marka saat ile mağduriyet olmaz, olsa olsa stand up show olur. Kaldı ki yapılan baskında gözaltına alınanların birçoğu adliyenin bir kapısından girip diğer kapısından çıkmakta, kalan diğer kısmı ise belli bir süre sonra kahraman olarak çıkabilme ihtimalleri çok yüksekte.
Esasında operasyonun amacının Zaman gazetesinin ve Samanyolu TV'nin yayınlarının olmadığı aklı başında olan herkes biliyor ve görüyor. Ak Parti ile FG örgütü arasında bir güç savaşı, bir alan hâkimiyeti olduğu yeterli açıklıktadır. Sorun medyaya, basın özgürlüğüne yapılmış baskın değildir.
Salt bir gazetecilik faaliyetinden dolayı soruşturma yapılması tabi ki kimse tarafından kabul edilebilecek bir şey değildir. Ancak mevcut yayın organlarının tetikçilik başta olmak üzere gazetecilik faaliyeti sayılmayacak nitelikte suçları söz konusu ise gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine de kimse müsaade etmemelidir. Bu yayın grubuna ait Tek Türkiye, Şefkat Tepe dizilerinin Kürt-Türk kardeşliğine fitne soktuğu bilinen ve kabul edilen bir gerçektir.
Her daim haberleriyle ve köşe yazılarıyla tetikçilik yapan ve organik olarak doğrudan Fethullah Gülen'e bağlı bir medya yayın grubunun özgür basından bahsetmesi ise gerçekten komik! Basının özgür olması için önce tarafsız olması gerekiyor. Kimsenin de tarafsız olma ihtimali olamayacağından basın özgürdür söylemi bir safsatadır. Zira hem ampirik hem teorik olarak geçersiz bir söylemdir bu!