Midyat’ta yaptıkları yardım ve kültür etkinlikleriyle ilçe halkının takdirini kazanan Azim-Der, eğitim etkinlikleri kapsamında gençlere yönelik, Siyer Araştırmaları Vakfı Başkanı M. Emin Yıldırım ve Araştırmacı-Yazar Abdulkadir Turan’ın konuşmacı olarak katıldığı “Peygamber Efendimizin Sevdiği Gençlik” konulu bir program düzenledi.
Kocatepe Ortaokulu Konferans Salonunda düzenlenen programa çeşitli STK temsilcileri, kurum amirleri ve yüzlerce kişi katıldı. Salonu hınca hınç dolduran halka hitap eden konuşmacılar M. Emin Yıldırım ve Abdulkadir Turan, Hz. Muhammed’den günümüze İslam gençliği hakkında önemli tespitlerde bulundular.
Sunuculuğunu Enes Çelik’in yaptığı program Abdulhalim Bozkurt’un Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Ardından kürsüye gelen Doğruhaber Gazetesi yazarlarından Abdulkadir Turan, İslam gençliğinin dününe ve bugününe dikkat çeken bir konuşma yaptı.
Turan, “Hazreti Resul davetine başladığında gerek O’nun daveti ile gerekse de Hazreti Ebubekir’in davetiyle Mekke’de bir genç topluluk oluştu. Bu genç topluluktan Hz. Cafer çıktı, kralların karşısında İslam’ı temsil etti. Hz. Mus’ap çıktı, Medine’de Hz. Resullah’ı temsil etti. O’nun kokusunu, O’nun güzelliklerini Medine sokaklarına taşıdı. İnsanlar ona bakınca dediler ki ‘Muhammed’in arkadaşı gelmiş’. Nasıl biri diye sorsalardı herhalde diyeceklerdi ki ‘Mus’ap’a benzeyen’. Rabbim bize de öyle bir gençlik nasip etsin. Öyle bir gençlik versin ki sokaklarda yürüdüklerinde insanlar onlara bakarak Hz. Muhammed’i hatırlasınlar.” dedi.
Hz. Muhammed’in yetiştirdiği gençliği ve ondan sonraki dönemlerde İslam’a hizmeti nasıl sürdürdüklerini hatırlatan Turan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hazreti Resul Hendek gününde Bizans, Sasani, Mısır, Yemen kapılarını vaat ederken münafıklar inanmadılar ama Müslüman gençler O’na inandılar. Sonra Hz. Usame oldular, ordu komutanı oldular. Sonra Hazreti Resul ahirete intikal ettiğinde başlarında Hz. Ebubekir efendimizi buldular, onun enerjisi etrafında toplandılar, mürtedleri dize getirdiler. ‘Resulullah yok ama başımızda Ebubekir efendimiz var, biz varken İslam yurdu çiğnenmez’ dediler. Kısa bir süre içerisinde çok büyük zaferler kazandılar. Değerli kardeşler, o dönem Huneyn’de koşan atlar belki bizim Mardin’de de koştular. O zaman uçak, tank, top yoktu ama birkaç yıllık süre içerisinde Serhad’tan, Kafkasya’dan çıkmışlar Erzurum önlerine gitmişler. Sonra Mısır, Libya yüzyıl tamamlanmadan Endülüs, İran. İslam o gençlerin enerjisiyle bugünlere geldi.”
İslam gençliğinin daha sonraki yüzyıllarda neleri başardığına işaret eden Turan, “Gün geldi bir haçlı belasıyla karşılaştık. Yüce Allah o haçlı belasının karşısına Nurettin Zengi Hazretleri ve Selahattin Eyyübi gibi genç Müslümanlar çıkardı. 13 bin askeri vardı Selahattin Eyyubi Hazretlerinin, onunla Kudüs’ü bir miraç gecesinde fethetti. Kubbetuhsahra’nın kubbesine dikilen haçı indirdi ‘Burası İslam yurdudur, küfür yurdu olmaz’ dedi. Sonra Moğollar geldi Doğu’dan. Onların fertleri de henüz yeni Müslüman olmuş, Zahir Baybarslar çıktı elhamdülillah. Avrupalılar kendi haçlı seferlerinden çok, Moğolların İslam dünyasına gelişine seviniyorlarmış. Diyorlarmış ki ‘Bu barbarlar bu Müslümanları bitirecek’ ama elhamdülillah bizi bitirmeye gelenler belki bizi katlettiler ama bizde iman buldular.” diye belirtti.
“Resullullah yokken de varisler, âlimler nöbetlerini iyi tuttular. İyi gençler yetiştirdiler ve o iyi gençler İslam’ın mirasına hakkıyla sahip çıktılar. 19. yüzyıla geldiğimizde küfür bizimle ilgili bir şey keşfetti. Dedi ki; biz bu gençliği bunlardan almadan, bunların gençliğini saptırmadan biz bunlara hükmedemeyeceğiz, bitiremeyeceğiz. İslam 19. yüzyılda kendi tarihinin en büyük felaketini yaşadı, kendi tarihinin en büyük musibetini yaşadı.” diyerek konuşmasına devam eden Turan, şunları söyledi:
“Mescidi Aksamız işgal edilmişti, daha önce çok eziyet görmüştük, kanlarımızdan sokaklarda nehirler akmıştı amma ilk defa bizim gençlerimiz yoldan çıkarıldı. Genç Osmanlılar, şu dendi bu dendi. Yoldan çıkarıldı, devşirildi, küfre kaydırıldı, bizim çocuklarımız bize düşman oldu. Adları Ahmet’ti, adları Mehmet’ti, amma bizim gibi inanmıyorlardı. Biyolojik olarak bize aittiler, miras hukuku açısından iman üzereyken bizimle alakalıydılar amma batılı bir tabirle bize ait olmayan bir tabir ile kültürel mirasta bize ait değildiler. Bizim gibi inanmıyorlardı, bizim gibi düşünmüyorlardı ve artık Hz. Resul’ü önder bilmiyor, açıkça söylemeseler de O’nu sevmiyorlardı.”
Daha sonra Müslüman gençliğin zihinsel olarak ne dönüştürüldüğüne dikkat çeken Turan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Jean-Jacques Rousseau’nun heykelinin karşısına geçip orada hürriyet kasideleri yazıyorlardı. Hürriyet ve özgürlük dedikçe bizi batırdılar. Özgürlük ve hürriyet dedikçe bizi esir ettiler. Onlar başkalarının ihdas ettiği bir özgürlük teriminin esiri oldular. Biz ideolojik bir felaket yaşadık. Baktılar ki mürtet olmuyoruz, Hıristiyan olmuyoruz, müşrik de olmuyoruz; liberalizm, sosyalizm dediler, bu din değil ideoloji, gelin sosyalist olun ve gençlerimiz oldular maalesef. Eğitim kurumlarımız onları tutamadı. Onların çocukları gelip bizde okurken, biz Fransa’ya gittik, Paris’te okullara çıktık, masrafını biz verdik, Fransız hoca tuttuk. Hatta size daha acısını söyleyeyim Cezayir işgal edilirken, Cezayir’de Müslümanlar katledilirken Fransız Milli Eğitim Bakanı Osmanlı’da Milli Eğitim Bakanlığı başdanışmanıydı, bizim için eğitim programı yapıyordu. Bu nasıl bir şey. Adam cephede bizi yenmeye çalışıyor, onun için projeler yapıyor. Eğitim programları malum toplumun kurtuluş reçeteleridir. Sonra onun bakanı İstanbul’da bizim bakanlığımızda bize kurtuluş reçetesi yazıyor. Bu size inandırıcı geliyor mu? Felaketimizi bilmem anlatabiliyor muyum?”
“Önümüzde bir yol var.” diyen Abdulkadir Turan, şu uyarılarda bulundu:
“Ya biz batılı eğitimi tercih edeceğiz. Bu batılı eğitim ki birinci kuşağı sömürgeci oldu, Kızılderililerin kafatasından su içti. İkinci kuşağından Fransız ihtilali ve öncüleri çıktı, bunlar devletin bir dönemini terör dönemi ilan ettiler. Üçüncü aşamasında Hitler, Stalin yetişti. Onunla beraber toplumun zihnini mahf eden sosyalistler yetişti. Dördüncü nefsperestler yetiştirdi. Hewasına, nefsine tapmaktan başka hiçbir hedefi olmayan genç çıktı.
Tercih bizim. Hz. Resulü seven bir gençlik yaşatacağız. Şu an batılı bir gençlik zihniyeti bize taşınmak isteniyor. Sorumsuz, hesap sorulmayan bir gençlik, görev üstlenmeyen bir gençlik… İslam’da böyle değil. Bizde buluğa eren sorumluluk üstlenir. Rüşte eren artık ev sahibidir, yük taşır, ümmetin hancılığını yapar, yaşlıları peşinden koşturur. Eğer ki yaşlılarımız bizim peşimizden koşturmayıp, biz yaşlılarımızın peşinden koşmak zorunda kalıyorsak sürekli, yaşlılarımız bize sürekli ‘Haydi koşun’ diyorlarsa yazıklar olsun böyle bir gençliğe.”
Ardından söz alan Siyer Araştırmaları Vakfı Başkanı Muhammed Emin Yıldırım, Midyat ve Nusaybin yörelerinin Hz. Muhammed’in duasına mazhar olmuş topraklar olduğunu ifade etti.
Gençliğin sahip olması gereken imana örneklerle dikkat çeken Yıldırım, “Eğer gerçekten bir insan ahirete inanıyorsa, biri ona hakkımı helal etmiyorum dediği zaman, o adam haksız dahi olsa eline eteğine yapışır ne olur kardeşim gel helalleşelim, bu hak ahirete kalmasın demesi gerekir. Ahirete iman budur. Cennetle müjdelenen ashap bile ahrete olan inançlarından dolayı ödleri kopuyordu, imansız ölürüz diye yanıp-tutuşuyorlardı.” dedi.
Günümüzde iradesine sahip çıkabilen gençlerin dua alınabilecek şahsiyetler olabileceğini kaydeden Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bazen bana soruyorlar. Hocam kimlerden dua alabiliriz diye. Bende şöyle ifade ediyorum. Size ermiş dua alınacak kişileri göstereceğim. Eğer 16-17- 20 yaşlarında erkek ya da kız fark etmez bir genç okul okumasına rağmen Yusuf misali, Meryem gibi iffet gömleğini yırtmadan yoluna devam ederse, elini, dilini ve gözünü harama bulaştırmadan. Günümüz şartlarında bu ortamda iffetini koruyan genç, Allah katında dua alınabilecek bir seviyeye ulaşacaktır.”
“Müslüman adam, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.” diyen Yıldırım, gençlerin Kur’anî bir ahlaka sahip olması gerektiğini şöyle ifade etti:
“Eğer bugün akrabalarınız, komşularınız, arkadaşlarınız, ticaret yaptığınız insanlar sizden şikâyetçi ise ve sizi gördükleri zaman yollarını çeviriyorlarsa kusura bakmayın böyle bir genci ya da Müslüman’ı ne Allah ne de Resulü sever. Ancak düşmanının bile takdir ettiği, Kur’anî ahlaka sahip bulanan genci sever. Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkların asıl sebebi budur. Müslüman görünüp Müslümanların kuyusunu kazan kuzu postuna bürünen kurtlardır. Müslüman görünüp Müslümanları ne durumlara sokanları görüyoruz. Halimiz ortada. Müslüman Müslüman’ı vuruyor. Adalet çökmüş durumda. Adalet anlayışın olmadığı yerde iman gerçek manada, temsiliyet anlamında kendisine karşılık bulamaz.”
Küçük emeller peşinde koşmayan gençlerin ancak Resulullah’ın sevgisine mazhar olabileceğini belirten Yıldırım, “Her gencin sahabece bir hedefi olmalı. Ama evleneyim, evim, arabam, işim olsun bunlar değil, bunlar olacak zaten. Bunlar hedef olarak konulacak şeyler değil. Hedef daha âli olmalı. Mus’ab gibi Medine’nin her evine iman tohumunu ekecek kadar. Nasıl bir genci sever Allah Resulü biliyor musunuz? Kalkıp davam diyen, oturup davam diyen genci... Sadece ve sadece İslam diyen, yüreğinden İslam’dan başka her şeyi söküp atan genci sever.” diye konuştu.
Başarıya ulaşmak ve Resulullah’ın sevgisini kazanmak için sabretmek gerektiğini belirten Yıldırım son olarak şunları söyledi:
“Sabır başarının anahtarıdır. Sabır olmadan zafer yok. Sabır olmadan kazanç yok. Ama sabır eli kolu bağlayıp öyle miskin miskin oturup beklemek değildir. Bizde böyle bir sabır anlayışı yoktur. Sabır, hakk adına hakka yaraşır bir şekilde direnmektir. Direnirsen sabretmiş olursun. Sabır sokağa çıktığında seni kötülüğe çağıran bu çağın iki ayaklı şeytanlarına direnmektir.”
Azim-Der tarafından “Peygamber Efendimizin Sevdiği Gençlik” konulu program yapılan duanın ardından sona erdi. (Süleyman Tunç, M. Hüseyin Temel - İLKHA)