Ölen hep Müslümanlar! Ağlayanlar, imdat isteyenler, yakınlarının mezarlarını kazanlar, acı içinde çırpınanlar hep Müslümanlar! Özellikle son yirmi yıl televizyon ekranları, gazete sayfaları acı çeken, katledilmiş, perişan Müslüman halkların görüntü ve resimleriyle dolu. İslam dünyasının her yerinde ayrı bir acı, ayrı bir zulüm yaşıyor Müslüman halklar.
Her gün başka bir Müslüman halk için sokaklara dökülüyoruz. Her gün farklı bir mazlum halk için gözyaşları içinde bağırıyoruz. Her defasında başka bir zalim gücü lanetliyoruz avazımız çıktığı kadar. Bir gün Boşnaklar için ağlıyoruz, diğer gün Afganlılar veya Keşmirliler için… Bir başka gün Suriye'deki, Yemen'deki, Bahreyn'deki, Mısır'daki, Somali'deki, Çeçenya'daki, Libya'daki, Irak'taki ve Filistin'deki zulümleri lanetlemek için meydanlara koşuyoruz.
Ama zulümler bitmiyor, gözyaşlarımız dinmiyor, ekranlardaki vahşet görüntüleri sona ermiyor. Neden? Sokaklara dökülmeyelim mi? Kardeşlerimiz için ağlamayalım mı? Onlara dua etmeyelim mi? Elbette bütün bunları yapalım. Yapmamız da lazım. Lakin sadece protesto yetmez. Sadece gözyaşı dökerek sorumluluktan kurtulamayız.
Ümmetin bu kara talihini aydınlık yarınlara çevirmek için daha fazla şey yapmalıyız. Her şeyden önce neden bu hale düştüğümüzü, tek hak dinin mensubu olan, insanlığı kurtarmak için görevlendirilmiş olan bir ümmetin nasıl olup da bu kadar zillete duçar olduğunu sorgulamalıyız. Bunun üzerinde tefekkür etmeliyiz. Hasatlığımızı teşhis etmeli, ondan sonra da tedavi yolu aramalıyız.
Allah asla aldatmaz. Onun vaat ve sözlerinde asla yanılgı olmaz. Allah inanalar için zafer ve izzet vaat ediyor. Zaferin, izzetin, ilahi yardımların müminlerle beraber olduğunu söylüyor. O halde sorun bizde, bizim Müslümanlığımızda. Eğer Müslümanlığımız, imanımız bizi zafer ve izzete götürmüyorsa, batıl ehlinin zulmünden kurtarmıyorsa demek Müslümanlığımızda bir sıkıntı var. Müslümanlığımızı gözden geçirmemiz lazım.
Tarih yüce Allah'ın vaat ve sözlerinin doğruluğunu ispatlayan olaylarla doludur. Zikir ehli olan, hayatının hedefine Allah'ı koyan, iman ve Müslümanlığını önemseyen, öğreti ve değerlerine Kur'an'ı referans yapan nice az topluluğun nasıl kısa bir süre zarfında izzet ve zafere kavuştuğunu, düşmanlarına galip geldiğini, dünyaya egemen olduğunu öğrenmek isteyen İslam'ın ve İslam peygamberlerinin tarihine baksın yeter.
Biz Müslümanlar gerçek anlamda dinimize sarılırsak, dinimiz kesinlikle bizleri izzet ve zafere götürecektir. Evet, kendimizi değiştirmeliyiz. Kendimizi değiştirmeye çalışmadıkça Allah bizi değiştirmez. Dinimizin emir ve düsturlarını hayatımıza rehber edinmedikçe, sabah akşam ağlayıp feryat etsek de boştur.
Dinimiz Müslümanlar kardeştir, inanalar bir binanın yapı taşları gibidir derken biz Müslümanlar birbirimizin kuyusunu kazarsak zafer gelmez. Dinimiz hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, dağılıp parçalanmayın, sonra gücünüz gider diye uyarıda bulunup vahdete çağırırken biz binlerce parçaya bölünüp birbirimize düşman kesilirsek izzet semtimize uğramaz.
Özümüze dönelim ey Müslümanlar! Kendimize benzeyelim, düşmanlarımıza değil! Kendimiz olursak, Müslümanlığımız hayatımızın efendisi olursa o zaman liderlerimiz de, hükümetlerimiz de bizim gibi olur, bize benzer. Düşmanlarımıza değil bize, dinimize hizmet eder başımızdaki yönetimler. Liderlerimiz, hükümetlerimiz zulme uğrayan Müslüman halkların kurtuluşu için kuru kınamalarla, durumu kurtaran açıklamalarla yetinmezler o zaman. Mütecaviz düşmanı zulümlerinden vazgeçirmek için ne gerekirse yaparlar, bir araya gelir, güç birliği yapar, ekonomik, hatta askeri yaptırımlarla düşmanı yaptığı zulümlerden pişman olur hale getirirler.
İzzet ve kurtuluşumuzun tek yolu dinimize, özümüze tekrar geri dönmektir. Bunu yapmadığımız müddetçe daha çok ağlayacak, daha çok feryat edip düşmanlarımıza lanet edecek, düşmanlarımız da gözyaşlarımız ve acılarımızla alay edercesine bizlere, Müslüman halklara daha çok zulüm yapacak, cinayet ve vahşetlerini küstahça sürdürecektir.