Mehmet Şevket Eygi'nin Milli Gazete'de yer alan bugün kü yazısı:
*Birinci gerçek:
Türkiye halkını birbirinden kopuk, birbirine düşman, birbiriyle barışmaz, anlaşmaz, uyuşmaz iki kısma ayırdılar: Egemen azınlık halkı ile çoğunluktaki Müslüman halk.
*İkinci gerçek:
Müslüman çoğunluğu birbirinden kopuk irtibatsız bine yakın irili ufaklı parçaya, İslamcılığa, cemaate, gruba ayırdılar.
*Üçüncü gerçek:
Ümmeti yıktılar. Onun yerine hizip, fırka, cemaat, tarikat, parça, sekt asabiyeti, militanlığı ve fanatizmi getirdiler.
*Dördüncü gerçek:
Çoğunlukta olan Müslümanları dilsiz ettiler. Alfabeyi değiştirdiler, lisanı bozdular. Düşüncenin, medeniyetin, bütün hayırlı faaliyetlerin, yüksek kültürün ana vasıtası olan edebî, yazılı, zengin Türkçe elden gidince halk ve okumuşlar câhil kaldı.
*Beşinci gerçek:
Eğitimi çökerttiler… Eğitimde keyfiyete değil kemiyete önem verdiler… Okullardan bitirme imtihanlarını, liselerden bakaloryayı kaldırdılar. Seviyeyi korkunç şekilde düşürdüler. Eğitim çökünce medeniyet çöktü.
*Altıncı gerçek:
Uzun yıllar boyunca yüksek ve müzmin enflasyonla bütün kurumları çürüttüler. Kendileri yüz milyarlarca dolar faiz, borsa rantları elde ettiler, ceremesini ülke ve halk çekti.
*Yedinci gerçek:
İslam’ı mihraptan yıkmak için, birtakım sahte ve bid’atçi ilahiyatçılar vasıtasıyla dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, Fazlurrahmancılık, İslam feminizmi ve daha bir sürü bid’at cereyanı çıkarttılar, Ehl-i Sünneti sarstılar.
*Sekizinci gerçek:
Bugün Türkiye’de iki ayrı medeniyet çarpışmaktadır. Biri, çağdaşların ve laiklerin şeytani medeniyeti, diğeri Müslümanların medeniyeti. İslam’ın medeniyeti demedim. Müslümanlar çağdaş kültür, İslam ahlakı, İslam’ı doğru şekilde anlamak, İslam sanatı, İslam mimarisi, kurumsallaşma, yazılı kültür, şehir kültürü konularında maalesef gerçek İslam’ın gerisinde kalmıştır. Bunun başlıca iki sebebi vardır. Yetersizlik ve din sömürüsü.
*Dokuzuncu gerçek:
Şu anda İslami kesimin içinde sürüsüyle casus, ajan, provokatör, istihbaratçı, kripto bulunmaktadır. Bunlar Müslümanları parçalamakta, birbirine düşürmekte, yanlış yollara yönlendirmektedir.
*Onuncu gerçek:
Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir hürriyet, serbestlik, imkân ve fırsat olmasına rağmen Müslümanlar, gevşek bir konfederasyon şeklinde bile olsa birleşemiyorlar, tek bir ümmet olamıyorlar, başlarına ehliyetli bir İmam-ı kebir seçerek ona biat ve itaat edemiyorlar.
*On birinci gerçek:
Bugünkü Türkiye Müslümanları bir fetret devri yaşamaktadır… Başlarında bir imam bulunmayan, tek bir ümmet oluşturamayan Müslümanlar fetret Müslümanlarıdır. Kimse aksini iddia etmeye kalkışmasın. Cahilî, Şifahî, sathî ve bedevî kültür, çoğunluktaki Müslümanları zillet, esaret ve güçsüzlük içinde bırakmıştır.
*On ikinci gerçek:
Bu ülkede her yıl İslami hizmet ve faaliyetler için muazzam paralar, milyarlarca dolarlar toplanıp harcanmaktadır ama Müslümanlar yine de birleşememekte, yine de biatli ve itaatli olamamaktadır. Bunda cahilî ahlakın büyük rolü vardır. Maalesef Türkiye Müslümanları Kur’anî, Nebevî, Şer’î yüksek ahlaktan büyük ölçüde kopmuşlardır. İslamla bağdaşmayan cahilî ahlak… Nerede Kur’an ahlakı, Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem) ahlakı, Selef-i Sâlihîn ahlakı; nerede bugünkü ahlak.
Türkiye’nin bugün karşıya karşıya bulunduğu çok vahim, çok büyük, çok derin krizlerin çare ve çözümleri Kur’anda, Sünnette, Şeriatta, İslam Hikmetindedir.
Bu çare ve çözümleri arayıp bulacak, Müslüman halkı irşad edip ona yol gösterecek, idarecilere rehberlik edecek büyük ulema, büyük fukaha, büyük meşayih, büyük kamil mürşidler, ziyalı yüksek kültürlü Müslüman düşünürler nerededir?
(İkinci yazı)
Pakradunileri Bilmek Tanımak
Halkımız Sabataycılık hakkında az buçuk bilgi sahibidir ama Pakraduniler hakkında yoğun bir cahillik ve karanlık vardır.
Pakradunilik bundan 2600 yıl öncesine dayanır. O tarihlerde Ermeni kralı Filistin’e sefer etmiş, Yahudi kralını yenmiş, ordusunu bozmuş ve büyük miktarda Yahudiyi Ermenistan’a köle olarak götürmüştür. Kısa bir müddet sonra bu Yahudiler yalancıktan Ermeni ve Hıristiyan olmuşlar, devletler kurmuşlardır.
Yakın tarihlere kadar Pakraduniler bir tür Ermeni Sabataycısı gibiydiler. Cumhuriyet devrinde bunların bir kısmı iğreti Ermeni kimliğini bırakmış Müslüman görünmüştür.
Sabataycılar hakkında çok kitap ve araştırma var ama Pakraduniler hakkında çok az bilgi vardır.
Türkiye’de olup bitenleri anlamak istiyorsak mutlaka ama mutlaka Pakradunileri tanımak zorundayız. Aksi takdirde oynanan oyunları anlamamız mümkün olmayacaktır.
Bendeniz bu konuda uzman değilim, derin bilgiye sahip değilim.
Müslüman kesimde büyük paralara sahip vakıflar, dernekler, cemaatler vardır. Bunların bir ehil ve güçlü tarihçilerden ve uzmanlardan oluşan bir ekip kurarak Pakraduniliği ve Pakradunileri incelemeleri ve araştırmaları gerekir.
Pakradunilik Türkiye’ye özel bir şey değildir. Birçok ülkede Pakraduniler vardır O ülkelerin kimliğine, dinine, rengine, kültürüne boyanmışlardır.
Anladığım kadarıyla Pakradunilere güvenemeyiz. O halde onları tanımamız gerekmektedir.
Elinde para, imkan, fırsat olan Müslümanlar düşünsün.
Müslümanlar şu realiteleri akıllarından hiç çıkartmamalıdır:
Türkiye’de bir milyondan fazla Kripto Yahudi yaşamaktadır.
Yine bir milyondan fazla Kripto Hıristiyan bulunmaktadır.
Kripto Yahudiler sadece Sabataycılardan ibaret değildir.
Bu konularda, elde belge bile olsa isim vermek doğru değildir.
Müslümanlar “Kurtuluş Savaşının İçyüzü ve M. Kemal Araştırmaları Enstitüsü” kurup derin ilmî ve tarihî araştırmalar yapmalıdır.
“Türkiye Yahudilerini, Sabataycıları, Kripto Yahudileri Araştırma Enstitüsü” adıyla başka bir araştırma merkezi kurulmalıdır.
Bu anlattıklarım şifahî=sözlü kültürle başarılamaz.
Yeterli sayıda Müslüman gence İbranîce ve Ermenice öğretilmelidir.
Bunlar bedevî kültürü ile olmaz.
Hahambaşı Haim Nahum’un 1920’lerin başında bağrımıza sapladığı Lozanın gizli protokolleri kazığını, 2013 yılına geldik ama hâlâ söküp çıkartıp yaramızı tedavi edemedik.
Bugünkü şifahî, kırsal kesim, bedevî kültürü ile sömürgeci, emperyalist, acımasız egemen azınlıkların ve onları kışkırtıp destekleyen dış düşmanlarımızın daha çok kazıklarını yeriz.
AKSİYON DERİGİSİ'NDE PAKRADUNİLER İLE İLGİLİ 2006 YILINDA YAPILAN HABER
Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı 'Pakraduniler'in hikâyesi günışığına çıkıyor...
Selanikli Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü ortaya çıktı. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö 730 yılında başlıyor ve günümüze kadar uzanıyor. İddianın sahibi, araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri "acımasızca" yönettiğini ifade ederken, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante'yi gösteriyor. Galante, "Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı" adlı kitabında, "Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu'nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20'nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir." diyor.
Bizans'ın krallıklarına son verdiği Pakraduniler, Selçukluların hakimiyetine girdikten sonra yüzyılımıza kadar hayatiyetini cemaat içinde devam ettiriyor.
Hikâye milattan önce 730 yılında başlıyor. O tarihte, Ermeni Kralı Sannasar, Filistin'e yaptığı seferde İsrail Kralı Osee'yi öldürerek, 10 Yahudi kabilesini esir alır. Sonra onları Fırat'ın ötesine, Güney Ermenistan'a yerleştirir. M.Ö. 700'lerde, bu kez Babil Kralı Nabukadnezar, Mısır Kralı Necho ile Kudüs Kralı Yoachim'e karşı bir sefer açar. Söz konusu sefere, Doğu Ermenistan Kralı Hıraçya da büyük bir ordu ile katılır. Hıraçya'nın bu savaşta gösterdiği olağanüstü başarı, Nabukadnezar'ı fazlasıyla memnun eder ve esir aldığı 10 bin Yahudi'nin yarısını Kral Hıraçya'ya hediye eder. Bu esirler arasında İsrailoğulları'nın önemli şahsiyetlerinden Prens Şampat (Smbat/Shampat) da vardır. Şampat, kısa zamanda Hıraçya'nın takdirlerine mazhar olur. Devlet hizmetine alınıp, önemli mevkilere yükselir.
ESİRLİKTEN SOYLULUĞA
M.Ö. l5O'lerde soyunun Hz. Davud'a (as) dayandığını iddia eden ve adı "Pakarad Şampa" olan bir Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak'a başvurarak saray hizmetine girebilme talebinde bulunur. Dikkat çekme ve kendini sevdirme açısından Prens Şampat'ı dahi gölgede bıraktığı kaydedilen Pakarad Şampa, Kral Vağarşak'ın en yakın bendeleri mevkiine erişir. Sonunda şaşırtıcı bir şekilde, Ermeni Kralları'na taç giydirme imtiyazı ile 10 bin süvariye komuta etme hakkını elde eder. M.Ö. 90-36'larda Ermeni krallarına Dikran II. (Büyük Dikran) İsrailoğullarına yönelik yeni bir sefer düzenler.
Bu sefer sırasında esir aldığı binlerce Yahudi'yi o da ülkesine götürür. Esirler arasından seçtiği "Aşod" adında bir asil Yahudi'yi özel hizmetine alır. Bu olaylar sonucunda Ermenistan'a yerleşen ve zamanla nüfusları hızla artan esir Yahudiler, sürgün yıllarının sembol ismi Prens Şampat'ın hatırasını kendilerine rehber edinerek, teşkilâtlanıp millî varlıklarını koruyabilme mücadelesine girişirler. Zamanla Ermenilerin yönetimini ele geçiren Pakraduniler M.S. 1045'e kadar Ermenistan'da saltanat sürmeyi başarır.
26 YÜZYILDIR YAHUDİLİKLERİ DEVAM EDİYOR
"Kripto Yahudilik"konusunda uzman olan Türkiyeli Yahudi Prof. Abraham Galante, "Les Pacradounis ou Une Secte Armeno-Juive/ Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı / Baskı: 1933, Fransızca İst." adlı eserinde bu konuda hayli enteresan bilgiler veriyor: "Pakraduniler varlıklarını Juda İmparatorluğu'nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20'inci yüzyıla kadar sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir. Eğin'de, 'Erzurum-Sivas arasında', Marmara Denizi'nin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy'de yaşamış oldukları bilinen Pakraduniler, 26 yüzyıldır Yahudi yönlerini sürdürmekte gösterdikleri kararlılık nedeniyle Portekizli Marano'lar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabilirler."
Dabağyan, Pakradunilerin kullandığıisimlerin Ermenilerden farklı olabildiğini söyleyerek; Ermeni tarihçi Gatoğigos Ğorenazi'den şu nakilde bulunuyor: "Simpat adını, 'Pakraduniler' oğullarına verirler. Bu isim İbranice'den geliyor ve aslı 'Şampat'tır. Ermeniler arasında asırlarca pek revaç görmüş olan 'Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit' gibi isimlerin Ermeni menşe'li olmadığı bariz şekilde meydana çıkmaktadır."
Dabağyan, Bizanslı tarihçi Pavstos'un, 3. Asır'da bölgede iskan edilmiş ve kısmen Hıristiyan olmuş Yahudilerin miktarını 400 bin olarak verdiğini de kaydediyor.
NASSİ: DOMUZ ETİ YEMEZLER
Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin (Yeni adı Kemaliye) arasındaki bölgede varlıklarını sürdürdüklerini belirtiyor. Nassi'ye göre cemaatin yayılımı, Arapkir, Kapadokya ve Kilikya/Çukurova'ya kadar uzanıyor.
Nassi, Pakraduni soyundan gelenlerin fiziki görünüşlerinin Ermenilerden farklı olduğunu, kafa yapısı olarak Yahudiler gibi Dolikosefal olduklarını kaydediyor. Bir Yahudi-Ermeni'nin evinde vefat gerçekleştiğinde, evin içini tamamen değiştirdiklerini, evde asla su kullanmadıklarını, çünkü ölüm meleğinin kılıcındaki kanı bu suyla temizlediğine inandıklarını belirtiyor. 7 gün iş yapmayıp Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını da kaydediyor. Nassi, Pakradunilerin asla domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına uyduklarını, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde olduğunu ifade ediyor. Bunun da Ermeniler arasında "Yahudiliğin bir uzantısı" olarak değerlendirildiğini söylüyor. Nassi, Pakradunilerin, ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19'uncu yüzyıla kadar Gürcistan'da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiğini ifade ediyor.
RAFIZÎ ERMENİLER KİM?
Fransız Mareşali Horace Sebastiani, Türkiye Ermenileriyle ilgili 1814 tarihli raporunda Ermenileri normal Ermeniler ve "Rafiziyyun/Rafiziler" olarak ikiye ayırır. Dabağyan "Osmanlı İmparatorluğunda Şer Akımlar" kitabında bu raporu değerlendirirken, Fransızların Türkiye'deki etnik yapıya daha 1800'lü yılların başında bile ne kadar hâkim olduklarının anlaşıldığını ifade ederek şöyle tepki veriyor:
"Selçuklular devrinde, Alparslan'ın saflarına geçerek, Bizans'a karşı savaşan ve sonradan İslam dinini kabul eden Ermenilerin büyük bir kısmı, bilâhere 'Alevi Mezhebi'ne geçmiş ve öyle kalmışlardır. (...) Demek ki, Mareşal Horace Sebastiani, Fransa'nın Türkiye üzerinde taşıdığı gizli emellerin tahakkuk sahasına aktarılacağı zaman, Osmanlı topraklarında yaşayan bilumum unsurlardan istifade edebilmek için Anadolu topraklarında yaşayanları da iyiden iyiye tetkik etmiş veya ettirmiş!"
Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan ise Pakradunilerle ilgili şu değerlendirmede bulunuyor: "Türk-Ermeni kardeşliğinin başlangıcı 11'inci yüzyıl ortalarına dayanır. 1064'te Pakraduni Ermeni Krallığına Bizanslılar tarafından son verilince, Bizans zulmüne dayanamayan Ermeniler Türklerin himayesine sığındılar. Bu devre onlar için huzur oldu. Vatanlarına sımsıkı bağlandılar. Türkler tarafından bunlardan' bazılarına 'Amiral'lik unvanı verildi. Böylece ilk Türk-Ermeni dostluğunun temeli atılmış oldu. Bu kardeşliğin en güzel kanıtı da bugün dünyanın dört bucağına serpilmiş olan Ermeni toplumunun günümüze dek varlığını sürdüren Türkçe kökenli soyadlarıdır. Örneğin, Romanya doğumlu olduğu halde dünya Ermenilerinin Ruhani Reisi Gatogigos Vazgen I'in soyadı 'Balcıyan'dır." (Sorun olan Ermeniler / Suat Akgül, Ali Güler, Türkar Yay. İst. 2003. s: 402)
"ERMENİ İSYANLARININ ARKASINDALAR!"
Yazar Levon Panos Dabağyan, Ermeni meselesinin can damarını teşkil eden "1. Zeytun İsyanı'nın" arkasında Fransa ve Vatikan'ın bulunduğunu, isyanın düzenleyicilerinin Pakraduniler olduğunu ileri sürüyor. Dabağyan, Zeytunluların kökeniyle ilgili olarak şöyle diyor: "Ani Beldesi'nin Bizanslılara geçmesinden ve Bizanslıların Ermeni katliamından sonra, Anadolu'nun muhtelif bölgelerine dağılan 'Pakraduni Hanedanı' mensupları Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdi. Dolayısıyla (Fransa'nın gönderdiği Katolik Ermeni) maceracı Leon, Ermenileri isyana teşvik için gerçekten en münasip bölgeleri seçmiş demekti. Zira, Pakraduni Hanedanı, zaten birtakım entrikalara müsait ve gayri Ermeni bir unsur idi."
Dabağyan 1862 ve 1895'te iki kez denenen isyanın Türkiye'ye sadık Gregoryan Ermenilerin destek vermemesi üzerine akámete uğradığını kaydediyor. Pakradunilerin de hâlâ var olduğunu belirtiyor: "Hâlâ varlar tabii; ama sayıları ne kadar, organizeler mi bilemem. Sanmıyorum. Ancak, bizde birine 'Pakraduni!' dedin mi, bu hakaret için kullanılırdı. Çocukken birine kızdığımızda, 'Pakradunisin ulan sen!' derdik. Onların ırklarından gelen bir zekâları, müztehzi bir bakışları, hesapçı, işini bilir bir yapıları vardır. Tarım ve zenaattan çok hep ticaretle, para/finans işleriyle uğraşmışlardır."