Mazlumların kanı üzerinden “siyasi çıkar” devşirmeye çalışmak herhalde ilkesizliğin en somut örneğidir. Aziz Kudüs uğruna canlarını vermekten başka hiçbir gücü olmayan mazlum Filistinlilerin direnişi yeni bir boyut kazanmıştır. Tarih sayfalarına “kanlı pazartesi” olarak geçecek olan o günde 60'ın üzerinde şehitlerin olması iman sahibi herkesin vicdanını yaralamıştır…
Bütün bu yaşananlar arasında benim dikkatimi çeken parti liderlerinin dili oldu. Seçim öncesinde bunu ranta çevirme hesaplarını görüyorum. Özelikle Kılıçdaroğlu'nun Kudüs hakkındaki “üst perdeden sahiplenme sözleri” dikkat çekiciydi. İlke olarak ve tarihsel süreci olarak CHP'nin dilinden farklı bir söylem söz konusudur. Buna Muharrem İnce'yi de ekleyebilirsiniz. Tayyip Erdoğan'dan geri kalmamak adına bir Filistinli lider gibi açıklamaları görüyoruz. Strateji değişikliğine gittikleri ve halkın hassasiyetlerine göre bir söylem geliştirdiklerini görüyoruz. Kendilerine strateji belirleyen akıl hocaları; fark ettiler ki dindarların oyunu almadan iktidar olamayacaklar. Bu gerçekliğe binaen Kudüs'ün halktaki hassasiyetlerini hesaplayarak seçim öncesinden oy devşirmeye çalışıyorlar.
Bu konuda iktidara gelince: Evet İktidar tarafından Kudüs meselesine bakıldığında sözden çok yaptırım beklentisi vardır. Yıllardır kınama ve tehditler artık karşılık bulmuyor. Bunun en yüksek dozajı “one minute” idi. Devamında “Mavi Marmara” katliamında sarf edilen sözlerdi. Fakat bu sözler Filistinlilere hiçbir faydası olmadı ve israil bildiğini okumaya devam etti… Bu mesele iktidar için sadece nutuklarla ve mitinglerle çözülecek bir mesele değildir. İktidarda olmayan bir parti'nin veya sivil toplum kuruluşunun miting yapması gayet doğal ve yerinde bir girişimdir. Fakat iktidardaki bir hükümetin miting yapmaktan çok israil'e karşı yaptırımı konuşması gerekirdi. Çünkü israil sözden değil yaptırımlardan çekiniyor. Askeri seçeneklerinde konuşulabileceği yaptırımlar israil'e geri adım attırabilir.
Bu döngüyü fark eden ana muhalefet, iktidarın malzemesine göz dikerek ve sözlü moduna geçiş yaparak oy devşirmeye çalışıyor. Filistinlilere sahiplenme furyasını başlatmışlar. Hatta Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce'nin “Kudüs dili” Erdoğan'dan farksız bir kıvama gelmiş durumdadır. Keşke oy hesapları olmadan, samimiyet noktasında ve Kudüs üzerinde bir mutabakat olmuş olsaydı. Bunu seçim malzemesi değil de şeyh Ahmet Yasin'in mirası olan ümmetin yetimlerine sahiplik etselerdi. israil'le olan bütün anlaşmaları geri çekselerdi. Onun babası hükmünde olan ABD'nin tüm üslerini kapatabilselerdi. Hatta Kudüs uğruna savaş ilan edebilselerdi. Şu bir gerçek ki Kudüs uğruna bedeli göze alan her lider, satılmış ruhlular haricinde tüm ümmetin desteğini alacaklardı.
Netice olarak; Anlam dünyasına Kudüs'ü yükleyen her lider gönüllerin lideri olmaya adaydır. Ancak anlam dünyasına siyası çıkarları ve oy devşirmeyi hesaplayarak Kudüs'ün kutsiyetini kullanırsa hem dünyada hem de ahrette kaybedeceklerdir. Bütün liderleri; başta hükümeti israil'e karşı yaptırım yapmaya davet ederken ana muhalefeti bu konuda samimiyete davet ediyoruz.