Ey şanlı avcı, tuzağı beyhude kurmadın
Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın
Kanlarla bir cinayete pek benzeyen bu iş
Bir hayr olurdu, misli asırlarca geçmemiş
Bir kavmi çiğnemekle bugün eğlenen denî
Bir gecikmiş ana borçlu bu keyfini!
21 Temmuz 1905 günü Sultan Abdülhamit'e karşı Ermeni isyancılar tarafından Yıldız Hamidiye Camii önünde bombalı bir suikast girişimi gerçekleşir. Bu amaçla bir atlı arabaya 120 kg civarında patlayıcı yerleştirerek tuzak kurarlar. Suikast için padişahın kendi arabasına yürüyüş süresi gibi, 102 saniye, en ince detaylar dahi hesaplanmıştır.
Ancak takdir-i İlahî Şeyhülislam Cemalettin Efendinin, Sultan Abdülhamit'e bir soru sorarak onu geciktirmesi üzerine bomba, Sultan'ın etki alanı dışında patlar ve Abdülhamit hiçbir zarar görmeden kurtulur.
Sultan Abdülhamit'in suikast girişiminden kurtulmasından hoşlanmayanlardan biri de Tevfik Fikret' tir ve ne yazık ki kinini, nefretini yukarıda birkaç beytini verdiğim “Bir Lahza-i Taahhur” şiirinde yazıya döker. Hiç şüphesiz Fikret, sadece bir simgedir, maalesef onun gibi nice aydın geçinenler, aynı habis duyguları paylaşmış, kendi dinine, tarihine, milletine düşman emeller beslemekten çekinmemiş, hatta kimileri bunu eyleme de dökmüştür.
Üstelik sadece o zaman da değil, ne yazık ki günümüzde de aynı habis hissiyata, aynı kin ve nefrete sahip pek çok aydın müsveddesi mevcut memleketimizde. Düşünsenize 15 Temmuz'da da yine takdir-i İlahi belki de birçok suikast teşebbüsünden kıl payı kurtuldu Sayın Erdoğan. Otel baskını, uçağın hedef alınması ve bizim haberdar olmadığımız Allah bilir daha kaç girişim, kaç kalkışma. Ama Allah'ın da bir hesabı vardı, tüm hesapları, tüm tuzakları boşa çıkaran.
İşin acı tarafı ne yazık ki aramızda tıpkı Fikret gibi şu an üzüntü içinde olan, Erdoğan'ın suikasta kurban gitmiş olmasını temenni eden gafiller bulunması. Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir zihniyet… Allah ıslah etsin mi demek lazım, kininizden geberin mi, bilemiyorum.
Bu zihniyetin öncüleri yüz sene önce Abdülhamit' e her türlü düşmanlığı yaptı ve nihayetinde başarılı da oldu. Peki, ne geçti ellerine? Abdülhamit'in otuz sene varlığını muhafaza ettiği devleti, bunlar on sene içerisinde büyük bir yıkıma uğrattı. Osmanlı coğrafyasının yüzde yetmişini kaybettirdi.
Tevfik Fikret'in kendisi bile birkaç yıl içerisinde İttihat'ın yanlışlarını görmüş, onları ağır bir biçimde eleştiren şiirler yazmış, ancak 1915'te vefat ettiği için ülkenin sürüklendiği büyük felaketi göremeden aramızdan ayrılmıştır.
Fakat bu konuda onun kadar bahtiyar olmayan, Allah'ın daha fazla ömür verdiği Süleyman Nazif ve Rıza Tevfik Bölükbaşı, ülkenin yaşadığı yıkımı, felaketi adım adım görmüş ve Abdülhamit'e karşı sergiledikleri düşmanca tavırdan bin pişman olmuş, bu nedameti şiirlerinde dile getirmişlerdir.
“Padişahım gelmemişken yâda biz
İşte geldik senden istimdada biz
Öldürürler başlasak feryada biz
Hasret olduk eski istibdada biz”
Süleyman Nazif, bu dörtlüğünde acı durumu yalın bir biçimde ifade ederken Rıza Tevfik ise uzunca bir şiirinde durumu çok açık ve sert bir şekilde dile getirmektedir, ben şiirin bir kısmını vermekle yetineyim:
Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek ey koca Sultan
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi Padişahına
Padişah hem zalim, hem deli dedik
İhtilâle kıyam etmeli dedik
Şeytan ne dediyse biz beli dedik
Çalıştık fitnenin intibahına
Milliyet davası fıska büründü
Ridâ-yı diyanet yerde süründü
Türkün ruhu zorla âsi göründü
Hem Peygamberine, hem Allah'ına
Teşbihte hata olmaz, eğer 15 Temmuz'da bunlar başarılı olsaydı, çok değil birkaç yıl içerisinde acaba hangi aydın, şair, yazarlar pişmanlık yazılarını peş peşe yazmaya başlayacaklardı?