11 Eylül olaylarıyla birlikte Batı toplumlarında açıkça tırmanışa geçen ve son Paris saldırısıyla beraber Avrupa'da kendini daha çok hissettiren ve “İslamafobia” olarak adlandırılan olgu, artık göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaşmıştır. İslam karşıtlığı zeminine oturtulan bu olgunun elbette kendi içinde bir meşruiyeti bulunmamaktadır. Ama İslam karşıtlarının bu meşruiyete ihtiyacı vardır ve bunu halk nezdinde İslam kaygısı üzerinden yapmaya çalışmaktadırlar. İslam karşıtı medyanın etkin öncülüğünde bir söylem üretme merkezi, halk nezdinde bu kaygı ve korkuyu sürekli canlı tutma ve İslam karşıtlığını haklı bir tepki gibi gösterme amacıyla gece gündüz algı operasyonları yapmaktadır.
Son yapılan araştırmalara göre Avrupa'da yayın yapan gazete ve TV'lerin %70'inin İslam hakkında olumsuz yayın yaptığının tespit edilmesi sanırım olayın medya boyutunun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Yine bu istatistik, durumun bir tesadüf olmadığını tam aksine birbirinden haberdar olan ve kolektif çalışan yapıların, bir üst aklın da yönlendirmesiyle bu işi planlı bir şekilde yaptıklarını gösteriyor. Bunun en büyük delili ise medyanın bu yayınlarına ilave olarak siyasilerin de eş zamanlı olarak İslamafobiyi körükleyen söylemleri güçlü bir şekilde dillendirmeleri ve bu söylemlerin de etkisiyle Müslümanların her gün biraz daha toplumdan dışlanmaları, ayrımcılığa uğramalarıdır.
Bu algı operasyonlarında genelde şu konular işleniyor: Terörizm ile İslam'ın özdeşleştirilmesi, “İslami terör” ve “İslamcı terörist” gibi kavramların sürekli olarak medyada yer alması, İslam'ın kadınlara çok şiddetli baskılar yaptığının işlenmesi, İslam'ın şiddet kullanarak yayıldığı ve şiddeti tavsiye ettiği iddialarının yayılması ve ırkçı Batı dernek ve örgütlerin son derece sempatik gösterilmesi... Batı medyasında bolca yer alan bu algı operasyonlarının İslamafobiyi körüklediği ve bunların asırlardır bilinçli olarak yapıldığı sahanın uzmanları tarafından bilinen hakikatlerdir.
Son günlerde Avrupa'da sürekli ön plana çıkarılan ve sempatik olarak halka tanıtılan PEGİDA da böyle ırkçı bir yapı. PEGIDA ilk defa bundan 10 yıl önce uyum sağlayamayan Türkler üzerinden ayrımcı söylemlerle ortaya çıktı. Hareketin lideri konumundaki Lutz Bachmann kişiliği aslında hareketi özetliyor. Lutz Bachmanın uyuşturucu, gasp, hırsızlık vb. suçlarla dolu bir sabıka kaydı var. 90'ların sonunda bu suçlardan hapis cezasına çarptırılması üzerine sahte kimlikle Güney Afrika'ya kaçıp iki yıl kaçak kaldıktan sonra yakalandı ve Almanya'ya iade edildi. Hareketi destekleyenlerin başını ise aşırı sağcı holiganlar ve Neonaziler çekiyor. Hem hareketin 12 kişilik yönetim kadrosunda, hem de yerel gruplarında Neonazi görüşlerin dillendirildiği biliniyor.
Özellikle kapalı facebook grubunda, PEGİDA'nın başından beri ırkçı parolalar ve Hitler'den alıntılarla propaganda yapılıyor. Örneğin, hareketin etkin şahıslarından Siegfried Däbritz, Müslümanları aşağılayıcı, küfürlü, ırkçı kavramlar kullanarak, daha çok taraftar toplayıp harekete geçirmeye çalışıyor. Yine ilginçtir, Däbritz'ne göre herhalde Müslüman oldukları için olsa gerek, “Muhammedciler dışında Kürtler de Almanya ve Avrupa medeniyeti için büyük tehlike arz ediyorlar.”
PEGİDA hareketi yaptıkları gösterilerde İslam ve göç karşıtlığını dillendiren pankartlar taşıyorlar ve İslam ile terörü özdeşleştiriyorlar. Müslümanlara ve göçmenlere bakışlarını ise PEGİDA'nın yine organizasyon ekibinden Thomas Tallecker'in “Yüzde 90'ı eğitimsiz, Almanya'da sosyal yardımı sömüren mültecileri ne yapalım?” sözü ile Badensee'deki bir bıçaklama vakasından sonra, “Yine kesin karnı aç, oruçlu bir Türk yapmıştır” ifadesi gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor.
PEGİDA İlk olarak Dresden'de, 20 Ekim 2014 Pazartesi akşamı, 300 civarında taraftarla gösteri yaptı. Daha sonra her pazartesi Dresden'de daha fazla destekçi bularak toplanmayı sürdürdü. 24 Kasım 2014 'te sayıları 5 bin 500'e, 22 Aralık 2014'te 17 bin 500'e ulaştı. Son olarak, 5 Ocak 2015'te ise Dresden'de 18 bin kişiyle boy gösterdi.
PEGİDA'nın şimdiki hedefi ise son Paris saldırısıyla Avrupa'da oluşan havayı kendi lehlerine çevirerek bu hareketten etkili bir siyasi parti çıkarmak ve bu işi kendileri için aynı zaman da ekonomik bir ranta da çevirebilmek...
Ancak tüm bunlarla beraber Almanya'daki Müslüman cemaatler de PEGİDA'ya karşı hemen bir bildiri yayınlayarak karşıt eylemlere başladılar. Ocak'ın başında Almanya'nın Münster, Berlin, Hamburg, Stuttgart ve Münih ile diğer kentlerde PEGİDA'ya karşı gösteriler düzenlediler. 12 Ocak ta Müslümanlar tarafından “Birlik içinde, tavır alıyoruz” sloganıyla düzenlenen gösteriye ise 50 binden fazla kişi katıldı.
Avrupa'da yayılan ırkçılık ve İslam karşıtı eylemlere siyasilerin engel olmaması durumunda bu eylemlerin tüm Avrupa'yı yakıp yıkacak bir fırtınaya dönüşeceği kesin gibi gözüküyor, ne dersiniz?