Geçenlerde Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla özde cumhuriyetçi olanlar, Cumhuriyete sahip çıkma adına alternatif bayram kutlama uğraşı içerisine girdiler. Yani “Cumhuriyet Devleti”nin bayramını bile kabul görmediler. Hatta eskiye duydukları özlemden olacak ki, postallıları -geçmişte olduğu gibi- göreve çağırma cüretinde bile bulundular. Yani nasıl ki eskiden demir yumrukla birileri susturulduysa şimdi de tekrar aynı yöntemle susturulmalarını istediler.
Zaten cumhuriyet kurulalı her zaman başvurdukları şey, bundan başkası olmadı ki. Onlar gibi yaşamayanlar, onlar gibi konuşmayanlar, onlar gibi giyinmeyenler bir şekilde hak ettikleri cezayı bulmalıydı ve yine onu istiyorlardı.
Malumunuz “İtaatkâr” bir meclis oluşturmak amacıyla teşkil olunan İkinci Meclis’in onayladığı ilk önemli iş, halen tartışıla duran Lozan Antlaşması olmuştu. Ankara’yı başkent kabulünden sonra da bu meclisin ilk aylarda oldubittiye getirdiği diğer işi ise, Cumhuriyetin ilanı olmuştu.
Cumhuriyetin ilanından bu yana genelde Müslüman halkın tümünün, özelde de Kürt halkının gördüğü zulüm ve katliamların haddi hesabı var mı? Takrir-i sükûn kanunu ve İstiklal mahkemelerinin, darağacına gönderdiği insan sayısı neredeyse belli değil. İnsanlar öncelikle hak ettikleri(!) cezalara çarptırılarak asıldı, bilahare suç delillerinin toplanması için kararlar ivedilikle verildi.
Sürgünler, tehcirler, katliamlar ve zindanlar… Kürt ve Müslüman kanı üzerine muhkemleştirilmeye ve idame ettirilmeye çalışılmış bir dönem… Ve bugün bu dönemle iftihar etmeye çalışan, daha doğrusu iftihar eden bir cumhur(!)
O zamanlar özellikle Müslüman Kürtlerin, gayri İslami hususlar nedeniyle yaptıkları itiraz, onlara gerçekten pahalıya mal edildi. Müslüman Türklerin de destekleri olabileceği ihtimaline karşılık onlardan da bu cendereden nasiplenen oldu.
Şimdi insanlar o dönemin neyine özlem duyuyor, anlamak güç! Cumhurun hakkına riayet, cumhurun hakkını koruyup kollamak; cumhuru teşkil eden efrada eziyet ve zulüm etmekten geçmiyor. Açın okuyun bakalım, Cumhuriyetin o döneminde Dersim’de, Diyarbakır’da ve daha başka yerlerde bu milletin başına gelenleri... Ondan sonra övünülecek bir şey varsa hep beraber övünelim!
Farkındaysanız bugün bile ısrarla Cumhuriyeti sahiplenenler, sokakta-caddede kargaşa ve kaos çıkaranlar yine aynı zihniyetin müdavimleri; aynı darbe ve balyozun şakşakçıları...
Yine o eski dönemin, o katliamlarla geçmiş zamanın muhipleri, ellerinden gelse, kendilerinden farklı düşünenleri bir kaşık suda boğacak, delilleri bilahare toplanmak üzre insanların canına okuyacaklardır.
Ya onlar gibi düşünecek, onlar gibi yaşayacak, onlar gibi giyineceksin ya da ikide bir Cumhuriyet’le tehdit edilerek bu cumhurdan sayılmayacaksın…
Hatırlıyorum, sözde cumhuru savunan yaşı bitmiş kadının biri, inancı gereği tesettürüne bürünmüş bir bayana bakarak hem de şaşkın şaşkın: “Aa Atatürk sizi bitirmemiş miydi?” diye seslenmişti. Tesettürlü bayan da: “Bitirmeye çalıştığı doğruydu, ama bitirememişti; ben o bitirmeye çalıştığı kalıntılardanım” diye anlamlı cevap vermişti.
Demek ki şuan bile, birilerinin bitirilmeye çalışıldığı, itirafı vardır. Şeyh Sait ve yarenleri bu bitirme içgüdüsüyle asılmadılar mı?
Bugün artık cumhuru oluşturan herkesin hakkına ve hukukuna saygı duyma zamanıdır. Cumhur adına azınlığın tahakkümünü bertaraf etmenin zamanıdır. Cumhur adına azınlığın yaptığı veya yaptırmaya çalıştığı bütün tasallutlara dur demenin vaktidir. O zaman cumhurun sahiplenebileceği bir cumhuriye peyda olmuş olur.
Cumhurun yüzde 99’unun Müslüman olduğu ve bayanlarının büyük çoğunluğunun başörtülü olduğu bir ülkede, kamu kurum ve kuruluşları ile okullarda başörtüsünün halen yasak olması, Cumhuriyetin Cumhura ait olup olmadığının iyi bir göstergesi. Yoksa istediğiniz kadar ‘bu cumhuriyet cumhurundur’ deyip durun bir faydası olamayacaktır.
Son olarak, bu dönem Cumhuriyet Resepsiyonu’ndaki ilk’lerden hep söz edildi. Ben de bir ilk’i söylemiş olayım: Dindar/muhafazakâr bir Cumhurbaşkanı döneminde, Cumhuriyet Bayramı için köşkteki eş’li kabulde Cumhurbaşkanı ve eşinin yan yana durarak yaptıkları kabul dolayısıyla, oraya katılan herkes -hassasiyet sahibi olsun olmasın- erkekse bayan eli, bayansa erkek eli sıkmak durumunda kalmıştır. Bu da, köşkün dindar Cumhurbaşkanının bayram ilk’leri arasında yerini almıştır. Allah sonumuzu hayretsin!
Selam ve dua ile.