“Vefanın bir semt adı olmadığını göstermek lazım insanlara” sözünü hatırlatan Demirel, insanın ilk önce Rabbine karşı vefalı olabilmesi, söze karşı vefalı olabilmek ve sözün değerini yere düşürmemek gerektiğini ifade etti.
Sözlerine Ahzab Suresi ile başlayan Demirel, “Allah Ahzab Suresi’nde ‘Allah’a söz veren öyle yiğitler vardır ki onlar sözleri üzerinde durmuşlardır. Sözlerinden geri dönmemişlerdir. Onlardan bazıları şehit olmuştur. Onlardan bazıları da şehit olmayı beklemektedirler.’ buyuruyor. Bu ayet Enes bin Nadr hakkında nazil olmuştur. Kendisi Bedir Savaşı’na katılamıyor. ‘Uhud Savaşı’na katılırsam kâfirler ne yapacağımı görecek’ diye Allah’a söz veriyor. Ama sonra duruyor ‘Yerine getiremeyeceğim sözleri verirsem Allah’a karşı mahcup olurum’ deyip duruyor. Peygamber Efendimizin Uhud meydanında şehit olduğu haberi gelince Enes bin Nadr, Sad bin Muaz ile karşılaşır. Sad bin Muaz ona ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sorunca ‘Uhud’un arkasından cennetin kokusunu duyuyorum’ der. Çünkü Rabbine söz vermişti ve o sözden asla geri dönemezdi. Nihayetinde savaş meydanında şehitler tespit edilirken bir kişi tespit edilemiyor. O kişi Enes bin Nadr’dır. Vücudunun muhtelif yerlerinde 70-80’den fazla yara izi var. Bütün azaları kesilmiş, kız kardeşi onu ayağındaki bir işaretten tanıyabiliyor. Burada Enes bin Nadr’ın Rabbine verdiği bir söz vardı.” dedi.
“Peygamber Efendimiz kâfirlerle yaptığı antlaşmaya bile sadık kalıyor”
İnsanların birbirlerine verdiği sözlerin olduğunu ve bu sözlerin müminlerle veya kâfirlerle yapılıp yapılmadığının pek bir öneminin olmadığına değinen Demirel, şunları söyledi:
“Hicretin 6’ıncı senesi Peygamber Efendimiz umre yapmak için Hudeybiye’ye hareket eder. Nihayetinde müşrikler Müslümanların Mekke’ye girmelerine izin vermez. Efendimiz onlarla bir antlaşma yapar. O antlaşma maddelerinden bir tanesi şudur: ‘Velisinin izni olmadan Mekke’den Medine’ye kaçan kişiler, Mekke’ye geri iade edilecek. Ancak Medine’den Mekke’ye gidenler geri iade edilmeyecek.’ Bakıldığı zaman bir mağlubiyet gibi gözüküyor ama daha sonraki senelerde bunun zafer olduğu ortaya çıkacak. Efendimiz bu antlaşmaya imza atıyor. Antlaşmayı imzalayan müşriklerin temsilcisi Süheyl bin Amr’ın bir oğlu var. İsmi Ebu Cendel, onun gibi olan yine Ebu Basid isminde bir sahabe daha var. Bunlar ailelerinden kaçarak Müslüman olmak istiyorlar. Medine’ye gelip Efendimize sığınıyorlar. Geri gönderilmek istemiyorlar çünkü geri gönderilseler işkence görecekler. Efendimiz onlara ‘ Ben onlarla bir antlaşma yaptım, bu antlaşmayı bozamam’ diyor. Karşıdaki kâfir olsa bile Efendimiz ahde vefanın ne demek olduğunu bize gösteriyor.”
“İnsanları boş umutlara sevk etmememiz lazım”
Müşriklere bile bu kadar vefalı olan bir peygamberin ümmeti olarak bizim birbirimize karşı vefalı olmamız gerektiğini dile getiren Demirel, “Sözümüze karşı vefa göstereceğiz. Kardeşlerimize yerine getiremeyeceğimiz sözü vermemiz lazım. İnsanları boş umutlara sevk etmemek lazım. ‘Hallederiz, yaparız’ ümitleri ile insanları aldatmamak lazım ve söz verdiğimiz zaman da o sözün yerine getirilmesi için Enes bin Nadr gibi elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekiyor. Çünkü ahde vefalı olmazsak insan olma fıtratımızı da kaybederiz.” ifadelerini kullandı. (İLKHA)